Can Ataklı yazdı, ''Türkiye'de satılan her sahte sigara paketi terör örgütüne müthiş paralar kazandırıyor...''
Başta Güneydoğu olmak üzere Türkiye’nin birçok yerinde bilindik bazı sigaralar, bayi fiyatının çok altında fiyatlarla satılıyor.
Marlboro, Camel, Winston gibi sigaralar 2-2.5 liradan müşteriye ulaştırılıyor.
Herkes bu sigaraların ülkeye kaçak yollardan girdiğini sanıyor.
Oysa sigaraların tamamına yakını kaçak değil sahte.
Bu sahte sigaralar Kuzey Irak Kürt bölgesinde üretiliyor, yurda kaçak yollardan sokuluyor ve piyasaya sürülüyor.
Kuzey Irak Kürt yönetiminin önde gelenlerinin sahip olduğu fabrikalardan çıkan sahte sigaralar PKK’nın kontrolünde satışa sunuluyor.
Kısacası Türkiye’de satılan her sahte sigara paketi terör örgütüne müthiş paralar kazandırıyor.
Aslına bakarsanız bu sigara sahteciliği yeni değil.
2000 yılından önce başlamıştı.
O zamanki söylentilere göre Barzani ailesinden bazı kişiler Erbil ve Dohuk kentinde iki sigara fabrikası kurmuşlardı. Ancak Kürt bölgesinde faaliyet gösteren bu fabrikalar Mersin Serbest Bölgesi üzerinden çalışıyordu. Şirketler burada görünüyordu.
Sigara fabrikasının ürettiği sahte sigaralar için gerekli olan malzemeler ve ham madde Mersin Serbest Bölgesi üzerinden Kuzey Irak’a gidiyordu.
2004 yılında bir yabancı sigara firması, gümrüğe ihbarda bulunarak Kuzey Irak’a gönderilmek üzere Mersin Serbest Bölgesi’ne getirilen konteynerlere baskın yaptırmıştı. Bu baskında ünlü sigara firmalarının ambalajı olan basılı kâğıtlar, alüminyum folyolar, bandroller bulunmuştu.
Yakalanan bu mallar önce bir tutanakla zaptedilmiş ancak daha sonra yapılan itiraz üzerine sahiplerine iade edilmişti. Çünkü alıcı olarak Kuzey Irak gösteriliyordu ve transit geçiş ülkesi olduğu için Türkiye’nin bu mallara el koyması mevzuat gereği mümkün değildi.
Ancak o sayede Kuzey Irak’ta sahte sigara üretildiği gerçeği ortaya çıkmıştı.
Aradan yıllar geçti, bu sahtecilik ve ticarette hiçbir gerileme olmadı. Tam tersine, Kuzey Irak’taki fabrikalar sahte marka üretiminde sayı bile artırdılar.
Örneğin Türkiye’de çok içilen Samsun 212 ve Tekel 2000 sigaralarının sahteleri de burada üretiliyor ve Türkiye’de pazarlanıyor.
Peki devlet bu durumun farkında değil mi?
Farkında tabii. Ancak kimse engel olmadığı gibi bir girişimde de bulunmuyor.
Bir taraftan terörle mücadele ve sözde Kürt sorununu çözme çabaları sürdürülürken, Kuzey Irak Türkiye için bir ticari cennet oldu. Bu bölgedeki neredeyse tüm yatırımların arkasında Türk firmaları var.
Fırından üniversiteye, konuttan petrol rafinerisine kadar her işi Türkler yapıyor.
Gidenlerin anlattığına göre Erbil ve diğer Kürt bölgesi kentlerinde gıda, dayanıklı tüketim malları, beyaz eşya ticaretinde Türkler çok önde.
İnşaat işleri de Türklerde.
Durum böyle olunca Barzani ailesinin kontrolünde olduğu ileri sürülen sahte sigara üretimi ile ilgili hiçbir şey yapılmıyor. Çünkü yasa dışı ticaretin engellenmesi hâlinde bu bölgede iş yapan Türk firmalarının başının derde gireceği düşünülüyor.
Aslına bakarsanız, özellikle Kuzey Irak tarafında çok hareketli bir ekonomi var. Devlet düzeni olmadığı için kayıt dışı ekonomi de çok güçlü.
Yüz binlerce kişi kayıtlarda işsiz ve yoksul gibi görünmesine rağmen, bu yasa dışı pazardan payını alıyor.
Yasa dışı ticaretin diğer kolu Türkiye üzerinden çalışıyor ve ülkemizde de yüz binlerce kişi kayıt dışı ekonomiden ciddi paralar kazanıyor.
Ancak aynı şekilde Türkiye sınırları içinde yaşayanlar da kayıtlarda işsiz ve çok yoksul görülüyor. Resmi rakamlara bakınca “nasıl yaşıyor bu insanlar” diye üzüldüğümüz pek çok kişi aslında Türkiye ortalamasıyla kıyaslandığında “zengin” bile sayılabilir.
*****
Cenaze marşı yanlışıKültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay tuhaf bir tartışma başlattı biliyorsunuz. Bir şehit askerimizin cenaze töreninden sonra yapılan askeri törende bandonun cenaze marşı çalmasına sinirlendi ve “Susturun bu bandoyu, halk tekbir getirecek” dedi.
Ardından özellikle yandaşlar Cumhuriyet dönemine saldırma fırsatını kaçırmadılar ve “Bu Cumhuriyet döneminin dayatmasıdır, çağdaşlık adına bir Hristiyan’ın müziğini cenazelerimizde çalıyorlar” diye açıklamalarda bulundular.
Ertuğrul Günay da bu tarıtşmalara destek vermek için “Benim cenazemde Itri’nin eseri çalınsın” dedi.
Tabi pek çok konuda olduğu gibi bu konuda da hem çarpıtma, hem yanlış bilgi verme metoduyla karşı karşıyayız.
Yandaşlar sanki bütün cenazelerde cenaze marşı zorla çalınıyormuş gibi bir hava yayıyor.
Oysa cenaze marşı sadece devlet protokolünden ölen biri olduğunda ya da askeri kişi cenazelerinde, dini tören tamamen bitip tabut top arabasına ya da cenaze arabasına konulduktan sonra 20-30 metre süren yürüyüş sırasında çalınır.
*****
Ölünce haber oluyorlar Sağlık alanında gözle görünür iyileştirmeler yapıldı yapılmasına ama koordinasyonsuzluk yüzünden çok sayıda hasta büyük sıkıntılar çekiyor.
Ne yazık ki bu hataların hesabını ancak birilerini kaybettiğimizde sormak geliyor aklımıza.
İşte 7 yaşındaki kalp hastası Alime Cengiz 3 yıl sonra verilen ameliyat gününü bekleyemedi ve aramızdan ayrıldı.
Alime Cengiz ne yazık ki öldüğü için gazete manşetlerine çıktı.
Oysa binlece hasta bırakın ameliyatı, basit testler, röntgen ya da MR’lar için aylarca sıra bekliyor.
Örneğin Çapa’da kolonoskopi yapılması gereken hastalara ancak 1 Ocak’tan sonraya gün verilebiliyor. Kolonoskopi bağırsak kanseri şüphesi üzerine başvurulan bir yöntem ve bağırsak kanseri inanılmaz hızla gelişip yayılıyor. Bugünden ancak 1 Ocak’a gün alabilen bir şüpheli o güne kadar hayata veda ederse hesabını kim verecek.
Tabii bir de şunu anlamıyorum; lafa gelince bütün özel hastaneler de hizmete açıldı denirken, bu tür acil işlemler neden buralarda yapılamıyor?
*****
Bağdat Caddesi’nin durumu Bağdat Caddesi’nde oturan ve bu caddeyi sık kullanan bir aileyiz. Son zamanlarda Büyükşehir Belediyesi asfaltlama yapıyor. Doğru bir uygulama. Ancak ara sokaklar sanırım Kadıköy Belediyesi’ne ait olduğundan asfaltlamadan nasibini alamıyor. Herhalde Kadıköy Belediyesi’nin de umurunda değil. Arabalarla bu sokaklara giriş ya da çıkış yaparken sıkıntı yaşanıyor. Büyükşehir ile Kadıköy Belediyesi’nin uyumlu çalışmadığı kesin. Koordineli çalışılması çok mu zordur?
Diğer bir konu da Bağdat Caddesi’nde bir kaldırım standardının olmaması. En az 10 çeşit kaldırım taşı örneği sayabilirim. Bu caddede çok yürüdüğüm için biliyorum. İstanbul’un göz bebeği olan bu caddeye bu kaldırımlar yakışmıyor. Çok mu önemli diye düşünülebilir. Eğer direklere ve E- 5 teki büyük duvarlara çiçek ekiliyorsa bu kaldırım taşları da önemsenebilir.
Yine Bağdat Caddesi’ndeki topraklı kısımlar felaket. Oysa Büyükşehir’de en iyi çalışan kurumlardan biri Park ve Bahçeler Müdürlüğü. Çoğu yer çiçekler ve yeşilliklerle donatılmış durumda. Her sabah benimle birlikte onlarca insanın yürüdüğü Fenerbahçe Parkı da bakımsız. Güzelim parka yeterince ilgi gösterilmiyor. Hangi belediyenin ilgi alanında bilmiyorum. Siz yazınca belki ilgilenen olabilir.
(Mehmet B. Özdemir)
*****
Yeni eğitim sistemine okul ve sınıf sayısı yetmiyormuş. Eee, altyapısı hazır olmadan “en az 3 çocuk” denilirse bir sınıfta “en az 70 çocuk” olur! (Gani Yıldız)