loading
close
SON DAKİKALAR

Türk kelimesinden neden bu kadar utanç duyuyorlar?

Can Ataklı
Tarih: 12.03.2012
Köşe: Günlük Yazılar

Sevgili okurlar; geçen hafta da, daha önceki haftalarda olduğu gibi yine “yeni anayasa” çalışmaları yapıldı

Sevgili okurlar; geçen hafta da, daha önceki haftalarda olduğu gibi yine “yeni anayasa” çalışmaları yapıldı. Meclis Başkanı ise konuyu “ya şimdi çıkarırız, ya da 30 yıl bu anayasaya mahkum oluruz” diyerek kendi açısından son noktayı koydu.

30 yılı bilemem ama...

Eğer hemen yeni bir anayasa çıkarmazsak 30 yıl bekler miyiz bilemiyorum ama, bana göre hiç kimse umutlanmasın, yeni anayasanın çıkacağı yok. Bunu ilk kez söylemiyorum, çünkü iktidar partisinin bütün söylemine rağmen yeni anayasa istediği yok.

Kendi ayağına kurşun

Nedeni basit; iktidarın yeni anayasadan kastettiği kendi zihniyetine uygun ve iktidarda kalmasına olanak sağlayacak bir anayasa. Bu koşulları oluşturmadan çıkacak bir anayasa AKP’nin kendi ayağına kurşun sıkmasıdır. Oysa eskisi daha çok işe yarıyor.

Antidemokratik anayasa

İktidara göre mevcut anayasa “antidemokratik.” O halde ülkeyi bu anayasa ile yönetip yapılan hukuksuzluklara mevcut anayasanın arkasına sığınarak bahane bulmak iktidar için çok daha akılcı. Yeni anayasa diye tutturmak ise işin şov tarafı.

Rahatsızlığın temeli

İktidar ve yandaşları “Türk” tanımından şiddetli bir rahatsızlık duyuyorlar ve “Kürt” tanımının anayasada mutlaka yer almasını, o olmuyorsa Türk’lüğün tamamen çıkarılmasını istiyorlar. Türk olmanın neredeyse bir utanç haline getirilmesi amaçlanıyor.

Başarıldı da

Aslına bakarsanız, özellikle genç nesilde “Türk olmanın” adeta “utanç duyulacak” bir şey olması içselleştirildi. Genç dimağlara Türklerin vahşi, katil, katliamcı, soykırımcı olduğu adeta kazındı. Artık kimse “Türküm” diye haykıramıyor.

Gülüşüyorlar

Dikkat ediyorum, özellikle yandaşların katıldığı toplantılarda “Türk” kelimesi geçerse, gülüşmeler başlıyor. Türk kavramına karşı aşırı bir hassasiyet var. Türk denildiğinde o gülüşen suratların arkasında müthiş bir kin ve nefretin olduğu hemen anlaşılıyor.

Dini temeli var

Bu konuda iktidarın çekirdek kanadı ile güya liberal demokrat olanların ciddi bir ayrılığı var. İktidarın çekirdek kanadı Türk-Kürt kavramını dinsel açıdan ele alıyor ve ikisini Müslüman temelinde birleştirerek aslında ümmet kavramını savunuyor.

Türkiye’den nefret

Diğer kesim ise temelini Türkiye sevgisizliğinden alan bir nefretle Kürt kavramını öne çıkarıp Türk’ü tamamen devre dışı bırakmak istiyor. Türk yerine ısrarla Kürt kavramını öne çıkarmanın da tam bir ırkçılık ve faşizm olduğunu unutuyorlar.

Türk tanımı

Ayrıca zaten yapılan tartışmalardan anlaşıldığı kadarıyla yeni bir anayasa yazmak zor değil, olanaksız. Anayasa’ya damgasını vuran Türklük tanımı olduğu sürece iktidarın ve yandaşlarının buna yanaşmasını beklemek safdillikten öte değil.

Aynısı eğitimde

Benzer bir anlayışın Milli Eğitim politikalarında da olduğunu görüyoruz. İktidar eğitimde “milli” kavramını çoktan çıkardı biliyorsunuz. Şimdi getirilmek istenen 4+4+4 sistemi ile daha dinsel bir eğitimin yaygınlaştırılması amaçlanıyor.

Milliyetçi değilim

Çok milliyetçi değilim. Kendi seçemediğim kavramlara bağlanmayı yanlış buluyorum. Ama ne olursa olsun bu ülkede yaşıyoruz, kökenimiz ne olursa olsun kendimizi Türk kabul ediyoruz. Türklüğün bu kadar aşağılanmasını içime sindiremiyorum.

İlle de Kürt olsun

Güya demokratik bir anayasa yapmak isteyenlerin zihninde demokrasi ve hukuktan ziyade “Kürt” konusu var. Eğer bu kavram anayasaya girer ya da Türklük anayasadan çıkarsa, o zaman daha demokrat olacağımızı söylüyorlar. Tamam da o zaman ne olacak?

Başka bir devlet

Kürtlere özerk bölge verilebilir, PKK bu bölgenin polis gücü olabilir, Güneydoğu’da temel eğitim Kürtçe yapılabilir, ama o zaman bu devlet başka bir devlet olur. O halde yeni anayasa yerine “başka bir devleti” tartışmak daha namusluca olmaz mı?

Suriye olayları

Sevgili okurlar; yakın bir gelecekte başımızın Suriye konusunda derde gireceğini söylemek yanlış olmaz. Batı medyasının Suriye olaylarını nasıl çarpıttığını yine bizzat kendileri açıkladı. Türkiye ise bu yoğun propagandanın etkisi altında kalmış durumda.

Ne işimiz var?

Doğrulanmayan haberlere göre Türkiye Suriye konusunda çok aktif. Antakya ve çevresi Suriyeli kaynıyor. Esad’a karşı ayaklananlara Türkiye’den her tür destek sağlanıyor. İktidar ise Suriye’de insanlık dramı yaşandığını söyleyerek kendini savunuyor.

Provokasyonlar var mı?

Birçoğu çarpıtılmış olduğu anlaşılan haberlere göre Suriye’de insanlık dışı olaylar oluyor. Ama doğrulanmayan haberlere göre Türkiye Suriye’deki karışıklıkları provokasyonlarla, bombalamalarla, suikastlarla körüklüyor

Sonu ne bunun?

İnsanlık dışı da

Eğer iddialar doğruysa, Türkiye’nin “insanlık dışı eylemlere karşı” olma savı geçersiz kalacaktır. Çünkü Suriyeli ayaklanmacılara verilen her destek Suriye devletinin daha acımasız biçimde halkın üzerine yürümesine neden olmaktadır. Bunu bilmeliyiz.

MİT’e ifade olayı

Sevgili okurlar, bu hafta son olarak kısaca MİT sorununa da değinmek istiyorum. Anlaşıldığı kadarıyla Başbakan MİT Müsteşarı’nın ifadesinin alınmasına izin vermeyecek. İzin vermesinin hem kendisi hem de MİT için daha iyi olacağını söylemekle yetineceğim.

MİT’ten açıklama

Bu arada MİT Basın Halkla İlişkiler Müşavirliğinden bir açıklama aldım. Açıklamada ifade krizi sırasında MİT Müsteşarı’nın “kaçak” durumda olmadığı ve görevine devam ettiği belirtiliyor. Ayrıca Müsteşar’a “yakalama kararı” çıkmadığı da savunuluyor.

Peki neden ortada yoktu?

MİT’in açıklamasını aynen bulacaksınız. Ama merak ettiğim şu: Madem yakalama kararı yoktu, henüz yasa çıkmadan önce MİT Müsteşarı’nı neden kimse görmedi? “Yakalama” için evine ve kuruma giden polislere neden “Burada yok” cevabı verildi?

Hepinize iyi haftalar dilerim..

***

İşte o açıklama:

Sn. Can ATAKLI, Vatan Gazetesi Yazarı

08.03.2012 tarihli “Savcılar MİT Müsteşarı için izin istedi mi?” başlıklı köşe yazınızda; “... MİT Müsteşarı soluğu Çankaya Köşkü’nde aldıktan sonra ortadan kaybolmuş, çıkarılan yakalama kararına rağmen bir hafta ‘kaçak’ yaşamıştı...” şeklindeki ifadenizin gerçekle ilgisi bulunmamaktadır.

Sn. Müsteşarımıza yönelik “yakalama kararı” söz konusu olmamış, sadece C. Savcılığınca şifahen ifade vermeye davet edilmiş ve bu süreçte görevinin başında olmuştur.

Yazınızdaki söz konusu iddiaların, yanlış bilgilenmeden kaynaklanmış olabileceği değerlendirilmekte olup, kamuoyunun doğruları öğrenmesi açısından, bu açıklamanın tarafınıza yapılması gereği duyulmuştur.

MİT Basın ve Halkla İlişkiler Müşavirliği

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları