Can Ataklı: Türkiye'yi uzun süre kontrol altında tutmak isteyen emperyalist güçler ters algı yöntemiyle karşı devrimci seçmenlerin kemikleşmesine bu yayınlarla destek vermiş oluyor.
ANALİZ
Önce Almanya sonra da Amerika “15 Temmuz darbe girişiminin arkasında Fethullah Gülen ve örgütünün olduğu konusundaki kanıtlar bizi tatmin etmedi” açıklaması yaptı.
En son olarak İngiltere de benzer bir açıklama ile “FETÖ izi konusunda tatmin olmadık” dedi.
Başta saray olmak üzere iktidar bu açıklamalara çok öfkelendi. Birbiri ardına sert açıklamalar yapıldı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan “Sen ne bilirsin, sen kim oluyorsun ki, herkes haddini bilecek” türü sözler söyledi.
Tabii muhataplar bu sözleri ne kadar ciddiye alır onu bilemem.
Ancak tam da referanduma giden bir süreçte Türkiye'de çok tepki yaratacak bu açıklamalara acaba neden gerek duyuldu? Darbe gecesi yakalanan cemaatçi onca subay varken “Biz tatmin olmadık” demek herhalde çok gerçekçi bir yaklaşım değil.
Bana göre Amerika ve Avrupa bu açıklamalarla aslında başka bir mesaj vermek istiyor.
O mesaj da bence şudur; “O gece ne olduğunu biliyoruz.”
Bu ciddiye alınması gereken bir durumdur. O gece ile ilgili Türk halkının fazla bilgisi yok. Hatta diyebilirim ki “o gece ile bildiklerimiz gerçeğin sadece yüzde 10'u kadardır.”
En azından o gecenin asıl aktörlerinin hiçbirinin ifadesi alınmadı.
Örneğin Genelkurmay Başkanı'nın derdest edilip götürüldüğünü biliyoruz ama o sırada ne olduğunu nasıl kurtarıldığını bilmiyoruz.
MİT Müsteşarı'nın darbe kalkışmasının öncesinde Genelkurmay'da olduğunu biliyoruz ama oradan çıktıktan sonra ne olduğunu bilmiyoruz.
Başbakanın bir tünelde saklandığını biliyoruz, ama birçok bakanın nerede olduğunu bilmiyoruz.
Cumhurbaşkanı'nın darbeyi “eniştesinden!” öğrendiğini biliyoruz ama MİT'in neden bilgi vermediğini bilmiyoruz.
Göstermelik bir Meclis Komisyonu kuruldu biliyorsunuz. İlgili ilgisiz herkes konuşturuldu bu komisyonda. Buna karşı o gecenin asıl aktörleri Genelkurmay Başkanı, Kuvvet Komutanları, MİT Müsteşarı ve ilgili bakanların ifadesine başvurulmadı.
Türk halkı gerçekleri bilmiyor ama şunu biliyoruz ki Türkiye'de fink atan CIA, MOSSAD ajanları Alman ve İngiliz istihbarat servisleri o gecenin bütün ayrıntılarını biliyor.
Bunu şu nedenle rahat yazıyorum. İktidar yetkilileri açıkça darbeden Amerika'yı ve CIA'yı sorumlu tuttular. Hükümetin verdiği bilgiyi kabul edersek CIA'nın elindeki bilginin hepimizden fazla olduğu gerçeği kendiliğinden ortaya çıkıyor zaten. CIA İsrail ve bazı Avrupa ülkeleri ile çok içli dışlı olduğuna göre onların da o gece ile bilgisi bizden fazla demektir.
Sonuç bana göre şudur; Türkiye'de “Evet çıkması için” ellerinden geleni yapan Amerika ve bazı Avrupa ülkeleri Erdoğan'ı şimdiden kontrol altında tutmak için darbe gecesinin gerçeklerini bir koz olarak ellerinde tutuyorlar. Açıkçası “söz dinlemezsen açıklarız” şantajı yapıyorlar.
İRONİ
KAYYUM, SORUŞTURMA YETMEZ GALATASARAY TAMAMEN KAPATILSIN
Galatasaray'ın mali kongresinde eski futbolcular Hakan Şükür ve Arif Erdem'e ihraç çıkmaması üzerine kıyamet koptu biliyorsunuz.
Cemaatçi bazı eski savcıların ihracına onay veren Galatasaray delegeleri iki eski futbolcu için farklı karar verdi.
Bunda delegelerin cemaatçi olması mı yoksa vefa duygusu mu ağır bastı tam bilemiyorum. Konuştuğum bazı Galatasaraylı dostlarım “ihraca karşı oy verenler arasında elbette cemaatçiler de olabilir ama ağırlık vefa duygusuyla hareket etti. Galatasaray'a çok emeği geçen iki futbolcunun böyle atılmalarına karşı çıktılar” dediler.
Bana göre yanlış bir düşünce. Darbeye kalkışmak, Türkiye'ye ihanet etmek herhalde kazanılan şampiyonluklarla göz ardı edilemez.
Benim asıl dikkatimi çeken oylamadan sonra yaşanılanlar. Spor Bakanı anında Galatasaray'a saldırdı ve “bunun hesabının sorulacağını” söyledi. Bakan kararı eleştirebilir hesap sormaya haddi olamaz.
Nitekim bir gün sonra iki futbolcu klüpten bu kez yönetim kurulu kararıyla ihraç edilince bakan da geri adım attı, söylemini yumuşattı.
İktidarın tetikçi yazarları ise yine coştular. Kimi “Yönetim görevden alınsın, kayyum atansın” derken, kimi “Yönetim hapse atılsın” kimi de “İhraç aleyhine oy kullananlar yargılansın” dedi. MİT'in ihraç karşıtı oy kullanan üyeleri tespit ettiğini ve gereğini yapacağını söyleyen bile oldu.
Bence bunlar yetmez. Galatasaray kapatılmalı, bütün yönetimi ve delegeleri hapse tıkılmalı, milyonlarca taraftarı da her türlü haktan mahrum bırakılmalı. Bu güç şımarıklarını ancak böyle bir karar tatmin eder.
CANIMI SIKAN ŞEYLER
TOPA ALMAN MEDYA DEVİ DE GİRDİ
Tayyip Erdoğan'ın referandumdan zaferle çıkması ve tek adam olması için seferberlik ilan eden Batı medyasına son olarak Alman medya devi Bild de katıldı.
4.5 milyon satışı ve 10 milyona yakın internet izlemesi olan Bild Gazetesi dün Türkçe ve Almanca “hayır” manşetiyle çıktı.
Bild Evet'e destek vermek için daha da ileri giderek büyük önder Atatürk'ü kullanmaktan çekinmeyerek “Atatürk olsa hayır derdi” manşetini attı.
Almanya'daki haber kaynaklarım Bild Gazetesi'nin bu tutumunun Atatürkçü, demokrasi, hukuk ve insan hakları konusunda duyarlı cumhuriyete bağlı Türkler arasında büyük rahatsızlık yarattığını belirterek “AKP iktidarının yapamadığını Alman Bild Gazetesi yapıyor. Atatürk'ü referanduma meze yaparak karşı devrimci güçlere destek sağlıyor” dediler.
Günlerdir Amerika ve Avrupa ülkelerinin evet çıkması için büyük çaba harcadıklarını ama bunu ters algı ile gerçekleştirmeye çalıştıklarını yazıyorum. Alman medya devi Bild'in bu çirkin manşeti bana göre bu gerçeği bir kere daha gün yüzüne çıkardı. İşin kötüsü bu hayâsız kampanyaya karşı yapılacak hiçbir şeyin olmaması.
Türkiye'yi uzun süre kontrol altında tutmak isteyen emperyalist güçler ters algı yöntemiyle karşı devrimci seçmenlerin kemikleşmesine bu yayınlarla destek vermiş oluyor.
DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER
UÇAKLARDA TABLET BİLGİSAYAR DAĞITMAK THY'YE CAZİBEYİ ARTIRMAZ
Amerika ve İngiltere Türkiye'yi “terör şüphelisi- teröre karşı önlem almaktan aciz ülke” statüsüne soktu biliyorsunuz. Bu nedenle yolcular Türkiye'den Amerika'ya kalkan uçaklara cep telefonu dışında elektronik cihazlarla binemiyorlar. Diz üstü bilgisayarlar, çocukların oyun cihazları, kameralar ancak bagaja verilebiliyor, yolcu beraberinde uçağa sokulamıyor.
Hesapta bütün dünyaya kafa tutuyoruz, herkesi korkutuyoruz, herkesin haddini bildiriyor ve hiçbir şeyden korkmuyoruz ama iş icraata gelince süt dökmüş kedi gibiyiz.
Ne iktidar yetkilileri ne THY Amerika ve İngiltere'ye tek kelime edemedi, “kaldırmıyorum uçaklarımı, seninkileri de indirmiyorum” diyemedi, kuzu kuzu verilen talimatı yerine getiriyor.
THY ise dahiyane bir buluşla “isteyen yolculara uçakta laptop verileceğini ve internetin de ücretsiz olacağını” açıkladı.
İyi de uçakta verilecek laptopun oyun oynamak ve biraz da internette gezinmek dışında ne faydası var. Uçağa binen yolcular yol boyunca kendi bilgisayarlarını kullanarak belki yapacakları iş görüşmesini değerlendirecek, belki sözleşmeleri okuyup düzeltmeler yapacak, belki konuşmasını yazacak veya yapacağı işlerle ilgili belgeleri inceleyecek. Uçakta verilecek laptoplarla bunları yapamaz ki.
Yani sonuç olarak uçakta laptop dağıtılması THY'nin müşteri sayısını artıracak bir unsur değildir. Ama çaresizliği örtbas etmek ve kendi vatandaşını kandırmak için bir yöntem olabilir.
KAFAMI BOZAN ŞEYLER
İZMİR MARŞI İKTİDARI NE KADAR DA KORKUTMUŞ BÖYLE
Haluk Levent'in 75 kişilik bir orkestra eşliğinde seslendirdiği “İzmir Marşı”nı dinlediniz mi?
Müthiş olmuş. Gerçekten eline sağlık.
Sanatçı “bunu hayır için yapmadım, içimden geldi” diyor. Önemli değil. O marşın bu kadar güzel okuması, dinleyen herkesin tüylerini diken diken etmesi yeter.
Sonuçta İzmir Marşı bir anlamda hayır diyenlerin en çok söylediği marş olduğuna göre Haluk Levent hangi amaçla seslendirmişse seslendirmiş, ortaya harika bir şey çıkmış.
Haluk Levent bu konuda Hürriyet'ten Ayşe Arman'a konuşmuş. Röportajın bana göre en çarpıcı bölümü Haluk Levent'in bu marşı seslendirmek için uygun bir mekan bulamaması.
Haluk Levent Ataşehir'deki Zübeyde Hanım Hizmetiçi Eğitim Enstitüsü'nün sahnesini kullanmak istemiş. Ancak devlete ait olan tesisin yöneticileri “içinde Atatürk geçen bir etkinliğin” yapılmasından korkmuşlar ve izin vermemişler.
Şuna bakar mısınız? Atatürk'ten bu kadar korkan bir iktidar ve onun görevlileri olabilir mi? Türkiye bir karşı devrim süreci yaşıyor.
İktidar amacına ulaşmak üzere olduğuna inanıyor artık. Bunun önüne geçmek için önce şu “tek adamlık” anayasasına hayır demek gerekiyor. Yoksa çok geç olacak ve karşı devrim gerçekleşecek.
Can Ataklı-Korkusuz