loading
close
SON DAKİKALAR

Suriye’de kimi ve neyi desteklediğimiz açıklanmalı

Can Ataklı
Tarih: 28.06.2012
Köşe: Günlük Yazılar

“Bu milletin tarihi Cumhuriyet’le başlamamıştır” Her fırsatta cumhuriyetin sanki çok da önemli olmadığını vurgulamaktaki amaç ne olabilir?...

Başbakan Erdoğan’ın konuşmasıyla Türkiye’nin Suriye politikası artık netleşti.

Kontrollü bir sakinlik içinde caydırıcı bir söylemimiz olacak.

Suriye üzerinden gelen her türlü “yaklaşmaya” karşı ateş açılacak. Yeni angajman buymuş. Oysa bizim söylediğimizi onlar çoktan yaptı. Haberimiz mi yok nedir?

Bunun ötesinde Suriye’de Esad rejiminin gitmesi, muhalefetin iş başına gelmesi için elimizden gelen her şey yapılacak.

Bunlar normal.

Ancak artık sıra kamuoyunun her konuda aydınlatılmasına gelmiş olmalı.

Birkaç kez yazdım; pek çok konuda olduğu gibi iktidarın yine net bir tavrı ve açıklaması olmadı.

Hükümet öncelikle şunu söylemeli: “Suriye ile alıp veremediğimiz nedir?”

Esad rejiminin halkına zulmettiği, ülkedeki karışıklıklar nedeniyle pek çok kişinin öldüğü bir gerçek.

Ancak dünyada bu durumu yaşayan tek ülke Suriye değil.

Biraz zorlarsak Türkiye bile bu kategoride sayılabilir.

Yani Türkiye’nin kendi boğuştuğu sorunu bir kenara bırakıp Suriye’ye “insan hakları kaygısıyla” adeta düşman olduğunu söylemek çok gerçekçi değil.

Batı’nın “Arap Baharı” adını taktığı dalga başlamadan önce de Suriye’de insan hakları ihlalleri oluyor, muhalefet baskı altında tutuluyor, zaman zaman da insanlar öldürülüyordu.

Ama o tarihlerde Başbakan Erdoğan ile Suriye Devlet Başkanı arasında büyük dostluk ve kardeşlik vardı. Karşılıklı ziyaretler hatta birlikte tatiller yapılıyor, ortak bakanlar kurulu toplantıları önerileri bile tartışılıyordu.

Türkiye’nin tavrı “Arap Baharı” numarasından sonra değişti.

İkincisi, Suriye’deki muhaliflere nasıl baktığımız da pek bilinmiyor...

Suriye’de muhalif denilen kesimler kimler, halk tarafından ne kadar destekleniyorlar?

Başbakan’ın ve Dışişleri Bakanı’nın ifadelerine bakarsak, sanki Suriye’de bütün halk ayaklanmış ama ceberrut Esad bir avuç askeriyle ve silahıyla halkının tepesine biniyor.

Oysa Batılı kaynaklar bile durumun böyle olmadığını artık kabul ediyor. Suriye’de muhalefetin ağırlıklı olduğu hiçbir yer yok. Ayrıca sayılarının toplam nüfusun çok azını kapsadığı da biliniyor.

O halde Türkiye, bir yandan askeri güç kullanma söylemini sertleştirir diğer yandan “Suriye halkının dostuyuz” mesajları verirken “dost olan Suriye halkının” hangisi olduğunu da belirtmek durumundadır.

*****


Yüz yıllık hasretimiz bitiyormuş

Başbakan Erdoğan’ın salı konuşmasında geçen bir cümle dikkatimi çekti. Erdoğan “kim olduklarını söylemeden” bazı hedefleri suçlarken şöyle dedi: “Türkiye’nin kardeşleriyle kucaklanmasından, Türkiye’nin yüz yıllık hasreti sona erdirmesinden rahatsızlık duyanlar var. Bunların terörü desteklediklerini, kukla yönetimleri kışkırttıklarını çok iyi biliyoruz. Büyüyen, güçlenen, etkinliği artan bir Türkiye bu ülke için bir risk değil bir fırsattır. Güçlü bir Türkiye’den rahatsızlık duyanlar da karşılarında nasıl bir devlet olduğunu iyi anlasınlar ve adımlarını ona göre atsınlar.”

İlk okunduğunda güzel bir cümle. Anlamlı da.

Ancak merak ettiğim şu “yüz yıllık hasret” nedir?

Ne olmuştu yüz yıl önce?

Yüz yıl önce Orta Doğu’da Arapların ihanetine uğramıştık.

Birinci Dünya Savaşı’nın egemenleri Osmanlı İmparatorluğu’nu paylaşmaya başladığı sırada, Batılı emperyalist güçlerle işbirliği yapan Araplar, kendi özgürlüklerini hiç düşünmeden Osmanlı’yı arkasından vurmaktan çekinmemişti.

Sonra Türkiye, Kurtuluş Savaşı’nı verdi ve Cumhuriyet ilan edildi.

Osmanlı’ya ihanet eden Araplar bir millet, bir devlet olamadan, kabileler halinde yaşarken Türkiye Atatürk’ün önderliğinde çağdaş bir devletin temellerini atmıştı.

Osmanlı’ya ihanet eden Araplar ise emperyalist ülkelerin cetvelle çizdikleri sınırları kabul ederek yine kabile anlayışıyla yönetecekleri devletlerini kurabildiler ancak.

“Yüz yıllık hasretten” kastedilen bu mu acaba?

Ve son cümle. Erdoğan “Bu milletin tarihi Cumhuriyet’le başlamamıştır” dedi. Cümle doğru. Ama her fırsatta cumhuriyetin sanki çok da önemli olmadığını vurgulamaktaki amaç ne olabilir?

*****


İDO derhal geri alınmalı

Günlerdir İstanbul Deniz Otobüsleri ile ilgili şikâyetler yayınlanıyor. Ben de çok yazdım, ama medyanın diğer organlarında da benzer yayınlar yapılıyor.

İDO yöneticileri dünkü Vatan’da kendilerini savunmuşlar.

Meğer hiçbir art niyetleri yokmuş fazla para kazanmak gibi dertleri olmamış, amaçları daha kaliteli hizmetmiş.

Adam sayıyor “Business Class yaptık, isteyene istediği yemeği veriyoruz.”

İyi güzel de bunların şikâyetlerle ne ilgisi var. Parasını veren istediği hizmeti alır. Önemli olan herkese yapılan ortak hizmetin kaliteli olmasıdır. İnsanları sağılacak inek gibi görmemektir.

Esnek tarifeden vazgeçmiş İDO’cular. Ama hafta sonları daha pahalıymış.

Neden çünkü talep fazlaymış. Eee vahşi kapitalizmin kuralı bu ya; talep fazlaysa fiyat da artar. İDO yöneticisi bey Karayolları Genel Müdürü düzeyinde olduğunu kanıtlamak için “hafta içi biniverin“ diyor. Türkiye’nin zekâsı mı arttı ne?

Tabii medyanın tutumu da bazen garipleşiyor. Lokantalar senenin bir günü, sadece yılbaşı gecesi biraz fazla para alıyor diye yeri göğü inletiriz de, vapurcunun “hafta sonlarında aşırı zam yapmasını” normal karşılarız.

*****


Türkiye olarak IMF’e 5 milyar dolar yardım yapacakmışız. Madem bu kadar paramız var, bir süre önce neden bizim İMF’ye (İnleyen Memurlar Fonu) vermedik? (Gani Yıldız)

*****


Arap Baharı numarası en çok İsrail’in işine yaradı

Batı ülkelerinin “Arap Baharı” adını taktıkları dalga Kuzey Afrika’dan başlayıp Suriye sınırımıza kadar dayanırken, çok çarpıcı bir gerçeği gözden kaçırıyoruz gibi geliyor bana.

Bir yılı aşkın süredir devam eden “bahar” havası girdiği ülkelerde hiçbir işe yaramadı ama İsrail giderek rahatlıyor ve bölgenin en büyük gücü oluyor.

Müslüman coğrafyada İsrail’in başını ağrıtan ülkeler İran, Irak, Libya, Mısır, Lübnan, Ürdün ve Suriye.

Türkiye, Davos’a kadar İsrail’in en güvendiği dostlarından biriydi. Şimdilik dostluk kalmadı pek ama, yine de bölgedeki en iyi işbirliği yaptığı ülkeyiz.

Suudi Arabistan’ın ve körfez ülkelerinin İsrail’le hiçbir sorunu yok; tam tersine, açıkta yürümese bile çok yakın ilişkiler içindeler. Çünkü ortak paydaları Amerika.

Şimdi bu “Arap Baharı” numarasıyla İsrail’e sorun yaratan bütün Müslüman ülkelerin yönetimleri devrildi. Yerine demokrasi ve hukuk geleceği söylendi ama, bundan eser bile yok.

Irak Amerika tarafından halledilmişti.

Sonuçta İsrail’in başına dert olabilecek iki Müslüman ülke kaldı, İran ve Suriye.

Suriye de Türkiye marifetiyle iyice köşeye sıkıştırılıyor.

Herhalde şu anda dünyada İsrail kadar mutlu ülke yoktur.

İsrail için bu durum hayaldi, gerçek oldu.

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları