loading
close
SON DAKİKALAR

Sonunda Gezi'yi FETÖ'cü yaptılar ya helal olsun

Can Ataklı
Tarih: 31.05.2017
Köşe: Günlük Yazılar

Can Ataklı: O şanlı direnişe katılanların kulağından hâlâ gitmeyen bir cümle var. O dönemin Başbakanı Erdoğan Gezi olaylarındaki orantısız güç kullanımına yönelik eleştirilere 'Emri ben verdim' cevabını vermişti.

ANALİZ

ERDOĞAN SANKİ SEÇİM SİNYALİ VERDİ

Son gelişmelere “dağ fare doğurdu” demeyeceğim ama yandaşların şişirdiği gibi “büyük temizlik” veya “büyük tasfiye” olmadı AKP'de. Ayrıca partide bir heyecan dalgası da yok. Erdoğan'ın yeniden genel başkan olması coşkuyla karşılandı, o kadar.
Çünkü bir tasfiye beklentisi var. Herkes hem birbirinden hem kendinden korkuyor. Yine herkes biliyor ki eğer cemaatle bir ilişki o kişinin tasfiyesine yol açacaksa koca parti içinde kendini kurtarabilecek tek kişi bile yok. Herkes bir şekilde cemaatle ilişkiliydi çoğu da çok ciddi maddi kazanımlar elde etti.
O halde AKP içinde kimse güven altında değil. Hiç umulmadık kişilerin bile başına bir anda “FETÖ belası” açılabilir.
Tabii bu durum ister istemez parti içinde bir “denge” oluşmasına da neden oluyor. Bir ihbarla okka altına herkes gidebilirse bunun da kontrol altında tutulması gerek.
Zaten gördüğüm kadarıyla özellikle saray tetikçileri bu nedenle ateş püskürüyor. Kendi hedeflerindeki kişilerin hâlâ partide duruyor olmasından çok rahatsız ve bunu Erdoğan'ın sonu olarak bile görüyorlar.
Sanıyorum Erdoğan da bu durumun farkında beklentilerin aksine genel başkan olduktan sonra hızlı bir tasfiyeye girişmedi.
Bunu yapmadı ama uyarıyor, diyor ki “Partide bir metal yorgunluğu hissediyorum. İlk günkü gibi çalışmaya tekrar başlamalıyız. Partimiz gençleşmeli, devrimci bir parti olarak üzerimize düşeni yapmak zorundayız.”
Sonra da 180 günlük yani 6 aylık bir süre tanıyor herkese, aba altından sopa gösterir gibi “Oldunuz oldunuz, olamadınız görürsünüz gününüzü” diyor.
Ancak söylemeliyim ki bu denge politikası sürdürülemez. Partide mutlaka çatlak oluşur, kendini rahatsız hissedenler 2 yıl dayanamaz.
İşte bu nedenle Erdoğan'ın “uyarılarını” 6 ay sonra yani Kasım'da yapılacak bir seçimin sinyali olarak görüyorum.
Şunu bilmeliyiz; Erdoğan'la fiilen başlayan ancak resmen 2019 seçimlerinden sonra yürürlüğe girecek yeni rejimde parlamentonun bir önemi kalmayacak. Artık önemli olan başkan seçilmek. Başkan seçildiği andan itibaren kral gibi olacak. Her şeye karar verecek, parlamento umurunda bile olmayacak.
Erdoğan eğer 2019'a kadar AKP'de bir parçalanma olmaz, merkezde bir parti kurulmaz ve muhalefet herkesin destekleyeceği bir aday bulamazsa kesinlikle seçilecektir.
Çünkü diğer olası bütün adaylara karşı Erdoğan'ın partisi AKP'nin çok üzerine çıkan bir kişisel oyu var. Bu nedenle AKP'nin bir genel seçimde alacağı oy oranı Erdoğan'ı fazla ilgilendirmiyor. Amacı elbette ilk turda seçilmektir ama hesabını ilk turda birinci çıkmaya göre kuracaktır. İkinci tura kaldığı an seçilmesi neredeyse kesindir.
Kısacası AKP'nin başkanlık seçiminde Erdoğan'a katacağı fazla bir şey yoktur. Bu nedenle seçimleri erkene çekmek Erdoğan için çok caziptir. Bu kararı alacak olmasındaki ikinci faktör, şu anda konuşulmuyor ama 2019'da yapılacak yerel seçimlerdir. AKP'nin bu seçimden hüsranla çıkması hemen ardından gelecek başkanlık seçimini tehlikeye sokabilir.
Erdoğan'ın yerinde olsam böyle bir riske girmem. O seçimlere başkan olarak girerim ve durumu lehime çeviririm. O halde bu yılın sonunda yapılacak bir seçim sürpriz olmayacaktır, herkes hazırlıklı olsun.

CANIMI SIKAN ŞEYLER

MECLİS TIPKI DARBE GECESİNDEKİ GİBİ AĞIR SALDIRIYA UĞRADI

Bir Meclis'i yok saymak, hakaret etmek için ille de bombalanması gerekmiyor. Bazen öyle bir şey yaparsınız ki hasarı bombalamadan bile fazla olur.
İşte dün böyle bir olay yaşandı Meclis'te.
Erdoğan 1000 günlük aradan sonra ilk kez Meclis'e parti genel başkanı olarak geldi AKP Grup toplantısında konuşma yaptı.
Ancak Erdoğan Meclis'e gelmeden önce büyük bir koruma ordusu adeta işgal ordusunun neferleri gibi içeri daldılar. Yanlarında köpekler, böcek arama cihazları olduğu halde gelen korumalar Erdoğan'ın geçeceği ve bulunacağı her yeri didik didik aradılar.
AKP Grup salonuna da giren korumalar Erdoğan'ı dinlemek için önceden salona gelip yerleşen eski milletvekillerini ve AKP'li tüm yöneticileri dışarı çıkarmak istediler. Çoğu çıktı tabii de bazı eski milletvekilleri ve danışmanlar çıkmamakta direndi. Korumalar mecburen bu koşullarda arama yaptılar.
İnsanın aklı almıyor. Türkiye Büyük Millet Meclisi Türkiye'nin kalbi. Gece gündüz en üst düzeyde korunuyor. Buna rağmen Cumhurbaşkanı korumaları saygısızca ve fütursuzlukla Meclis'e paldır küldür girip kendi başlarına arama tarama yapabiliyorlar.
Bu Meclis'e büyük saygısızlıktır, darbe gecesi bombalanması gibidir.
Elbette cumhurbaşkanının güvenliği çok önemlidir. Darbe kalkışması da belli oranda korku ve endişe yaratmıştır. Ancak bunun çaresi de bu değildir.
O Meclis'in bir başkanı var. Mevcut anayasaya göre kendisi hâlâ Cumhurbaşkanının vekilidir. Çok merak ediyorum bu saygısızlığa karşı bir tepki göstermiş midir veya gösterecek midir?

KOMİK

SONUNDA GEZİ'Yİ FETÖ'CÜ YAPTILAR YA HELAL OLSUN

Yandaşların iddiaları pek yeni değil aslında. Para pazarlığında anlaşamadıkları cemaatle kavgaya tutuştuktan sonra başlarının sıkıştığı her konuda cemaati suçlamayı alışkanlık haline getirdiler. Gezi olayları için de “FETÖ tezgâhı” demişlerdi daha önce.
Şimdi atış daha da serbest olduğundan mantık ve akıl falan aramadan Gezi'yi de FETÖ'cü ilan ettiler.
Yandaşların en aktif gazetelerinden Star dün Gezi olaylarının tümüyle FETÖ eseri olduğunu anlatan bir manşet haber yayınladı.
Meğer iktidar aslında bu gösterilere karşı daha hoşgörülüymüş ama FETÖ kaos yaratmak için elinden geleni yapmış.
Sabahın kör karanlığında çadırları yakan belediye zabıtaları FETÖ'cüymüş. Kırmızılı kadına gaz sıkanlar FETÖ'cüymüş. Göstericilere karşı orantısız güç kullananlar aslında normal polisler değil FETÖ'cü polislermiş. Göstericilerin de bir bölümü FETÖ militanlarıymış ortalığı karıştırmışlar.
Hepsine “tamam” diyelim.
Ama bu sözde
gazetecilerin unuttuğu bir şey var. O şanlı direnişe katılanların kulağından hâlâ gitmeyen bir cümle var. O dönemin Başbakanı Erdoğan Gezi olaylarındaki orantısız güç kullanımına yönelik eleştirilere “Emri ben verdim” cevabını vermişti.
Başka sözüm yok.

BUNU YAZMAK GEREK

ŞEHİTLERE KARŞI DUYARLILIĞIMIZ KALMADI

Her sabah saat 08.45'te CRİtürk radyosunda 10 dakikalık sabah yorumları yapıyorum. Dün sabah programın sunucusu Kamil Erdoğdu “Her gün şehit haberleri geliyor, ancak sanki toplum bu konuda duyarlılığını kaybetti, ne dersiniz?” diye sordu.
Cevap olarak “Çok haklısınız, çünkü artık devletin en tepesi konuyu bir maç gibi görüyor, şu kadar şehide karşı şu kadar terörist öldürdüğümüzü söyleyerek güya teselli ediyor bu durumda duyarlılık mı kalır” dedim.
Hatırlarsınız konuyu daha önce de dile getirmiş ve tv ekranlarından da söylemiştim.
Erdoğan önceki gün de bu söylemini sürdürdü. Son terör saldırılarında şehit olan askerlerimizi anarken “Artık 1'e 10 gidiyoruz” dedi. Yani bir şehide karşı 10 teröristin öldürüldüğünü söylemiş oldu.
Bu mantığı anlamak mümkün değil. Bire 10 değil bire 1000 olsa daha mı başarılı sayacağız kendimizi? Sadece vatani hizmetini yapmak üzere askere giden evlatlarımızın canı üzerinden terörle mücadele olur mu?

Bİ SORALIM BAKALIM

BU 80 MİLYON, HANGİ ÜLKENİN 80 MİLYONU?

Erdoğan dünkü AKP grup toplantısında “80 milyonu kucaklamamız lazım” dedi. İktidarın herkesin iktidarı olduğunu belirten Erdoğan “Hedefimiz 80 milyon vatandaşımızın gönlünü kazanmaktır diyorum. AK Parti tüm mazlumların hamisidir. Dünyanın neresinde gözü yaşlı, gönlü kırık, eziyet çeken mazlum varsa hepsine el uzattık” diye konuştu.
Bir itirazım yok elbette. Ancak Erdoğan sanki bu sözleri söyleyen kendi değilmiş gibi hemen arkasından da şunları söyledi; “Devrimciyiz diye konuşanlara sesleniyorum. Hangi adımları attınız söyleyin bakalım. AK Parti'nin attığı adımları AK Parti'den önce hanginiz attınız? Siyasi partilere yaşam hakkı vermediniz. Bizi bile kapatmaya yeltendiniz. Hatta partinizin başındaki zat çıktı dedi ki “Ankara'da da savcılar varmış” diye onlara sığındı. Niye? Çünkü AK Parti'nin varlığı onları ciddi manada ürkütüyordu. Yahu bu ülkede kılık kıyafet noktasında, bizim yavrularımızı üniversite kapılarından kovanlar siz olmadınız mı? Hüngür hüngür kızlarımızı sokaklarda sürüyenler siz olmadınız mı? Devletin içinde kadınlarımızı başı açık, örtülü olarak sınıf sınıf ayrımlara tutan siz olmadınız mı? Nerede eğitim, inanç, fikir düşünce özgürlüğü?”
Eee, nerede kaldı 80 milyonun kucaklanması? O 80 milyon başka bir ülkenin 80 milyonu mu?

Can Ataklı:Korkusuz

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları