Türkiye’de 'siyaset, bilimi döver' o kadar
Can Ataklı; Sağlık bakanı geçen hafta maskenin açık havada mecbur olmadığını HES uygulamasının da sona erdirildiğini açıkladı. Ancak bu açıklaması sırasında söylediği bir cümle çok çarpıcıydı. Bakan bugüne kadar ilk kez “bilim kurulunun aldığı bir kararın oybirliği ile olmadığını” söyledi.
ANALİZ
Her ekonomik yaptırımın sonucu daha fazla ölüm!
Ukrayna’da savaş durmuyor.
Her gün ölen insanların haberlerini alıyoruz.
Vahşet, dehşet, vicdansızlık iç içe geçmiş durumda.
Sorarsanız bütün dünya infial halinde.
Her yerden protesto sesleri yükseliyor.
Rusya’da bile sayısız gösteri yapılıyor, “Savaşı durdurun” çığlıkları atılıyor.
Ama gelin bir düşünün, bu işte bir yanlışlık yok mu?
Batı, Rusya’nın Ukrayna saldırıları karşısında sadece tek güç kullanıyor.
Güya ekonomik ambargo.
Rusya swift sisteminden çıkarılıyor, Rus kredi kartları uluslararası alanda geçersiz hale getiriliyor, birçok ülke Rusya ile ticareti kesiyor, Rusya’da iş yapan şirketler geri çekiliyor, Rusya’ya mal satılmıyor, Rus malları alınmıyor, oligarkların mallarına ve paralarına el konuyor, şirketleri çalışamaz hale getiriliyor.
Bunlar dışında saçma sapan Rus öğrencileri okuldan atma, Rus profesör, orkestra şife, doktor, mühendis çalıştırmama, Rus isimlerini taşıyan anıtları yıkma gibi girişimler de var.
Bunlar Rusya için elbette çok kötü.
Rusya’nın ekonomik olarak ağır bir krize girmesi kaçınılmaz.
Ancak unutulmasın ki bu arada savaş da sürüyor.
Ekonomik yaptırımlar Rusya’yı durdurmuyor.
Tam tersine “köşeye sıkıştırılmış kedi” örneğindeki gibi ilan edilen her ekonomik yaptırımdan sonra Rus bombaları daha etkili hale geliyor.
İnsanlar ölüyor.
Çocuklar, bebekler ölüyor.
Kadınlar, erkekler ölüyor.
Yaşlılar ölüyor.
Askerler ölüyor.
Yarın Rusya Ukrayna’yı tamamen ele geçirebilir ki gidiş o gidiş.
Ya da Zelenski, “Teslim oluyorum, anlaşalım” der.
Veya Zelenski kaçar.
Hatta Zelenski devrilir, yerine başka bir yönetim gelir.
Rusya ile masaya otururlar, anlaşma sağlarlar.
Hatta öyle ki bundan bütün Rusya ve Ukrayna halkı da çok memnun olur.
Durum normale döner.
Ne olacak o zaman.
Batı hem Rusya’ya hem Ukrayna’ya mı ambargo uygulayacak?
İki ülkeyi de yok mu sayacak?
Aslına bakarsanız her savaşta olduğu gibi olan yine ölenlere ve yakınlarına olacak.
Batı ülkeleri bugün ikiyüzlü davranıyor.
Güya savaşa karşıymış, güya Ukrayna’nın yanındaymış gibi görünerek kendi çıkarını düzenleme organizasyonu yapıyorlar.
Yarın savaş bittiğinde hiç kuşkunuz olmasın Rusya ile el sıkışıp Ukrayna’nın harap olan kentleri yeniden inşa etmek için birbirleriyle yarışmaya başlayacaklar.
MERAK ETTİĞİM ŞEYLER
Türkiye’de “siyaset, bilimi döver” o kadar
Sağlık bakanı geçen hafta maskenin açık havada mecbur olmadığını HES uygulamasının da sona erdirildiğini açıkladı.
Ancak bu açıklaması sırasında söylediği bir cümle çok çarpıcıydı.
Bakan bugüne kadar ilk kez “bilim kurulunun aldığı bir kararın oybirliği ile olmadığını” söyledi.
Bu çok vahim bir durumdur.
Demek ki maske ve HES kararı bilime göre değil siyasi otoritenin talimatına göre alınmış.
Gerçi bugüne kadar alınan bütün kararlar sözde bilim kurulunun aldığı kararlar değildi.
Ancak bugüne kadar adına bilim kurulu denilen bu kurulun üyeleri verilen talimatlar doğrultusunda kararlar almışlardı.
Anlaşıldığı kadarıyla bu kez 2 yıldır emirle çalışan bilim kurulunu denilen grubu da rahatsız etmiş ki oy birliği sağlayamamışlar.
Böylelikle ülkemizi yöneten siyasi zihniyet dünya bilim tarihine geçecek bir karar almış oldu.
“Bilimin değil, siyasetçinin dediği olur.”
Oysa bilim kuşkucudur, bir tek itiraz varsa bile o konu kesinleşmemiştir. Böyle bir durumda riske girilmez ve o tek karşı çıkışın da ortaya konan belgelerle ikna olmasına kadar beklenir.
Ama o zaman da saraydan azar işitiliyor değil mi?
ÇOK GÜLDÜM
Demek kendisinden başka inanan yok
Ekonomi berbat.
Bunu bilmeyen kalmadı.
Ancak bu gerçek elbette saray iktidarının hiç hoşuna gitmiyor.
Bugüne kadar “dış güçler, hain muhalefet, teröristler, zillet, illet” edebiyatı ile başarısızlığın üzeri örtülebiliyordu bir parça.
Ancak en koyu AKP’lilerin bile gırtladığına kadar bataklığın içine düşmesi ister istemez herkesi uyandırıyor.
Erdoğan ise durumu kurtarmak için çırpınıyor adeta.
Geçenlerde kendisini dileyenlere kızmıştı “O kadar güzel müjde verdim, alkışlamıyorsunuz bile” diyerek.
Belli ki kendisini dinleyenler bile anlatılanların müjde olduğuna pek ikna olamamıştı.
Daha sonra da milletvekillerine yönelik konuştu Erdoğan ve sitem etti, “Bugüne kadar vatandaşımızı bu yük altında ezdirmemek için çok şey yaptık ama biz yaptıklarımızı sahada gerektiği kadar satmıyoruz, halka anlatmıyoruz” dedi.
Bu arada Erdoğan sanıyorum muhalefetin bir araya gelmesinden de hayli tedirgin.
Yoksa “20 senedir hiçbir şey yapmadan, sanki bugün ortada bir projeleri varmış; iktidara gelecek ve sorunları çözeceklermiş gibi atıp tutuyorlar. Ama unutmayın ki sorunları çözecek olan da biziz” der mi?
SORDUM ÖĞRENDİM
Yeni havalimanından geçen yıl 36 milyon yolcu geçmiş
Geçen hafta yeni havalimanından çıkarken bir havalimanı görevlisi ile yaptığım konuşmayı yazmıştım sizlere.
Yazıda havaalanının gereksiz büyük olduğunu söylediğimde bu görevlinin “Bu bile yetmiyor, çünkü bütün dünya Türkiye’ye akıyor” dediğini belirtmiştim.
O görevliye “Buranın kapasitesi 90 milyon yolcu ama şu anda ancak üçte biri var, size her söylenene inanıyorsun” demiştim.
Bu yazım üzerine İGA – İstanbul Havalimanı Kurumsal İletişim Direktörü Gökhan Şengül aradı.
“Sadece bilgilendirmek için aradığını” belirten Şengül 2021 yılında İstanbul Havalimanı’nda 280 bin 108 uçuş gerçekleştiğini ve 36 milyon 962 bin yolcuya hizmet verildiğini söyledi.
Şengül yeni havalimanının 2021 yılında Avrupa’nın en yoğun havalimanı olduğunu ikinciliği ise Moskova’daki Şeremetyova alanı olduğunu anlattı.
Pandemi öncesi 68 milyon yıllık yolcu sayısına ulaştıklarını ancak bu hedefin savaş nedeniyle ancak 2023 yılında yeniden gerçekleşebileceğini söyleyen Gökhan Şengül, “2022 yılı için de bütün olumsuzluklara rağmen çok iyi geçeceğine inanıyoruz” dedi.
KAFAMI BOZAN ŞEYLER
Ayçiçek yağı, zeytin, işini bilmeyen çavuşlar olayı
Cumartesi akşamüzerinden itibaren marketlerde inanılmaz bir hareketlilik vardı.
Millet adeta marketleri basmıştı.
Tam bir yağma yapılıyordu.
Raflardaki ayçicek yağları kapış kapış gidiyordu.
Birbirlerini eziyordu ayçiçek yağı almak isteyenler.
Savaşın hüküm sürdüğü Ukrayna’da bile insanlar marketlerin önünde kuyrukta beklerken Türkiye böylesi ilkel bir manzara ile karşı karşıya kalmıştı.
Nedeni çok açık; Ukrayna’dan ayçiçek yağı gelmiyordu, Türkiye’de sıkıntı doğabilirdi, işini bilir halkımız hemen stoklama telaşına kapılmıştı.
Şimdi göreve yeni getirilen tarım bakanı “Hiçbir sıkıntımız yok, ayçiçek yağı stoklarımız yeterlidir” diye çırpınıyor ama nafile, kimsenin kendisine inanması mümkün değil.
Ayrıca öyle ya da böyle ayçiçek yağı fiyatları da iki misline çoktan çıktı, indirmek mümkün olmaz artık.
Bu basit olay bile saray iktidarının Türkiye’ye nasıl hasar verdiğini gösteriyor bizlere.
Ayçiçek yağında bile dışa bağımlıymışız.
Ukrayna göndermezse ayçiçek yağı sıkıntısı çekilirmiş.
Tarımı bu hale getirenler acaba utanırlar mı eserlerinden?
Ne gezer, utanmadıkları gibi dışa bağımlı olmadığımız zeytinyağını yok etmek için ellerinden geleni yapıyorlar.
Zeytin ağaçlarını kestirmek istiyorlar.
Yüzyılların mirasını ortadan kaldırmaya adeta yeminliler geldiklerinden beri.
Ancak göreceksiniz zeytin ağaçlarını kestirme planları 9’uncu kez yine geri püskürtülecek.
Hele ayçiçek yağında oraya çıkan gerçeği gördükten sonra hiçbir akıllı insan zeytinlerin kesilmesi kararına razı gelemez.
Gelmeyecektir de.
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları