Terörle mücadele neden hep Irak topraklarında oluyor?
Can Ataklı: Bu açıklamalarda ortak özellik şu; Teröristler genellikle Türkiye’nin Irak sınırı boyunca yer alan alanda ya da Irak topraklarında öldürülüyor.
BUNU YAZMAK GEREK
Bari Emine Hanım’ın konuştuğu gün, bu şiddeti uygulamasaydınız
Başta yandaş tetikçi medya olmak üzere dünkü bütün gazetelerde Emine Erdoğan’ın ‘25 Kasım; Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü’nde yaptığı konuşma vardı.
Türkiye’nin “birinci kadını” Emine Erdoğan, “Şiddet varsa mahremiyet kalkar” diyordu.
Emine Hanım’a göre aile içi şiddeti “mahrem alan” kavramının arkasına sığınarak kimse meşrulaştıramazdı.
“Mahrem alan, şiddetin uygulanmasına zemin olduğu anda insan hakları ihlali de başlamış demektir” diyen Emine Erdoğan, “Bu durumda mahrem ortadan kalkar, söz konusu şiddetse kol kırıldığında yen içinde kalamaz” diye de devam ediyordu.
‘Kadınlara şiddete hayır’ gününde Eskişehir’de çok üzücü bir cenaze töreni vardı. Kocasının satırlı saldırısı sonunda ağır yaralanan ve 44 gün yaşama mücadelesi verdikten sonra hayata gözlerini kapayan Ayşe Tuba Arslan’ın tabutuna, caminin erkek cemaati değil, kadınlar sahip çıktı. Alışılmışın dışında cenaze namazından sonra erkekleri yanaştırmayan kadınlar talihsiz Ayşe Tuba Arslan’ın tabutunu kendileri omuzladılar. Özellikle cami çevrelerinde kadınlara hiç hak tanımayan erkekler ise kadınların bu kararlı tavrı sonucu ağızlarını bile açamadılar. “Ne oluyor, bu dine aykırı” türü saçma sapan lafları etmeye bile kalkışamadılar.
Emine Erdoğan konuşmasının diğer bölümlerinde, kadınlara yönelik her şiddetin insanlık ayıbı olduğunu ve kendilerinin buna her ortamda karşı çıkacağını da söylüyordu.
Türkiye’nin “bir numaralı kadını” bu sözleri söylerken, yanında dimdik duran bir isim vardı.
Saray tarafından İçişleri’ne atanan Süleyman Soylu, Emine Erdoğan’ı hayranlıkla dinliyor, gözlerinin içi gülüyordu.
Emine Hanım herhalde, “Kadın hakları için ne kadar da güzel bir konuşma yaptım, en muhalifler bile bu konuşmama bayılacaktır şimdi” diye düşünürken, aynı günün akşamı İçişleri Bakanlığı’na koydukları Süleyman Soylu’nun kadınları dövdüreceğini, gaz ve su sıktırıp bir de üstüne plastik mermiler attıracağını aklına bile getirmiyordu.
Ama aynen öyle oldu.
Tıpkı Emine Erdoğan gibi, kadına şiddete karşı öfke duyan binlerce kadın, her ilde olduğu gibi İstanbul’da da bir araya gelerek toplu bir haykırışta bulunmak istedi.
Ama fena halde şiddet gördüler.
Soylu’nun polisleri, “El mi yaman, bey mi?” mantığı ile “Şiddet dursun artık” diye haykıran kadınlara “Allah yarattı demeden” saldırdılar.
Taksim’e çıkışta kadınların dövülmesi, aslında bu iktidarın kadına bakış açısının bir sonucudur.
AKP’nin kadına saygı duyduğu yok aslında. Ama kadını kullanmaktan da kaçınmıyorlar.
‘Kadına şiddete hayır’ gününde kadınların dövülmesi, AKP kitlesine de bir mesajdır.
İstanbul’da, kadınlara saldırı öncesi polis müdürleri güya çok anlayışlı davranmış gibi yaptılar, ama kadınlar ısrarla Taksim’e çıkmak isteyince onları dağıtmaktan başka çare kalmadı.
Polise sorduğumuzda durumu böyle anlatıyorlar.
İşte AKP kitlesine verilen mesaj bu; “Kadınlar başımızın tacıdır ama bir yere kadar. İyi davranacaksın, müşfik olacaksın, ama sabrınızı taşırırlarsa da basacaksın sopayı.”
YENİ ÖĞRENDİM
ALMANLAR, İŞİN FARKINA VARMIŞLAR TABİİ
Tele1’deki sabah yayınında dün Yeni Şafak gazetesine bakarken bir haber dikkatimi çekti.
Başlığı “AD üç yıldır banka hesabı açamıyor” olan habere göre, Almanya’daki Türk partisi AD’ye hiçbir bankanın hesap açmadığı, bu nedenle partinin aidatları bile toplayamadığı belirtiliyordu.
Ben de yayında “Bu olacak iş değil, Hannover Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na bir Türk seçilebilirken, bir Türk partisine neden hesap bile açtırılmasın?” diye sormuştum.
Yayından sonra haberin detaylarını inceleyip AD’nin ne olduğuna baktım.
Bu parti Berlin’de, AKP’liler tarafından 2017’de kurulmuş. İlk başkanı bizzat Erdoğan tarafından desteklenen Remzi Aru imiş.
Tipik bir Nazi partisi gibi çalışıyorlarmış.
Üstelik Alman Neo-Nazi Partisi AfD ile isim benzerliği nedeniyle mahkemelik de olmuşlar.
‘Özel Hareketçiler’ adını verdikleri bir tür gençlik örgütü gibi çalışan organları nedeniyle Alman polisinin sürekli takibindeymiş.
Partinin açılışı için Anadolu Ajansı ve TRT, özel bir ekip görevlendirmiş.
Oy oranı binde bir bile olmayan bu partinin, Erdoğan ve ekibi tarafından yönlendirildiği de söyleniyor.
Anladığım kadarıyla Alman devleti bu partinin nasıl bir parti olduğunu anlamış ve ona göre de önlemler almış.
MERAK ETTİĞİM ŞEYLER
Terörle mücadele neden hep Irak topraklarında oluyor?
Hemen her gün Milli Savunma Bakanlığı tarafından yapılan “terörle mücadele günlüğü” açıklamaların okuyoruz, ekranlarda dinliyoruz.
Bakanlık, her gün nerede kaç terörist öldürüldüğünü açıklıyor.
Bu açıklamalarda ortak özellik şu; Teröristler genellikle Türkiye’nin Irak sınırı boyunca yer alan alanda ya da Irak topraklarında öldürülüyor.
Yani demek ki terörle mücadele operasyonları bu bölgede yapılıyor.
Ancak Suriye tarafından hiç terörle mücadele haberi almıyoruz.
Oysa uzun süredir dünyayı ayağa kaldırıyoruz.
İktidar, PKK’nın uzantısı olarak tanımladığı PYD’nin, Türkiye için bir terör tehdidi olduğunu, buradan gelen saldırılara karşı Güvenli Bölge kurmak zorunda olduğunu anlatıyor.
Bu uğurda, Suriye operasyonu bile yapıldı.
Ama Suriye topraklarında hiç terör operasyonu yapılmıyor ve hiç terörist öldürülmüyor nedense.
Burada karşımıza hiç terörist mi çıkmıyor, yoksa Irak’ta operasyon yapmak daha mı kolay geliyor?
KAFAMI BOZAN ŞEYLER
ŞU TELAŞA BAKAR MISINIZ LÜTFEN
İktidar partisi ve yandaşları, başta İstanbul olmak üzere büyükşehirleri kaybetmenin acısını bir türlü unutamıyor.
Elbette 25 yıl bu kentleri canları istediği gibi yönetenler, şimdi sudan çıkmış balık gibi hissediyorlar kendilerini ama yeni yönetimleri suçlamak, karalamak için buldukları çareler inanılmaz.
Bunlardan son örneği vermek istiyorum.
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, bazı yatırımlara para bulabilmek için Avrupa ülkelerine gitmişti.
Türkiye’de hiçbir kamu bankasının artık kredi vermediği İstanbul Belediyesi, daha önceki yönetimlerin de yaptığı gibi uluslararası alanda da borç arıyor.
İmamoğlu, metro yatırımı için Almanya’dan kredi bulmuş.
Şimdi gelin bu haberi yandaş tetikçi medyanın en irisi nasıl haberleştirmiş, okuyalım;
“İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, Çekmeköy–Sancaktepe–Sultanbeyli Metro Hattı’na kaynak sağlamak amacıyla, Belediyeyi Alman bankası Deutsche Bank’a milyonlarca Euro borçlandırdı. Alman bankasından alınan tam 110 milyon Euro’nun kaynak olarak gösterildiği projenin, 26 Kasım’da temelinin atılması bekleniyor. Metro hattının 2022 yılında bitirilmesi planlanıyor. Yaklaşık 200 milyon Euro tutarındaki ani borçlanma, İstanbulluların aklında soru işaretleri oluşturdu. Herhangi bir kaynak sağlanmadan alınan bu borçların nasıl ödeneceği ise hâlâ açıklanmadı.”
Tabii medya, eğer bir büyükşehir belediyesi büyük miktarlarda dış borç alıyorsa bunu izlemek ve irdelemek zorundadır.
Ama 25 yıldır İstanbul’a alınan borçları bırakın irdelemeyi, dile bile getirmeyen bu medyanın şimdiki tavrı gerçekten gözleri yaşartıyor.
Bu ne İstanbul aşkıdır böyle.
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları