Şu anda dünyanın bizi konuştuğu yok
İŞTE BUNU ANLAMIYORUM
Bunun kime ne faydası var?
Öteden beri hep aklımı kurcalayan ve canımı da çok sıkan bir konu var.
Başta AKP Genel Başkanı Erdoğan olmak üzere, kendilerinden olmayanları hain, alçak, terörist gibi sıfatlarla suçlarken bunun yanında bir de “Bunların dış güçlerin esiri olmak istiyor” türü sözler söylüyorlar.
İşte AKP Genel Başkanı en son Adapazarı’nda yaptığı konuşmada bu jargonu kullandı yine.
“Sadece AK Parti, Cumhur İttifakı, Tayyip Erdoğan’ı iktidardan indirmek değil; asıl amaç Türkiye’yi siyaset, ekonomi, dış politikasıyla, güvenliğiyle malum yerlere, güç odaklarına tekrar bağımlı hale getirmektir” dedi Erdoğan.
Gerçekten bu sözleri anlamak ve anlamlandırmak pek mümkün değil.
Ortada her zaman olduğu gibi “bilinmeyen” birileri var.
Gerçi bu “bilinmeyenlerin” aslında muhalefet, özellikle 6’lı masa olduğu anlaşılıyor.
Yine bir başka bilinmeyen ise “O malum yerler, güç odakları” diye tarif edilen şeyler.
İşte bir türlü anlamadığım şey şu: “Muhalefet, 6’lı masa, bu masadaki liderler ve arkalarındaki kitleler neden malum yerlere, güç odaklarına teslim olmak istesinler?”
Muhalefetin, 6’lı masanın liderleri ile bu partilere gönül verenlerin bundan çıkarı nedir?
O malum yerlerin vesayeti altına girince kimin ne kazancı olacak?
Yine AKP Genel Başkanı, “Bunların rahatsızlığı bizden değil, Türkiye’nin özgürce kendi politikasını belirliyor, onurluca duruş sergiliyor, üretiyor, büyüyor, gelişiyor olmasındandır” diyor.
Cümlenin tuhaflığına bakar mısınız?
Buradan “Biz bir karar almıyoruz, bir şey yapmıyoruz, bizim adımıza başkaları karar alıyor” anlamı çıkmaz mı?
Çünkü Erdoğan, “Rahatsızlık bizden değil” diye konuşuyor.
Peki rahatsızlık duyulanlar kimler, iktidarın iplerini elinde tutanlar neredeler?
Sonra yine bildik şeyler geliyor arka arkaya ve “Gezi olayları, 17-25 Aralık, çukur eylemleri, DEAŞ saldırıları, istiklalimizin özellikle istikbalimizi hedef alan 15 Temmuz darbe teşebbüsü, ekonomimizi mahvetme tehditleri” klişeleri sıralanıyor.
Sonuçta şu bir geçek ki Erdoğan ve saraydaki akıldaneleri sadece psikolojik algı yaratmaktan başka bir şey üretemiyorlar hala.
Erdoğan ısrarla inşaatları göstererek büyümeyi, kalkınmayı, gelişmeyi böyle anlatmaya çalışıyor.
Yollar, köprüler, tüneller.
Önemli olanlar sadece bunlar.
AKP genel başkanı son zamanlarda bir de “Bizim ekonomimiz iyi değil ama siz bir de Avrupa’ya, Amerika’ya bakın” bahanesi buldu.
Bu yolla ağır geçim sıkıntısı çeken halkı etkileyeceğini düşünüyor.
“Dünyada hava limanları kapalı, uçuşları doğru dürüst yapamıyorlar. Türkiye’de köprülerimiz evelallah araçlar gidiyor geliyor” dedikten sonra bugün özellikle yoksul halkın söylemeyi pek sevdiği bir basit cümleyi kuruyor:
“Hani ekonomide her taraf çökmüştü, batmıştı. Helikopterden o yoları gördüm. Araçlar, otomobiller, otobüsler, kamyonlar, tırlar tıklım tıklım yollar dolu. Bu bir şeyi gösteriyor. Ekonomik canlılığı gösteriyor. Ama gözü olan görür, dili olan hakkı konuşur, kulağı olan da duyar. Bunlarda hiçbiri yok.”
Oysa o tıklım tıklım dolu yollar Türkiye’nin sadece yüzde onluk bir bölümünü kapsıyor.
O yolları dolduran araçlardaki insanların çok büyük bölümü o yüzde 10’luk bölümün mutluluğu için boğaz tokluğuna çalışmak zorunda aslında.
ŞAŞIRDIM
Şu anda dünyanın bizi konuştuğu yok
Erdoğan ve çevresi New York olayını iyice abarttı.
AKP Genel Başkanı, halkla konuşurken “Şu ana dünya bizi konuşuyor” dedi.
Oysa bu gerçek değil.
Kimsenin bizi konuştuğu falan yok.
Ancak bazı haberlerde Türkiye’nin de adı geçiyor.
Gazetelerde Türkiye adının geçmesini “Diplomaside büyük zafer, dünya lideri” falan gibi sıfatlarla tanımlamak istiyorlar.
Amaç eğitimsiz ve yoksul oy kitlelerini bu tür bir milliyetçilikle etkilemek.
Türkiye’nin adı son günlere iki konuda sıkça geçti.
Birincisi tahıl koridoru.
Burada Türkiye’nin çok önemli rolü yok.
Sadece Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Guterres zorunlu olarak bir iki kere Türkiye’ye gelip gitti bu konu ile ilgili.
Nitekim Amerika Başkanı Biden, Birleşmiş Milletler konuşmasında tahıl koridoru konusuna sadece genel sekreter Guterres’e teşekkür etti, saki bu işin bitmesini sağladığını ileri süren Erdoğan’dan ve Türkiye’den tek kelime bile etmedi.
Diğer konu ise Rusya ile Ukrayna arasında yapılan esir takası.
Burada Türk kamuoyu hiç bilmiyor ama dış dünyada Suudi Arabistan’a da teşekkür ediliyor.
Suudiler bu konuda ne yaptı bilmiyoruz çünkü bize yapılan açıklamalarda Suudi Arabistan hiç geçmiyor, sanki Erdoğan tek başına Putin ve Zelenski’yi ikna etmiş algısı yaratılıyor.
Bu konuda Türkiye’nin yaptığı en önemli şey, bazı Ukraynalı subayları Türkiye’de misafir etmekten ibaret.
Bu abartmalar oya dönüşecek mi?
Sanmıyorum, ama saray efradı belli ki bu tür yan algılara bel bağlamış görünüyor.
MERAK ETTİĞİM ŞEYLER
F-16’ları vermek için hangi şartları ileri sürüyorlar?
İktidarın dengesi giderek bozuluyor.
Artık ortada hiçbir somut şey yok, halk sadece sahte algılar üzerinden etkilenmeye çalışılıyor.
Türkiye’nin dünya lideri olduğu, Erdoğan’ın dünyaya ders verdiği, gelişmiş ülkelerin Türkiye’yi kıskandığı falan beyinlere kazınmak isteniyor.
AKP’nin en alt kesimi elbette bunlara inanıyor ve savunuyor, orası da ayrı.
Ancak psikoloji bu olunca Erdoğan’ın yönetici takımı sıklıkla hatalar da yapıyor.
Örneğin farkında olmadan ya da ne bileyim belki de bilerek bazı konuları ifşa ediyorlar.
Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, F-16’lar konusunda öyle garip bir söz etti ki, şaşırmamak elde değil.
Çavuşoğlu, “Elimizi kolumuzu bağlayan bir anlaşma içinde olmayız. Biz F-16’yı alacağız şöyle kullan böyle kullan demesi, bir NATO üyesinin diğer bir NATO üyesine böyle kısıtlama getirmesi kabul edilebilir bir şey değil” dedi.
Demek ki Amerika F-16’ları verecek ama bazı şartlar koyuyor.
Nedir bu şartlar acaba?
Çavuşoğlu’nun sözlerine bakarsak Amerika vereceği uçakları “nerede kullanabileceğimizi” de söylüyormuş.
İşin daha da garibi Çavuşoğlu, “Şartlı bir anlaşma içinde olmayız. Kullanamayacağımız bir ürünü niye alalım biz” demiş ki, o daha da şaşırtıcı.
Peki AKP iktidarı F-16’ları nerede kullanmak istiyor, kiminle nerede savaşmayı düşünüyor?
CANIMI SIKAN ŞEYLER
Her durakta tuvalet var mı?
İzmir tramvayı Konak Göztepe durağında korkunç bir kaza oldu geçen hafta sonuna doğru.
Tramvay durağında güvenlik elemanı olarak çalışan bir kadın tuvalet ihtiyacını karşılamak için yolun karşısına geçmeye çalıştığı bir sırada, araba çarpması sonucu hayatını kaybetti.
Çok acı bir olay elbette, geride kalan 2 çocuk ise dramın öteki yüzü.
Ancak saray medyası bu olayı sömürmek ve İzmir Büyükşehir Belediyesi’ni kötülemek için “Durakta neden tuvalet yoktu?” diye yaygara kopardı.
Bir elim kaza üzerinden prim yapmaya kalkmak ve üstüne bir de saçmalamak bizim saray medyasına özgü bir şey bana göre.
İzmir’de AKP hiçbir zaman seçim kazanamadı.
Peki İstanbul ve Ankara’ya gelelim.
AKP bu iki kentte 25 yıl adeta saltanat sürdü.
Acaba AKP’li belediye başkanları tren, tramvay, metro, metrobüs, otobüs duraklarının kaçına tuvalet yaptılar?
Bunlar muhalefet etmeyi de bilmiyorlar.
Bilmedikleri gibi akıl ve vicdanları da yok.
DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER
Sorumsuzluğun böylesi, bir kentin yüreğini ağzına getirdiler
Mersin cumartesi günü çok garip bir olay yaşadı.
Saat 13.30 sıralarında sirenler çalmaya başladı, kentin çeşitli yerlerindeki hoparlörlerden “İlimiz ve ilçeleri için hava saldırısı ihtimalini bildiren sarı ikaz verilmiştir. Sığınak ya da sığınma yerine gitmek için hazırlanın” anonsunu yapıldı.
Doğal olarak halk paniğe kapıldı.
Kısa bir süre sonra sirenlerin çalma nedeni açıklandı. Meğer Mersin Valisi’nin aklına “bir tatbikat yapmak” gelmiş.
Bu nedenle AFAD’a talimat vermiş.
Onlar da böyle bir uygulama yapmışlar.
Birinin keyfi ile koca bir kent ayağa kaldırılıyor.
Yahu hastası var, kalbi zayıf olan var, çoluğu var çocuğu var.
Böyle bir tatbikat ne zaman nerede yapılmış bugüne kadar.
Bu iktidar o kadar yetersiz kişileri iş başına getirdi ki işte sonuç böyle sorumsuzca yapılan saçmalıkla adeta taçlanıyor.
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları