Soylu’nun danışmanları, bir işe yaramıyor galiba
Can Ataklı; Bu YSK Başkanı ne yapıyor böyle?
ANALİZ
Bu YSK Başkanı ne yapıyor böyle?
Artık işler çığırından çıkıyor besbelli.
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, hakkında verilen garip mahkeme kararından sonra yaşananlar hayli karanlık günlerin bizi beklediğinin ipuçları gibi.
İmamoğlu’na dünyanın hiçbir demokratik ülkesinde görülmeyecek bir ceza verildi.
Velev ki hakaret etmiş olsun, bunun bir karşılığı vardır hukukta. Ama bu iktidar ne yaptırıyor, İmamoğlu’na ‘siyaset yasağı’ getiriyor.
İşte bunu dünyaya anlatmak mümkün değildir.
Ardından Yüksek Seçim Kurulu (YSK) Başkanı Muharrem Akkaya devreye girdi.
Habertürk’ten Kübra Par’ın sorularını yanıtladı ki bu bile teamüle aykırı, böyle sıkıntılı bir anda sadece bir gazeteciye açıklama yapmanın da etik kurallara aykırı olduğunu dünkü yazımda belirtmiştim.
YSK Başkanı Akkaya; bu açıklamasında, “İmamoğlu’nun, cezasının cumhurbaşkanlığı seçiminden önce kesinleşmesi halinde aday olamayacağı” söyledi.
Bununla kalmadı, aday olup seçilse bile mazbatasını alamayacağını ekledi.
Son alternatif olarak ise “Seçilir ve cezası sonra kesinleşirse, dönem sonuna kadar görevine devam eder, bu durumda bir şey yapamayız” dedi.
Böylelikle adeta iktidara “Elinizi çabuk tutun, seçimden önce kararı kesinleştirin” mesajı verdi.
Ancak YSK Başkanı bununla yetinmedi.
Bu sefer Deutche Welle (DW) muhabiri Alican Uludağ’a konuştu.
Akkaya iki gün önce yaptığı açıklamanın “kişisel görüşü” olduğunu vurguladı nedense.
O zaman sormazlar mı bu kişiye, “Madem kişisel görüşünüz, bu kadar önemli bir makamı işgal ederken ne diye kişisel görüşünü açıklıyorsunuz?” diye.
Öyle ya kişisel görüş açıklamak bir anlamda “ihsas-ı rey” anlamına gelir ki bir yüksek mahkeme başkanının bunu yapması olacak iş değildir.
Başkan Akkaya; dünkü açıklamasında, “Açıklamam ihsas-ı rey değil. Çünkü YSK gündemine gelmiş bir konuyla ilgili konuşmadım. Tamamen kişisel görüşlerim” dedi.
Başkanın dediğine göre YSK’nın diğer üyelerinin bu açıklamadan ve içeriğinden haberleri yok.
Akkaya kendini savunmak için bakın ne demiş: “Bana doğrudan Ekrem İmamoğlu davası üzerinden soru sorulmadı. Kişiye göre konuşmadım. Genel uygulama soruldu. Ben de Anayasa’nın 101. maddesinde cumhurbaşkanı seçilme şartlarını anlattım. Kurumsal bir açıklama değil. Sayın Ekrem İmamoğlu’nun durumu, somut olarak YSK önüne gelirse değerlendirilir.”
Ama bana göre Akkaya’nın daha vahim olan sözleri şunlar: “Dosyada biz şikayetçi değiliz, müdahil de değiliz. Şikayete bağlı bir suç da değil. Yargı süreci devam ediyor. Dosyayı görmeden bir şey diyemem.”
Kübra Par’ın hangi amaçla “genel durumu” sorduğu çok ortada, başkan buna rağmen adeta iktidarı uyarır türde bir konuşma yapıyor ve sonra da “Bu ihsas-ı rey değildir” diyebiliyor.
Şimdi geliyorum, YSK Başkanı’nın en tuhaf açıklamasına.
Alican Uludağ herkesin merak ettiği bir soruyu sormuş: “Erdoğan üçüncü kez aday olabilir mi?”
Şöyle cevap vermiş Akkaya; “Şu anda mevcut Sayın Cumhurbaşkanı, aday olduğunu söylüyor. Ancak adaylık konusunun bizim önümüze gelme ihtimali var. Benim görev sürem 24 Ocak’ta doluyor. Ancak yerimize gelecek adaylar seçilemezse bizim görevimiz devam eder. Bu nedenle önümüze gelebilecek bir konuda hukuki değerlendirme yapamam. Somut bir şey söylemem mümkün değil. İhsas-ı rey olur”
Sıkı durun asıl sözler şimdi geliyor:
“YSK’da bu konuda bir çalışma yapılmadı, ancak ben kendime göre bir çalışma yaptırdım. Kurul üyeleriyle paylaşmadım. Konu YSK önüne gelir gelmez, bakacağız. Belki aday olmaz, belki başka bir şey olur… Cumhurbaşkanı, resmen adaylığa başvurmadan bu konuyu değerlendiremiyoruz.”
Başkanın “Belki aday olmaz” sözünü anlamak mümkün ama “Belki başka bir şey olur” ne demek, çözmek çok zor.
Ve asıl bombayı daha sonra patlatıyor YSK Başkanı: “Peki, Erdoğan’ın adaylığıyla ilgili bir kanaatiniz oluştu mu?” sorusuna ise “Bir kanaatim var. Bu konuyu anayasa hukukçusu olan, güvendiğim bir arkadaşımla istişare ettim. Araştırdık. Görüşüm oluştu. Bununla ilgili sürekli yazılanları okuduk.”
Ne kadar harika.
YSK Başkanı’nın bir kanaati oluşmuş.
Ama bunu saklıyor, sadece kamuoyundan değil YSK’nın diğer üyelerinden de sakınmış kişisel görüşünü.
Nasıl bir ülke haline getirildik böyle?
Hak yok, hukuk yok, adalet yok.
Bir yüksek yargı kurumunun başkanı kamuoyunun kafasını karmakarışık edecek açıklamalar yapıyor, yapabiliyor, bunun ne sonuçlar doğuracağını hiç hesaplamıyor.
Ne bileyim, belki de biliyor ve bunun için yapıyor.
Bu andan itibaren artık seçim güvenliğinden söz etmek çok iyiniyetli bir yaklaşım olur.
ÇOK GÜLDÜM
Soylu’nun danışmanları, bir işe yaramıyor galiba
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, muhtemelen AKP Genel Başkanı Erdoğan’ın biraz daha gözüne girebilmek için bir tweet atmış.
Soylu’nun tweetinde bir video var.
Videoda İstanbul Boğazı’nın iki yakasında bekleşen sayısız ticari gemi görülüyor.
Soylu “Kanal İstanbul’a ‘Hayır’ diyenler ‘online’ mı?” diye sormuş.
Tweetten anlaşılan şu: Çok sayıda gemi geçmek için sıra bekliyor. Oysa Kanal İstanbul açılmış olsa bu gemiler beklemeyecek ve çok daha seri bicinde geçecek.
Soylu’nun bu gemileri Boğaz’dan geçmek için sıra beklediklerini sanması çok tuhaf.
Belli ki hem bu konuda bilgisiz hem de hiçbir haberi izlemiyor.
Çünkü o gemiler yoğun trafik yüzünden geçiş sıralarını beklemiyor.
Bu gemilerin çoğunun ödemek zorunda oldukları bir uluslararası sigorta bedeli var.
Bu bedeli ödemedikleri takdirde varacakları limanda işlem yapılmıyor, yüklerini boşaltamıyorlar yeni yük alamıyorlar.
Belli ki Soylu ya danışmanlarına hiç danışmıyor ya da danışmanlarının da hiç haberi yok gerçeklerden.
Türkiye böyle tuhaf biçimde yönetiliyor işte.
HOŞUMA GİDEN ŞEYLER
Finaldeki en itibarlı Türk: Nusret
İnanın fotoğrafları görünce çok şaşırdım.
İlk anda “Belki montajdır” diye bile geçirdim içimden.
Türkiye’nin olduğu kadar çeşitli ülkelerde dünyanın en pahalı restoranlarını işleten Nusret, Katar’da Dünya Kupası finali sonrası sahadaydı.
Sadece sahada olsa neyse, elinde Dünya Kupası ile fotoğraf çektirdi.
Messi ile Arjantin takımının aslarıyla da fotoğrafları var.
Katar’a gitmek, maçı yerinde izlemek ayrı, son derece güvenlikli olan sahaya girmek ayrı.
İşte Nusret bunu başarmış.
“Efendim, para vermiştir, servet harcamıştır” diyenler olabilir. Ne fark eder, başka hangi Türk sahaya girip de Dünya Kupası ve Messi ile fotoğraf çektirebilmiştir acaba?
Bırakın bir Türk’ü başka hangi ülkelerden kimler bunu yapabilmiştir?
Valla ne yalan söyleyeyim Nusret’in itibarına şapka çıkardım.
Bİ SORALIM BAKALIM
O maça gidiş bu halka kaça patladı?
Dünya Kupası finali pazar akşamı oynandı ve Arjantin zafere ulaştı.
Maçı Erdoğan da tribünden izledi.
AKP Genel Başkanı açılışa da gitmişti.
Yine elindeki en büyük uçağı kullanarak gitti Katar’a.
Sadece bu dev uçak mı, makam araçlarının taşınması için iki de dev askeri kargo uçağı Katar’a gidip geldi.
Erdoğan maça giderken yanına Gençlik ve Spor Bakanı Mehmet Muharrem Kasapoğlu, AK Parti Grup Başkanvekili Özlem Zengin, TBMM Dışişleri Komisyonu Başkanı ve AK Parti İstanbul Milletvekili Akif Çağatay Kılıç, AK Parti Rize Milletvekili Osman Aşkın Bak, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun ve Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın’ı da aldı.
Grupta gazeteci var mıydı, şu an bilemiyorum.
Ama bu heyet için Airbus’un en büyük uçağı havalandı.
Peki bu maç gezisi için bu halkın cebinden kaç para harcandı acaba?
O maça gitmek çok mu gerekliydi?
Finali oynayan Arjantin’in Devlet Başkanı Alberto Angel Fernandez bile finali evinde izleyip “Ülkem ekonomik kriz içinde, bu maça gitmek doğru olmaz” derken Erdoğan’ın bu maç gezisinin bir anlamı var mı?
Bunun adı itibar mı oldu şimdi?
İlle gidecekse 14 uçağından küçük olanlardan biriyle gidip gelemez miydi?
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları