Ülkeler arası ticarette kendi paramızı kullanırsak, karşılığı hangi cinsten alınacak?
Can Ataklı; Hesapta örneğin Rusya’dan bir mal alırken onlara TL vereceğiz, biz onlara mal sattığımızda da onlardan ruble alacağız. Çok güzel. İyi de TL-ruble dengesini nasıl kuracağız? Kıstas ne olacak? Bir ruble, bir TL olarak kabul edilecek mi? Yoksa kıstas olarak dolar ya da Euro mu kabul edilecek?
ÇOK GÜLDÜM
Sahibinden içinden çıkılması çok güç önemli açıklamalar
Bazen “Ne hoş bir ülkeyiz” diyorum kendi kendime.
Özellikle AKP Genel Başkanı, öfke dolu konuşmalar yerine, hepimizi bilgilendiren sözler söyleyince açıkçası içim ferahlıyor.
Ancak bu kez de başka bir sorun çıkıyor ortaya.
Söylenen sözler hoş olmasına hoş da bazen ne anlama geldiğini anlamak pek mümkün olmuyor.
Hani ünlü “Kral çıplak” hikayesi vardır ya; krala dolandırıcının biri görünmeyen bir kumaştan elbise dikmiş, “Bu kumaştan yapılmış elbiseyi ancak akıllı olanlar görür, akılsızlar görmez” demiş. Herkes “Aman bana aptal demesinler” diyerek ortada don gömlek gezen kralın elbisesinin ne kadar güzel olduğunu söylemiş.
Tam bu durumdayız.
AKP Genel Başkanı, çok derin manalı cümleler söylüyor, aslında kimse anlamıyor ama “Ne olur ne olmaz, aptal durumuna düşmeyeyim” diye düşünerek sesini çıkarmıyor.
Örneğin AKP Genel Başkanı, artık kendisinde bir tutku haline gelen “Kanal İstanbul” konusunda şu bilimsel açıklamayı yaptı en son.
“Kanal İstanbul’a bileşik kaplar usulüyle bakın. Tuzlu su, az tuzlu su… Bunlar bir araya geldiği zaman ortaya ne çıkar? Bunun bir ortalaması çıkar. Karadeniz’in tuz oranı nedir? Marmara’nın tuz oranı nedir? Olaya buradan bakılması lazım. Buradan bakarsanız ortalamasını yakalarsınız.”
Burada anlatılanın ne olduğunu anlayan var mı?
Einstein karmaşık bir fizik problemini formülleriyle tahtaya yazsa, eğer fizikten nasibimizi almadıysak anlayabilir miyiz?
Hayır sadece bakarız, o formüldeki sembol ve rakamların ne olduğunu bile algılayamayız.
İşte bu cümle ile Einstein’in karmaşık formüllü problemi arasında hiç fark yok.
İkisini de anlamamız mümkün değil.
Ama burada söz konusu olan kişi, tek adam sıfatlı AKP Genel Başkanı olunca herkes ‘Kral çıplak’ hikayesindeki gibi “Aman bana aptal demesinler” mantığı ile anlamış görünüyor.
Öyle olmasa AKP Genel Başkanı’nın yanındaki sözde gazetecilerden hiç olmazsa biri, “Yani efendim, buradan ne anlayacağız?” demesi gerekirdi.
Artık ya korkudan ya da aptal durumuna düşmemek için sormamış kimse.
Bir de “Libya olayı ile Sevr’i ters köşe ettiğinizi söylediniz, neyi kastettiniz?” sorusuna verilen şu cevaba bir bakalım;
“Sevr Antlaşması’nı şöyle bir gözden geçirirseniz ve o antlaşmayı şöyle bir ters köşe yaparsanız… Ne demek istediğimizi görürsünüz.”
Neyse ki bu biraz daha anlaşılır açıklama.
Hiç olmazsa Sevr’i alıp baştan sona okuyunca belki bir ipucu bulunabilir.
Ama kimin o kadar vakti var ki.
En iyisi bunu da anlamış gibi davranmak diye düşündü gazeteci görünümlüler muhtemelen.
Bazen “Türkiye’yi kıskanıyorlar” diyor da biz de “Nesini kıskanıyorlar acaba?” diye soruyoruz ya.
Artık ben de bizi kıskandıklarını düşünmeye başladım.
Çünkü ben yabancı olsam kıskanırdım.
KAFAMI BOZAN ŞEYLER
Salma salar gibi para gaspına mı başladılar?
Evim olmadığı için son çıkan “Varlık Vergisi” türü vergiden öncelikle haberim olmadı.
Çünkü bu haber medyada yer almadı.
Gece yarısı çıkan bir kanunun, hemen ertesi günü Resmi Gazete’de yayımlanması üzerine devreye girmiş.
Kıymetli gayrimenkul vergisi mi ne, öyle bir şey.
Değeri 1 milyon liradan fazla evlere yeni bir vergi getirilmiş.
Bu vergi doğrudan Hazine’ye yatırılıyormuş.
Hatta öyle ki vergiyi yatırmak için özel bankaları bile kullanamıyorsun, kamu bankaları, Ziraat, Halk veya Vakıf kabul ediyor bu paraları.
Değeri bir milyonun üzerinde evi olanlar şaşkın durumda.
Çünkü zaten emlak vergisi ödeniyor.
Ama bu vergi, emlak vergisinin neredeyse iki katı.
Peki, bu vergi neden kondu acaba?
Gerekçesini bilen yok ama belli ki Hazine’de para kalmadı, vatandaştan daha ne kadar koparılacağını düşünmüşler sanki.
“Sen zenginsin ve güzel bir evde oturuyorsun. O halde ekstra vergi vereceksin” mantığı ile adeta salma salınıyor.
Evi olanlar zaten belediyelere vergi ödüyor.
Neden? Çünkü bunun karşılığında belediyeler bu evlerin olduğu cadde ve sokakları temiz ve aydınlık tutuyor, bu evlere çeşitli hizmetler götürüyor.
Buna karşı Hazine’ye ödenecek “zenginlik vergisi” ne sağlayacak?
Parayı çarçur edip bitiren iktidara yeni bir kaynak yaratılmış olacak.
Dar gelirli vatandaş da “Oh ne güzel, zenginler madem zengin ödesinler” diye sevinip oylarını AKP’ye verecek.
AKP’nin yarattığı zenginler içinse bu vergi çekirdek parası bile değil.
Bunlar işin iyice çivisini çıkarıyor artık.
MERAK ETTİĞİM ŞEYLER
Ülkeler arası ticarette kendi paramızı kullanırsak, karşılığı hangi cinsten alınacak?
AKP Genel Başkanı, en son Malezya’ya gitti.
Daha önce başka bazı ülkelere önerdiği gibi Malezya’ya da “Aramızdaki ticareti kendi paramızla yapalım” dedi.
Duyulduğunda kulağa elbette çok hoş geliyor.
Elin Amerikalısının veya Avrupalısının parasını kullanmak yerine niye kendi paramızı kullanmayalım değil mi?
Onlarınki paraysa bizimki de para.
Keşke öyle olsa tabii.
Hesapta örneğin Rusya’dan bir mal alırken onlara TL vereceğiz, biz onlara mal sattığımızda da onlardan ruble alacağız.
Çok güzel.
İyi de TL-ruble dengesini nasıl kuracağız?
Kıstas ne olacak?
Bir ruble, bir TL olarak kabul edilecek mi?
Yoksa kıstas olarak dolar ya da Euro mu kabul edilecek?
Ekonomi uzmanlarına sordum, gülerek cevap verdiler.
“Elbette” dediler, “İki ülkenin parasının değeri, bir başka paraya göre belirlenecek. Bu orana göre karşılıklı ticaret bu paralarla yapılacak.”
Anladığım, AKP Genel Başkanı’nın önerisinin açık hali şu; “Ticareti Amerikan dolarına endeksli kendi paramızla yapalım.”
Yani sol kulağı sağ elle göstermek gibi bir şey.
Gerçi inanan olduktan sonra sorun yok tabii.
AÇIKLAMA
Kanal İstanbul açıklaması “refleks” olarak yapılmış
Bu köşede, dün Kanal İstanbul için referandum düzenlenmesi için İBB’ye başvuran bir okuruma belediyeden gelen cevabı aktarmıştım. Belediye, Kanal İstanbul konusunun Çevre Bakanlığı’nı ilgilendirdiğini belirterek, okurumu buraya yönlendirmişti. Yazım üzerine İBB Basın Danışmanlığı’ndan bir yazılı açıklama aldım. Aslında dün de belirttiğim gibi kasıtlı olmayan ama savsaklama olarak nitelenecek bir davranış çıktı bunun altından.
Açıklamayı size de sunuyorum;
Sayın Can Ataklı,
KORKUSUZ Gazetesi’nde bugün ‘Komediye bakar mısınız?’ başlığıyla yayımlanan köşe yazınızla ilgili aşağıdaki bilgilendirmeyi yapmak isteriz.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Beyaz Masa Birimi’ne, 11 Aralık 2019 tarihinde gelen söz konusu başvuruyu dikkatlice inceledik. Konuya ilişkin, personel tarafından ‘evrakın eksik yönlendirildiği ve içeriğin hatalı değerlendirilmesi sonucu’, vatandaşımıza bahsi geçen cevabın iletildiği görülmüştür. Kanal İstanbul Projesi’ne ilişkin süreçlerde, daha önceden gelen başvurularda Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na yönlendirmelerde bulunulduğundan, personel ‘refleks’ olarak ve dikkatsizlikle belirtilen yanıtı vermiştir. Tüm bu süreç basamaklarında hatası olan sorumlu personellere konu hakkında bilgilendirme yapılmış ve gerekli idari yaptırımlar uygulanarak performanslarına yansıtılmıştır. Başvuru yeniden değerlendirmeye alınmış, birimlerle temasa geçilmiştir. Sayın Ataklı, hassasiyetiniz için teşekkür eder, iyi çalışmalar dileriz.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Basın Danışmanlığı
YENİ ÖĞRENDİM
Astsubayların durumu vahim ama bir de emekli binbaşılara bir bakalım
Astsubayların sorunlarını dile getiren yazılarım üzerine önceki akşam bir emekli binbaşı aradı.
Emekli Binbaşılar Platformu Başkanı olduğunu söyleyen Fatih Çakırtaş, “Astsubayların derdine ortak olmanız bizleri de çok mutlu etti, ancak bir de bizim gibi binbaşılıktan emekli olanların derdi var ki dinlediğinizde siz de şaşıracaksınız” dedi.
Çakırtaş dedi ki; “1’inci derece 1’inci kademe emekli kıdemli binbaşı, aynı derece kademe emekli başçavuş arkadaşımdan düşük emekli maaşı almaktadır. Birçoğu malulen emekli olmak durumunda kalmış emekli binbaşı arkadaşım ise emekli uzman çavuş arkadaşlarımdan düşük emekli maaşı almaktadır. Bu durum dünyanın hiçbir ordusunda yoktur.”
Şaşırdım tabii.
İster istemez “Nasıl oluyor bu peki?” diye sordum.
Meğer bu sorun, Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu’ndaki, ‘makam tazminatı’ cetveline binbaşı rütbesinin işlenmemiş olması ile oluşmuş.
Böylelikle kıdemli bir binbaşı, 3750 lira maaş alırken, kıdemli başçavuş ise 3850 lira almaya başlamış.
Emekli binbaşılar 3150 lira maaş alırken uzman çavuş emeklisi de 3250 lira alıyormuş.
Fatih Çakırtaş binbaşılar ile daha üst subaylar arasındaki farkın ise birkaç kata kadar çıktığını söyledi.
Bu adaletsiz durum değiştirilemez mi?
Çok çaba harcanıyormuş ama Meclis bunu bir türlü gündeme alamamış.
Orduda herkesin bildiği ve binbaşı rütbesinde 8 bine yakın muvazzaf/emeklinin mağdur edildiği bu durumun düzeltilmesi gerekiyor bana göre de.
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları