Soylu öldürücü darbeyi de vurdu, Anayasa Mahkemesi’nden ses yok
Can Ataklı: “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti İçişleri Bakanı, Türkiye Cumhuriyeti Anayasa Mahkemesi Başkanı’nı “terör örgütü üyelerini devletin polisinde yetkili konumlara atadığını” söylüyor.
Bİ SORALIM BAKALIM
Hani Amerika’ya bile yardım ediyorduk
Şimdi önce nisan ayına gidelim.
Korona belası tüm dünyayı olduğu gibi ülkemizi de sarmış, alınan bir dizi önlemle toplum virüsten korunmaya çalışıyor.
Virüsün henüz ilacı yok, aşısı yok, maske takılması öneriliyor ama onu da bulmak mümkün değil.
AKP iktidarı “Maske takmak zorunlu” diyor maskeleri de kendisinin vereceğini söylüyor.
Gerçi yapamıyor, önce PTT ile dağıtılacağı açıklanan maskeler daha sonra eczaneler aracılığı ile halka ulaştırılıyor.
Maske almak için önce gidip adınızı yazdırmanız gerek.
İşte tam bu sırada millet maskeye bile muhtaçken, saraydan yabancı ülkelere tıbbı yardım yapıldığı haberleri herkesi şaşırtıyor doğal olarak.
Öyle ya biz maske ve ilaç bulamazken başka ülkelere yardım etmek ne kadar doğru acaba?
Ama asıl en şaşırtıcı olan Amerika’ya da yardım gönderilmesi.
Nisan ayında gazetelerde ve televizyonlarda şu haber yayınlanıyordu neredeyse her haber bülteninde;
“Türkiye’nin yardım eli, salgından etkilenen birçok ülkenin ardından Kovid-19 vaka sayısının 1 milyonu, ölü sayısının da 57 bini aştığı ABD’ye de uzandı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın talimatı üzerine, ABD’ye gönderilen tıbbi yardım malzemelerini taşıyan Türk Silahlı Kuvvetleri’ne (TSK) ait A400M tipi askeri kargo uçağı, ABD saatiyle 17.30 civarında (TSİ 00.30) başkent Washington yakınlarındaki Andrews Hava Üssü’ne indi. Uçağı, Türkiye’nin Washington Büyükelçisi Serdar Kılıç’ın yanı sıra ABD Dışişleri Bakanlığı Avrupa ve Avrasya’dan Sorumlu Müsteşar Yardımcısı Philip Thomas Reeker karşıladı. Üsse indirilen yardım kolilerinin üzerinde, Cumhurbaşkanlığı forsu, Türk ve Amerikan bayraklarının yanı sıra Mevlana’nın “Ümitsizliğin ardında nice ümitler vardır. Karanlığın ardında nice güneşler vardır.” sözlerinin Türkçe ve İngilizcesi yer aldı. Kolilerde, 500 bin maske, 400 bin önlük, 2 bin litre dezenfektan, 500 yüz koruyucu ve 400 N95 tipi maske ile 1500 koruyucu gözlük olduğu bildirildi.”
İki gün sonra yayınlanan bir başka haberde ise Amerika’nın Suriye’nin kuzeyindeki PYD militanlarına tıbbı yardım gönderdiği belirtiliyordu. Ne tuhaftır ki Amerika’nın PYD’ye yaptığı yardımlarla Türkiye’nin Amerika’ya yaptığı yardımlar neredeyse aynıydı. Aradan neredeyse beş ay geçtikten sonra dün gazetelerde küçük başlıklarla yayınlanan bir haberde şöyle deniyordu:
“38’inci Amerikan-Türk Konferansı’nda konuşan ABD Türkiye Büyükelçisi David Satterfield, Türkiye’deki devlet hastanelerinin yabancı ilaç şirketlerine borcunun bir yıl içinde 230 milyon dolardan 2.3 milyar dolara çıktığını söyledi ve şirketlerin böyle devam etmek istemeyebileceğini, bunun da Türkiye’nin çıkarına olmayacağını ekledi. Albayrak’la görüşmesinde bu sorunun çözüleceğine dair söz verildiğini aktaran Satterfield, Türkiye’nin ilaç şirketlerini bazı alacaklarından vazgeçmeye ikna etmeye çalıştığını söyledi. Bir yıl sonra ABD’li şirketlerden borç indirimi talep edildiğini söyleyen Satterfield, borçların ödenmemesinin ya da ödemelerin eksik yapılmasının sonuçları olacağını kaydetti.”
Son cümlenin “tehdit ve şantaj” koktuğunu söylemeye gerek yok herhalde. Peki şimdi bu ne perhiz ne lahana turşusu durumu değil mi? Hesapta Amerika’ya “acıyıp” tıbbi yardım gönderdik ve o tarihte, hatırlayın, yandaş kesim “İşte Türkiye’nin büyüklüğü” manşetleri atıyordu.
Oysa aynı dönemde tam 2.3 milyar dolarlık (yani 16 milyar TL) ilaç almışız, üstelik parasını da hâlâ ödeyememişiz.
Bu işten bir şey anlayan var mı?
CANIMI SIKAN ŞEYLER
Soylu “öldürücü” darbeyi de vurdu, Anayasa Mahkemesi’nden ses yok
Anayasa Mahkemesi’nin “Şehirlerarası yollarda protesto eylemi yapılmasını yasaklayan” uygulamayı iptal etmesi İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’yu çok öfkelendirmişti biliyorsunuz.
Aldığı bu kararı terörle mücadele olarak niteleyen Soylu, kararın iptali ile teröristlere yardım edildiğini ileri sürmüş ve Anayasa Mahkemesi’ni ağır dille suçlamıştı.
Soylu, Türkiye’nin “özgür bir ülke olmadığını” hatırlatarak “Burayı özgür zannediyorsunuz, o halde korumalarınızı bırakın da işinize bisikletle gidin” demişti.
Soylu’nun bu dehşetengiz saldırısı doğal olarak Anayasa Mahkemesi üyelerini hayli korkuttu görüldüğü kadarıyla.
Başkan sanki hiçbir şey olmamış gibi işine devam ederken sadece bir üye gençliğinden beri bisiklete bindiğini anlatan bir tweet paylaştı güya gönderme olsun diye ve arkasına da “Kimse yargıya emir veremez” türü bir cümle ekledi.
Aradan iki üç gün geçti.
Bu sessizlik ister istemez can sıkıcıydı, çünkü en yüksek mahkeme tam anlamıyla tehdit edilmişti ve Türkiye’de kimseden bir ses çıkmıyordu.
Önceki gün Anayasa Mahkemesi Başkanı bir yerde konuştu.
Gazeteciler bu konuşma içinde geçen birkaç cümleyi Soylu’ya cevap olarak niteledi.
Süleyman Soylu bu üstü örtülü cevabı görür görmez o gece bir yandaş televizyona çıktı ve parmağını sallayarak Anayasa Mahkemesi Başkanı’na öldürücü darbeyi vurdu.
Soylu, “Anayasa Mahkemesi Başkanı Zühtü Arslan, Polis Akademisi Başkanıydı. Anayasa Mahkemesi Başkanı’mızın aldığı komiser yardımcılarının yüzde 41’ini ben FETÖ’den ihraç ettim” dedi.
Yanisi şu ki; “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti İçişleri Bakanı, Türkiye Cumhuriyeti Anayasa Mahkemesi Başkanı’nı “terör örgütü üyelerini devletin polisinde yetkili konumlara atadığını” söylüyor.
HOŞUMA GİDEN ŞEYLER
Okey ve tavla oynuyor ama kağıt oyunu bilmiyor
CHP Genel Başkanı’nın kahvehanelerde oyun oynanmasına artık izin verilmesini istemesi hayli gürültü kopardı. Yandaş tetikçi medya ilk anda “Bula bula bunu mu buldun?” türü başlıklar atarak güya Kılıçdaroğlu ile alay etmek istediler.
Ama sonra daha akıllı olanları “Yahu etmeyin, 700 bin kahve var, buralara gidenlerin sayısı en az 7 milyon, üstelik tamamı seçmen ve hatta çoğu da bize oy veriyor, niye karşınıza alıyorsunuz?” deyince şaşırdılar.
Tabii öneriye destek de olamadıkları için bu kez işi sulandırıp “Kemal Kılıçodaroğlu her oyundan sonra deste değiştirilmesini istedi, olacak iş mi, ha ha ha” demeye başladılar.
Aslında öneri bana göre “damardan” denilen türden.
Kimi işsiz güçsüz olduğu için, kimi canı sıkıldığı için, kimi de boş zaman geçirmek için kahvehanelere gidenlerin ve keyif oyunlarını sevenlerin duymak istediğini söyledi Kılıçdaroğlu.
Ben de Kılıçdaroğlu’nun “her oyunda yeni deste” önerisinin doğru olmadığı bilenlerdenim.
Kemal Bey’in bu hatayı kahvehane kültürü olmadığı ya da kağıt oyunlarından anlamadığı için yaptığını düşünüyordum.
Sonuçta galiba haklı çıktım.
Çünkü Google’a “Kılıçdaroğlu okey oynuyor” diye yazdım. CHP Genel Başkanı’nın okey oynarken çok sayıda fotoğrafı çıktı önüme.
Sonra “Kılıçdaroğlu tavla oynuyor” yazdım. Yine aynı durum, çok sayıda tavla fotoğrafı.
Son olarak “Kılıçdaroğlu iskambil oynuyor” diye yazdığımda ise tek fotoğraf bile çıkmadı.
NOT: Tavla ve okey görüntüleri seçim kampanyaları sırasında kahve ziyaretleri sırasında çekilmiş tabii. Sanmıyorum ki bir oyunu bile tam bitirmiş olsun.
ŞAŞIRDIM
Soylu’ya inanmak şu anda mümkün değil
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu katıldığı bir televizyon programında, “Erdoğan’dan sonra siyasette olmayacağını” söyledi.
Soylu “Benim bırakabileceğim en büyük miras Sayın Cumhurbaşkanımız ile çalışma şerefidir; ben buna nail oldum. Tayyip Erdoğan’la beraber defteri kapatacağım” diye konuştu.
Peki inandırıcı mı?
Bana göre değil.
Çünkü birincisi; Erdoğan’ın ne zaman bırakacağı belli değil. Resmi olarak ilk seçim 2023’te. Kazanırsa 2028’e kadar başkan. 2027’de Meclis seçim kararı alırsa Erdoğan’a bir daha aday olma şansı tanınacak. Yine kazanırsa 2032’ye kadar sarayda oturacak. Bu kadar uzun vadeli bir vaatte bulunmak siyaseten doğru değil, çünkü tutulması çok zor olur.
İkincisi; Soylu, bütün kaderini Erdoğan’a bırakamaz. Erdoğan, ömür boyu o makamda kalmayı garantilese belki ama Erdoğan’ın özellikle kısa bir süre sonra görevi bırakması halinde Soylu da bir kenara çekilemez. Soylu üzerinde bir koruma zırhı taşıma zorunluluğu hisseder.
Ayrıca Soylu’nun siyasette daha yukarıları için planları olduğu da bilinmeyen gerçek değil.
Çevresindekiler ve yarattığı tetikçi medya herhalde Soylu’yu “Erdoğan gidene kadar” destekleyecek değildir.
BUNU YAZMAK GEREK
Bugün size çok güzel bir yazı yazacaktım
Güne başladığım erken saatte planlarımı yaparken çok önemli bir konuda görüşlerimi paylaşmak için hazırlık yapıyordum.
Bu konu gerçekten çok önemli ve mutlaka açığa çıkarılması gereken çok ciddi ithamları barındırıyor.
Haberlere ilgili bilgilerimi derledim, geçmişte bu konuda yayınlanmış bilgileri topladım.
Son olarak bir kaç gün önce bir başka ülke üzerinden konuyla ilgili gelen haberleri de eklemek üzere arama yaptığımda bir de ne göreyim o haberlere erişim yasağı gelmiş.
Durum böyle olunca o konuyla ilgili yazı yazabilmem de mümkün olamadı.
Kusura bakmayın.
Yasak kalkarsa veya başka bir gelişme olursa yazarım artık.
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları