Suriye’de şehitlik hiç mi önemli değil?
Can Ataklı: Suriye askerlerinin Erdoğan’ın istediği sınıra çekilmediği anlaşıldı.
ŞAŞIRDIM
Gizli oturumda HDP endişesi
Türk askerinin İdlib’de uğradığı ağır saldırıdan sonra Tele1 ekranından olayın sıcaklığı içinde şu çağrıyı yapmıştım:
“İktidar şeffaf olmalı. Hiçbir şey kamuoyundan gizlenmemeli. Cumhurbaşkanı kimseyi düşman ve hain ilan etmeden tüm siyasi görüşlere el uzatmalı, liderleri toplantıya çağırmalı, birlik ve beraberlik böyle sağlanmalı. Türkiye Büyük Millet Meclisi 24 saat açık tutulmalı, hükümet her gelişmede bizzat Meclis’e gelerek bilgi vermeli, kararlar burada alınmalı ve dünyaya da duyurulmalı. Bunun için ilk adım olarak Meclis hemen olağanüstü toplantıya çağrılmalı eğer çok gerekiyorsa gizli bir oturumda milletvekilleri bilgilendirilmeli.”
Nitekim elbette benim çağrım üzerine değil ama Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin bugünkü oturumunda Suriye’deki son gelişmeler konuşulacak.
“Kapalı” yapılacağı belirtilen oturumda Milli Savunma Bakanı kürsüye gelerek Meclis üyelerini bilgilendirecek.
Bakalım bugün neler açıklanacak?
Tele1’deki bu açık çağrımı dinleyen eski bir siyasetçi dostum telefonla aradı.
“Çağrın çok güzel ama özellikle parlamento tarafı pek olabilecek gibi değil” dedi.
İster istemez “Neden?” diye merakla sordum.
Eski siyasetçi dostum “Söylediğin çok doğru ve mantıklı, ancak özellikle gizli oturum konusu iktidar için de muhalefet için de çok sıkıntılı” dedi.
Sonra benim sormama bile gerek bırakmadan “HDP faktörü” dedi.
Sonra başladı saymaya; “Saray iktidarı ve asker HDP’yi terörist, hain, işbirlikçi, bölücü olarak görüyor. Özellikle Erdoğan bunu hiç çekinmeden açıktan söylüyor. MHP de aynı görüşte. Seçimde ilan edilmeyen zoraki bir ortaklığa ses çıkarmayan İYİ Parti’nin de farklı düşündüğünü düşünmüyorum. CHP’nin ise bu konuda kafası karışık. Bir yandan HDP’ye kendini çok muhtaç hissederken diğer taraftan AKP-MHP görüşünün çok da aksine düşünmüyor pek çok CHP’li.”
Siyasetçi dostuma “Peki ne yapacağız şimdi? Meclis toplanmayacak mı yani?” diye sordum,
Deneyimini konuşturdu tabii “Bana göre Suriye’yi konuşma kararı alacaklardır, hatta bunu kapalı oturumda bile yapabilirler” dedi.
Nitekim bu öngörü gerçek çıktı zaten.
Sonra “Ama” diyerek ekledi “Milli Savunma Bakanı muhtemelen kamuoyuna yaptığı açıklamaların benzerini belki birkaç ayrıntı daha ekleyerek anlatacaktır. Ama gizli oturumun gereği olan bir takım gizli bilgilerin paylaşılması, milletvekillerine gerçek durumun iletilmesi ve ardından herkesin ortak karar alması bana pek mümkün gelmiyor. Askerin ve iktidarın HDP alerjisini aşmak o kadar kolay değil.”
Vahim bir durum tabii.
HDP bu ülkede 6 milyon insanın oyunu alarak Meclis’e girdi.
Ama ülke güvenliği söz konusu olduğunda Meclis’in geri kalanı bu partinin önünde bu konuları konuşmaktan çekiniyor, hatta korkuyor.
Tabii bu arada bir başka dikkat çekici nokta ise bugünkü oturuma Milli Savunma Bakanı’nın gelecek olması.
Bir başka kaynak Cumhurbaşkanı yardımcısının geleceğini söylüyor.
Bugün göreceğiz.
Ama doğrusu icranın başı olarak Erdoğan’ın gelip kendi partisinden de olan tüm milletvekillerini bilgilendirmesidir.
Ancak anlaşıldığı kadarıyla Erdoğan “Meclis’e gitmeye tenezzül etmiyor” gibi görünüyor.
Bu kibir ne fena bir şey.
MERAK ETTİĞİM ŞEYLER
Suriye’de şehitlik hiç mi önemli değil?
İdlib’deki saldırıdan sonra iktidar “Hiçbir şehidin kanının yerde kalmayacağını” açıkladı.
Zaten ilk anlarda bile saldırıya misliyle karşılık verdiği de bildirildi.
Ardından Erdoğan’ın Esad’a verdiği süre bitti.
Suriye askerlerinin Erdoğan’ın istediği sınıra çekilmediği anlaşıldı.
Bunun üzerine Türk Silahlı Kuvvetleri’nin büyük operasyonu başladı.
Hem Milli Savunma Bakanlığı hem de yandaş medya Suriye’ye verilen büyük hasarı dile getirdiler.
Onlarca tank, uçak, askeri arac, mühimmat deposu yok edilmişti.
Bazı askeri havaalanları kullanılamaz hale getirilmişti.
En önemlisi 2 bin küsur Suriye askeri de “etkisiz hale” getirilmişti.
Aslında bu tanım “öldü” anlamında kullanılıyor tabii.
Ama burada merak ettiğim bir şey var.
Bizim ülkemizde bir askerimiz şehit olduğunda büyük bir cenaze töreni düzenleniyor.
Devletin en üst katlarında oturanlar bu cenazeye katılıyor.
Genellikle muhalefet de bu cenazede yerini alıyor.
En son 34 yiğidimizi kaybettiğimiz saldırıdan sonra da Türkiye’nin pek çok yerinde muazzam cenaze törenleri düzenlendi.
On binlerce kişi Suriye’yi ve Rusya’yı lanetledi.
Diyorum ki, bizde bir şehit için bile büyük cenaze törenleri düzenlenir, iktidar temsilcileri şehitliğin ne kadar büyük bir lütuf olduğunu anlatıp, yakınlarını kaybedenleri cenneti tasvir ederek teselli yolu ararken, 2 binden fazla ölüsü olan Suriye’den neden hiç cenaze haberi gelmiyor?
Öyle ya Esad “şeytan bir katil” olsa bile sonuçta ölen Suriye askerleri de müslüman.
Herhalde Suriye’dekilerin de inancına göre bu askerler “şehit” sayılıyordur.
Ama bugüne kadar bizim “etkisiz hale getirdiğimiz” Suriye’deki müslümanlara göre “şehit” sayılan binlerce asker için bir cenaze töreni düzenlendiğini duymadık.
Acaba Suriye yönetimi için askerlerin ölmesi sıradan bir olay mı, veya Esad rejmine göre askerler şehit mi sayılmıyor yoksa Türkiye’nin etkili operasyonlarını yalancı çıkarmak için tek bir ölümden bile mi söz etmiyorlar?
YENİ ÖĞRENDİM
Askerliği dün “angarya” olarak niteleyenler bugün şehit edebiyatına sığınıyor
Şehit sayısının giderek artması üzerine AKP Genel Başkanı Erdoğan sıklıkla söylediği söze yine tekrarlamıştı hatırlayacaksınız.
“Şehitler tepesi boş kalmayacak” demişti.
Bu sözlere tepki gösteren CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ise “Bizim iktidarımızda şehitler tepesi boş kalacak, kimse şehit olmayacak çünkü” sözleriyle Erdoğan’a cevap vermişti.
Kılıçdaroğlu’na cevap ise sarayın sözcüsü Fahrettin Altun’dan geldi.
Altun Twitter hesabından bir dizi açıklama yaptı.
Söyledikleri şöyle; “Şehitler tepesi boş değildir’ demek, ‘bu vatanı vatan kılmak için nice şehitler verdik’ demektir. ‘Şehitler tepesi boş değildir’ demek, ‘vatan savunmasında şehit düşen kahramanlarımız bu toprakların dört bir yanında yatıyor’ demektir. ‘Şehitler tepesi boş değildir’ demek, ‘şehit kanlarıyla sulanan bu topraklar kutsaldır’ demektir. ‘Şehitler tepesi boş kalmayacaktır’ demek ise ‘tarih boyunca nice başarısız işgal girişiminin hedefi olmuş cennet ülkemizi her daim savunacağız’ demektir. ‘Şehitler tepesi boş kalmayacaktır’ demek, ‘şehitlerimizin kanlarıyla sulanmış bu vatanı asla ve asla düşman taarruzuna karşı savunmasız bırakmayacağız, gerekirse öleceğiz’ demektir. Şunu herkes bilsin ki vatan savunması sırasında kim şehit düşmüşse Kurtuluş Savaşı kahramanlarıyla birlikte şehitler tepesindeki yerini almıştır. Şehitler tepesi boş kalmayacaktır. ‘Bizim iktidarımızda şehitler tepesi boş kalacaktır’ demek, açık bir itiraftır, milletimiz elbette bunun hesabını soracaktır. Allah kahraman ordumuzun, aziz milletimizin yar ve yardımcısı olsun.”
Ancak ne gariptir ki şehit edebiyatı yapan Fahrettin Altun henüz saraya sözcü olmadan önce köşe yazısı yazdığı Sabah gazetesinde askerliği “angarya” olarak nitelemiş.
Ordunun askerliği toplumu terbiye ve eğitim mekanizması olarak kullandığını söyleyen Altun, 4 Aralık 2014 Perşembe günü yazdığı yazıda “Bir anlamda kolektif bir kimliği topluma kabul ettirmek, toplumu, bireyleri terbiye etmek, onlara adabı muaşeret öğretmek, vatandaşlık görevlerinin neler olduğunu göstermek, vatandaşları vatanperver hale getirmek gibi anlamlar atfetildi askerliğe. Zorunlu askerlik böylesi bir endoktrinasyon aracı olarak kullanılmasının yanında, uzun vadede bir de bir angarya endüstrisi yarattı. Yeni Türkiye angaryanın bir anayasal suç olduğunun hatırlandığı, ‘bir şey ne ise önce kendisi olmalıdır’ ilkesince hareket edildiği ve buna uygun bir sosyo-politik düzenin kurulacağı bir Türkiye olmalıdır” demiş.
Yaaa, böyle işte.
Dinci anlayışı yerleştirmek isterken askerlik angarya, başı sıkışınca şehit edebiyatı.
DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER
Kılıçdaroğlu’ndan ortak bildiriye tepki gösteren vatandaşa mesaj
İzmirli okurlarımdan Engin Sarıkartal Demirkollu CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na bir e-posta mesajı atarak “Meclis’te imzalanan ortak bildiriyi” protesto etmiş.
Aynı zamanda CHP Karşıyaka-İzmir İlçe Örgüt üyesi de olan Demirkollu, bir arkadaşından gelen mesajı iletmiş genel başkanına ve “Buna aynen katılıyorum” notu eklemiş.
Mesajda özetle şöyle deniyor: “Meclis toplanmadan bir karar almadan kalktınız ortak bildiriyi imzaladınız. AKEPE genel başkanı AKEPE’lileri topladı, sizle alay edercesine hakaretlerle dolu bir konuşma yaptı. Sizden beklediğimiz, salı günü tam kadro Meclis’e katılıp kürsüde bu konuyu dile getirip bunu protesto için topluca oturumu terk etmektir.”
Bu mesajın gitmesinden kısa bir süre sonra altında “kk” yazan bir e-posta almış Demirkollu.
Mesajda aynen şu yazıyormuş: “Dışarıdan gazel okumak çok kolay… Tabanımız şunu çok iyi bilmeli… Biz iktidara geleceksek Ak Parti tabanından oy almamız gerekiyor… Bunun için de şova kaçmadan akılcı politikalar üretmemiz lazım. Örgütün sürekli dile getireceği şu cümle önemli…
“BİZİM İDLİB’DE NE İŞİMİZ VAR?” Çünkü bu sorunun yanıtı çok açık. Ak Partinin dış politikasında insanları düşünmeye ve sorgulamaya itiyor. İsteğimiz de zaten bu… Saygılar…
kk.”
Bu arada mesajın girişinde Engin Demirkollu’ya “Engin bey” diye hitap edilmiş. Tabii nereden bilecekler, Engin bey değil, çünkü Engin Demirkollu bir kadın.
Bİ SORALIM BAKALIM
S-400’ler ne zaman hizmete girecek?
Aralık ayıydı galiba değil mi, AKP Genel Başkanı kürsüden kükrer gibi konuşuyordu; “S-400’leri alıyoruz demiyorum, aldık diyorum. Nokta.”
Türkiye’nin kendi savunmasını kurma hakkı vardı elbette.
Hava savunma sistemimizi de kimseye sormadan kurardık, bize kimse karışamazdı
Ruslarla anlaşmıştık, o kadardı.
Amerika’dan Patriot istemiştik ama vermemişlerdi.
Biz de Ruslardan S-400’leri almıştık.
Erdoğan “Gelecek nisan ayında sistem kurulmuş olacak” demişti.
Nisan’a kaldı tam bir ay.
Otoyol yapan müteahhide “4 yıl olmaz. Sen onu üç buçuk yılda teslim et” talimatı veren Erdoğan’dan şimdi de Ruslara “S-400’lerin teslimini bir ay önceye alın” demesini bekliyorum açıkçası.
Hava savunma sistemi şu sıralar çok önemli.
S-400’ler hemen kurulmalı ve hava sahamız başta Suriye olmak üzere gelecek her tehlikeye karşı hazır olmalı.
Ne?
Bundan sonra artık S-400’leri almamızın zor mu olduğunu düşünüyorsunuz?
Peki verdiğimiz 2.5 milyar dolar ne olacak?
Herkesin “İş bitti, öyle ya da böyle aldık bu füzeleri” dediği günlerde “S-400’lerin asla gelmeyeceğini” söylemiştim. Sonra Moskova’dan gelen Rus uçaklarından indirilen cicili bicili paketlerin içinde füzelerin parçaları olduğu söylenmişti.
İşte o sıralar kalbimi kırarak “Şimdi bu şeyleri nereye koyalım?” diyenler ne yapacak acaba?
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları