Siz Muaviye’nin Ali’ye söylediğini bilir misiniz?
Can Ataklı: Pek çok kişi bilmez ve hatta belki de konduramaz ama Hazreti Muhammed’in ölümünden sonraki dönem, İslamiyet’in en iç çekişmeli ve kanlı dönemidir.
ACAİP YAZILAR
Vallahi de billahi de haber böyle
Haber gazetelerde değil, ATV’nin canlı yayınında yaşandı.
Programı sunan Esra Erol daha önce evlilik programları yapıyordu.
Ama dinci çevrelerin baskısı ile bu tür programların örf ve adetlerimize uymadığı ileri sürülünce, RTÜK “Kaldırın bu programı” talimatı verdi.
Esra Erol’unki ile birlikte diğer televizyonlarda bu tür ne kadar program varsa kaldırıldı.
Yerlerine “gerçek hayat hikâyelerinin canlı biçimde yaşatıldığı” programlar kondu.
Bu programlara “örf ve adetlerimize çok uygun” yaşayan kadın ve erkeklerimiz katılıyor.
Genellikle “Kaynımın amcasının oğlu, eniştemin kızının yeğenine tecavüze yeltendi. Ama kocamın arkadaşının komşusu duruma müdahale etti. Bu nedenle kavga çıktı, biri birini öldürdü ama ceset nerede bilemiyorum” türü diyaloglarla dolu programlar bunlar.
Ara sıra 10-15 dakikalığına izliyorum, müthişler, kumaşımızın niteliğini pek güzel gösteriyorlar aslında.
Hepsi öyle de birkaç gün önce Esra Erol’un programında çok daha acayip bir şey yaşandı.
Böylesini duymak çok zor…
İnanmak daha da zor…
Ama vallahi de billahi de bu olay yaşandı hem de canlı yayında.
İki elti, yani iki kardeşin eşleri, ikisinin de adı Hamide, evlilik nedeniyle soyadları Duran, el ele tutuşup kocalarını bırakmışlar ve bir başka adama kaçmışlar.
Kaçtıkları adam yufkacıymış.
Aslında eltilerden biri yufkacının sevgilisiymiş, diğeri sadece kaçmış.
Yani üçlü sevgililik değil söz konusu olan.
İki kadın, “Biz pazara gidiyoruz, akşama yemek lazım tabii” diyerek evden çıkmışlar, çıkış o çıkış bir daha eve dönmemişler.
Hamideler’den, yufkacının sevgilisi olanının kocası Esra Erol’a başvurmuş.
Meğer kocası, Hamide’nin telefonunda Muammer isimli yufkacının fotoğrafını görmüş bir süre önce.
Ne arıyormuş kadının cep telefonunda o adamın fotoğrafı?
Hamide, “Borcum vardı, o yüzden görüşüyoruz” cevabını vermiş kocasına.
Meğer Hamideler’den biri bir süre önce bu Muammer adlı yufkacının yanında çalışmış, tanışıklık oradan… Yani üstelik kadını işe kocası sokmuş, Hamide de nedense borç takmış adama.
Buradan yola çıkan adam, karısı Hamide’nin ve kardeşinin karısı Hamide’nin bu yufkacı ile birlikte olduklarını anlamış.
İki kardeş polise başvurmuşlar ama nedense bununla yetinmeyip Esra Erol’a çıkmışlar.
Ne bileyim belki de ekrana çıkma arzuları vardır bu kardeşlerin.
“Karılarımız aynı adama kaçtı, bari biz de ekrana çıkalım da havamız olsun” diye mi düşündüler nedir, bilemem.
Adamlar canlı yayında yürek yakan öykülerini anlatırken, Hamideler canlı yayına bağlanmaz mı?
Anlatmışlar ekrandan;
Meğer iki adam da eşlerine fena muamele yapıyormuş, Hamide’nin cep telefonu varmış faturasını kocası ödemiyormuş, dövüyormuş, her seferinde özür diliyorlarmış, sonra yine yapıyorlarmış. Hamideler’den biri “Ben zamanında kocamın çalışayım diye yanına verdiği yufkacıya kaçıyorum, sen de gel” demiş öteki Hamide’ye. Bu Hamide de “Ne yapalım başka çare yok, geleyim bari” demiş.
Hamideler’den biri 14, diğeri 17 yıllık evliymiş. Birinin üç, birinin iki çocuğu varmış, çocukları da bırakıp gitmişler anladığım. Belki de “Büyüdüler artık, nasıl olsa başlarının çaresine bakarlar” demişlerdir.
Esra Erol kızmış Hamideler’e, “Kocanızı niye bırakıp gidiyorsunuz?” diye.
Nasıl kızmasın, kocalardan biri yufkacıyı anlatmış, yerden yere vurmuş, meğer o yufkacı daha önce de kadınları kandırmış, yuvalar yıkmış. Adam bunu biliyor ve karısını çalışsın diye yufkacının yanına veriyor, iyi mi?
Sonunda Esra Erol’un tanıklığında kocalar, “Madem kaçtılar artık biz de evli kalmayız, ilk fırsatta boşanacağız” demişler.
Ne tuhaf ülkeyiz değil mi?
Bir tarafta namusu bacak arasında arayanlar, bir tarafta namusunu ekranlara çıkıp anlatanlar.
Böyle miydik biz?
Yoksa birileri bizi böyle mi yaptı?
DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER
Siz Muaviye’nin Ali’ye söylediğini bilir misiniz?
Muhtemelen bilirsiniz.
Ama bilmeyenler de vardır.
Ali kim?
Hazreti Ali.
Hazreti Muhammed’in kuzeni ve damadı, İslamiyet’in dördüncü halifesi…
Muaviye ise Ali’nin en büyük rakibi ve hatta düşmanı.
İslamiyet’te ilk iç savaşın çıkmasına neden olan kişi.
Pek çok kişi bilmez ve hatta belki de konduramaz ama Hazreti Muhammed’in ölümünden sonraki dönem, İslamiyet’in en iç çekişmeli ve kanlı dönemidir.
İşte böyle bir dönemde, Ali’nin taraftarlarının yoğun olduğu Küfe’den bir Arap, devesiyle Şam’a gelmiş.
Şam sokaklarında dolaşırken yanına yanaşan biri, “O bindiğin dişi deve benim, sen onu benden çaldın, hemen geri ver” demiş.
Küfeli adam, “Yahu” demiş, “nasıl olur, bu deve dişi değil ki, erkek zaten.”
Ama Şamlı adam dişli mi dişli, “Çaldın bu dişi deveyi” diyor da başka bir şey demiyor.
Tartışma büyüyüp kavgaya dönüşünce iki adamı da Muaviye’nin huzuruna götürmüşler.
Kararı Muaviye verecek.
Muaviye’nin adamları da toplanmışlar meydana, ne olacak diye merakla bekleşiyorlar.
Muaviye bakmış ki deve erkek.
Devenin sahibine sormuş, “Sen neredensin?” diye.
Adam “Küfe’den geldim” deyince anlamış ki adam Ali taraftarı.
“Sen haksızsın” demiş Muaviye, “Bu deve dişi.”
Küfeli iyice isyan etmiş, “Sen nasıl bir kadısın böyle, devenin erkek olduğunu gördüğün halde nasıl dişi dersin, hakka uyar mı bu?”
Muaviye bunun üzerine toplanan halka dönmüş ve sormuş; “Ey cemaat, bu dişi deve kimindir?” Cemaat, Muaviye erkek deveye dişi deyince hep bir ağızdan, “Bu dişi deve Şamlınındır” diye bağırmış.
Küfeli şaşkın tabii devesini vermiş Şamlı adama.
Şamlı, deveyi alıp giderken Muaviye küfeliyi yanına çağırmış.
Sonra da şunu söylemiş;
“Ey Küfeli, dinle! Sen de ben de biliyoruz ki, bu deve senindir ve dişi değil, erkektir. Ama sen Küfe’ye dönünce gördüklerini Ali’ye anlat ve ‘Ey Ali, Muaviye’nin, dişi deveyi erkekten ayırt edemeyen, o ne derse evet diyen 10 bin adamı var!
Ayağını denk al!’ de” demiş.
Koronaya rağmen salonu lebalep dolduran AKP’lileri izlerken nedense bu olay geliverdi aklıma…
DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER
Biden’in, Erdoğan’ı aramama nedeni Halkbank davası
Biden, Erdoğan’ı İklim Konferansı’na davet etmiş.
Aynı cümle içinde, Biden, Erdoğan ve davet kelimeleri geçince iktidar medyası pek bir heyecanlanmış.
Öyle bir vermişler ki haberi; sanki Biden, Erdoğan’ı aradı ve bizzat davet etti gibi.
Oysa yok öyle bir şey.
Beyaz Saray tarafından yapılan yazılı bir davet. Sadece davetin altında Biden imzası var.
Peki Biden, Erdoğan’ı neden hâlâ aramıyor, daha doğrusu bütün ülkeleri aradığı halde neden hiç aramıyor?
Amerika’da yaşayan Beyaz Saray’dakilerle yakın dostlukları olan bir dostumun anlattıkları şöyle;
Biden, Halkbank davasının başlamasını bekliyor.
Bu dava ile ilgili şaibe çok.
Biden de davadan önce sanki yargıyı etkiliyormuş gibi görünmemek için Erdoğan’ı aramıyor.
Çünkü bir yabancı devletin çok önemli isimlerinin karıştığı bir dava pek sık olmuyor Amerika’da.
Hatta şu sıralar bu ülkede yargı ile karşı karşıya kalan tek ülke Türkiye.
Bu durumda Biden’in hassasiyeti anlaşılır hale geliyor.
Böyle işliyor demokrasi ve hukuk Amerika’da.
Ama bizimkilere sorarsan, bunu akılları almadığı için “Amerika ikiyüzlüdür, demokrasi falan yoktur orada, sade işine geleni yapar” safsatasına sarılırlar.
ÇOK GÜLDÜM
Bu pazara dört fıkra birden, dikkat ikisi koronalı…
Bitirdiler beni…
Covid-19 aşısının iğnesi koluma girince pek acı hissetmedim…
Ama 25 yaşlarındaki beline kadar simsiyah saçlı, beyazlar giyinmiş incecik hemşire, “Amca 28 gün sonra tekrar geleceksin!” deyince birden çöktüm. O acıyı size tarif edemem…
2.doz tamam da..
Geçen gün sağlık ocağında 2. doz aşımı yaptırdım…
Aşıyı yapan hemşire, “On beş dakika kadar buralardan ayrılmayın… Beklenmedik bir baş dönmesi, alerji gibi bir şey olursa bize hemen haber verin” dedi.
“Bana bir şey olmaz…” havalarıyla, benden önce aşı olup bekleyen kalabalığın içinde de kalmayayım diye, otomobilime binip eve doğru yola çıktım.
Aman Tanrım! Yolda giderken birden bulanık görmeye başlamaz mıyım?
Eve girince de telaşla aşı merkezini arayıp “Bu.. Bulanık görüyorum.. Ne yapmam gerekiyor?” diye sordum korkudan titreyerek.
Aşı merkezi yetkilisi, adımı öğrendikten sonra “Beyefendi, arkanızdan koştuk, yetişemedik” dedi, “Aşı merkezine kadar gelip burada unuttuğunuz gözlüğünüzü alır mısınız?”
Eldekiler bunlar…
Araba, trafik ışıklarında durmuş. Trafik ışıkları kırmızıdan sarıya, sarıdan yeşile dönmüş.
Arabada en ufak hareket yok, şoför direksiyona yapışmış irileşmiş gözleri ile ışıklara doğru bakmakta.
Polis memuru arabaya yaklaşmış, “Özür dileriz efendim…” demiş nazikçe, “Elimizdeki renkler bunlar… Acaba siz nasıl bir şeye bakmıştınız?”
Eskiden kadın-erkek eşitliği
“Büyükanne… İlk çocuğunu doğurduğunda hiç büyükbabamı gece yarısı bebeğini beslemesi için uyandırdın mı?..”
“Yok bir tanem, o işi hep ben yaptım…”
“Bak şimdi..! Sanırım o zamanlar kadın–erkek eşitliği fikri yaygın değildi…”
“Hayır yavrum ondan değil.. Biberon henüz icat edilmemişti..!”
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları