loading
close
SON DAKİKALAR

Uludere’de yargı neyi araştırıyor?

Can Ataklı
Tarih: 22.05.2012
Köşe: Günlük Yazılar

Neyse ki Amerika var da, bizim yetkililerin gücü onlara pek yetmiyor. Böylelikle gerçeği öğrenme yolunda karınca adımlarıyla da olsa yürüyebiliyoruz...

Aylardır Uludere’de yaşanan trajedinin ortaya çıkması için sorular soruyorum.

Kimse cevap vermeye yanaşmıyor.

Neyse ki Amerika var da, bizim yetkililerin gücü onlara pek yetmiyor. Böylelikle gerçeği öğrenme yolunda karınca adımlarıyla da olsa yürüyebiliyoruz.

Sorduk, “Uludere istihbaratı nereden geldi?” diye.

Cevap yok.

Sorduk, “Bu istihbaratı kim değerlendirdi?” diye.

Yine cevap yok.

Sorduk, “Vur emrini kim verdi?” diye.

Yine cevap yok.

Sonunda Amerikan gazetesi Wall Street Journal “İstihbaratı Amerikan predator’leri verdi, ama Türk yetkililer daha fazla bilgi istemeden insanları vurdular” diye bir haber yaptı, ortalık karıştı.

Daha doğrusu şenlendi.

Önce Genelkurmay Amerikan gazetesi ile yarışa girdi.

“Hayıııır, Amerika değil istihbaratı veren, biz bulduk biz bulduk” diye bir çığrışma başladı.

Sanki sidik yarışı. Amerika istihbarat vermemiş, bizim Genelkurmay’ın heron’ları bulmuş istihbaratı.

İyi de bugüne kadar neden “Biz bulduk biz bulduk” çığlıklıkları atılmıyordu? Ne oldu? Amerika “biz verdik” deyince mi akıllar başa erdi?

Sonra devreye Başbakan girdi. Amerikan gazetesinin haberi için “palavra” dedi.

Başbakan’ın her dediği önünde saygıyla eğilen bir kısım medya ve medyada boy gösteren maskeliler hiç sormadılar; “Bu haber palavra dediğinize göre işin aslını siz biliyorsunuz, neden bugüne kadar hiçbir açıklama yapmadınız?” demediler.

Konuya Cumhurbaşkanı da müdâhil oldu. Meğer Cumhurbaşkanı herkesten bilgiliymiş, o kadar ki Wall Street Journal’da böyle bir haberin yayınlanacağını önceden öğrenmiş.

Tabii yine kimse sormuyor; “Peki sayın Cumhurbaşkanım böyle bir haberin çıkacağını biliyordunuz da neden önlem almadınız, işin gerçeğini kamuoyuna anlatmadınız?” diye.

Ama en önemlisi Başbakan’ın önceki gün yaptığı açıklama. Erdoğan güvenlik güçlerinin Uludere’de kendilerine verilen izni kullandıklarını açıkladı. Olayın terör bölgesinde geçtiğini belirten Başbakan “Talimat verme konusunda mevcut sistem nasıl çalışıyorsa öyle çalışmıştır, olayı başka yönlere çekme gayretleri boşunadır” dedi.

Tercümesi şu olmalı. Güvenlik güçlerine bazı izinler verilmiş. Bunların içinde öldürme izni de var. Bölge zaten terör bölgesi olduğu için güvenlik güçleri bu yetkiyi kullanmışlardır.

O halde soru şu olmalı: Neden yargı soruşturma yapıyor? Madem verilen izinler ve yetkiler kullanılmış, istihbarat da Genelkurmay’dan gelmiş. Peki yargı neyi soruşturuyor? Her şey açık ve ortada değil mi? Yargı soru sora sora bir yere ulaşmayacak ki.

Başbakan da “olay yargıda” diyor.

Oysa eğer bu olayda bir suç işlendiyse Başbakanlığın ya da Genelkurmay’ın suç duyurusunda bulunması gerekmiyor mu?

*****


Gençleri harcayan yargı

Kamuoyu “poşulu gence verilen” ağır cezayı konuşuyor. Önce bir tepki oldu, ama yandaş medya hemen savunmaya geçerek o gencin poşu taktığı için değil terörist olduğu için mahkûm edildiğini yazmaya başladı.

Neymiş, eyleme katılmış, taş atmış; yetinmemiş, Molotof da atmış.

Oysa mahkemede bunlar kanıtlanamadı. O gencin yakalanma tutanağında imzası olan polislerin olay sırasında başka yerde olduğu yani sahtecilik de yapıldığı ortaya çıkarıldı, ama yargı böyle karar verdi.

Şimdi bir yenisine hazırlanın. Amerikalı bir subayın başına çuval geçiren Türkiye Gençlik Birliği üyeleri için de 11 yıl hapis isteniyor.

Olay şu: Muğla’da toplantı yapan TGB’li gençler Bodrum’a bir Amerikan savaş gemisinin geldiğini öğreniyor. Hemen orada alınan bir kararla Bodrum’a hareket ediliyor. Amaç Amerikan askerlerini protesto etmek ve eğer mümkün olursa birinin başına çuval geçirmek.

Irak’ta 9 Türk subayının başına çuval geçirilmesine sembolik bir misille yapmak.

Gençler Bodrum sokaklarında gezen Amerikalı arıyor. Hepsi sivil olduğu için kim turist kim asker ayırmak zor. Ama asker olduğunu tahmin ettikleri birinin yanına yanaşıyorlar. Lisan bilen biri sohbete başlıyor ve o kişinin Amerikan subayı olduğu anlaşılıyor. Gençler hemen subayın etrafını çeviriyor, biri başına çuval geçiriyor, diğerleri fotoğraf ve video çekiyorlar.

Sonra hepsi geri çekiliyor, subay başındaki çuvalı çıkarıyor, gençlerin hiçbiri kaçmıyor, protesto alkışları tutuyorlar.

O sırada polis geliyor, gençleri topluyor ve ilk iş olarak da ellerindeki fotoğraf makinelerini ve videoları alıp görüntüleri imha ediyorlar.

Gençler daha sonra adliyeye sevk ediliyor ve haklarında dava açılıyor. İstenen ceza 11 yıl.

Savcı gençlerin zorla adam kaçırmak, darp etmek, özgürlüğünü kısıtlamak suçunu işlediklerini ileri sürüyor.

Oysa yapılan basit bir protesto eylemi. Şiddet yok, yaralama yok. Olsa olsa yolda yürüme özgürlüğüne engel olma ve hakaret suçları var.

Peki 11 yıla mahkûm edip bu gençleri atalım içeriye. Başımız göğe mi erecek?

Vicdanlarımız rahat edecek mi? O gençlerin gerçekten terör suçu işlediklerine, adam kaçırdıklarına, darp ettiklerine aklı başında olan bir kişi bile inanacak mı?

*****


19 Mayıslarda tanklar hiç yürümedi ki

İktidar Milli Eğitim bakanlığı eli ile 19 Mayıs’ın kutlanmasına sınırlama getirince beklenmedik bir şey oldu ve gençlik adeta şahlandı.

Arkasına halkın önemli bir bölümünü de alan gençler neredeyse bütün illerde alanları “Türk bayraklarıyla” doldurdu.

İstanbul’da çeşitli saatlerde ve semtlerde sokağa taşanların toplam sayısı milyonu buldu.

Bu belli ki iktidar kanadında da şok yarattı. Baktım, bayram gününü sahiplenmeye çıkanlar “İyi oldu işte, neydi o eskiden statlarda yapılan törenler, işte bayram şimdi bayrama benzedi” demeye başladılar.

Bu arada Başbakan Erdoğan’ın 19 Mayıs’a yaklaşımı da bana garip geldi. Bu kalabalıkları beklemediği anlaşılan Başbakan da 19 Mayıs’ı övdü ve “eskiden tanklar yürürdü, şimdi gençler yürüyor” dedi.

İyi de, 19 Mayıslarda tankların yürüdüğü hiç olmamıştır ki. Tanklar 30 Ağustos Zafer Bayramı’nda geçer. Bazı illerin kurtuluş günlerinde de askeri birliklerin geçit törenlerine katıldığı görülür. Başbakan karıştırdı herhalde.

*****


“Aslanım”

Taraf Gazetesi önceki gün Uludere ile ilgili manşetinde “Asıl zorda olan sensin aslanım” başlığını kullandı. Buradaki “aslanım” Başbakan Erdoğan için kullanılan bir kelime. Erdoğan Wall Street Journal Gazetesi’nin seçime giden Obama’yı zora sokmak istediğini ileri sürmüştü. Gazetenin tepkisi buna.

Ancak merak ettiğim Taraf’ın bu manşeti atarken neye güvendiği? “Başbakan’dan korkarlar” anlamında yazmıyorum, “Zorda olan sensin aslanım” ifadesi herhade bir bilgiye dayanıyordur. Yoksa bu manşet kolay kolay atılmaz.

Taraf’a göre Başbakan zorda. Neden? Başbakan’ı zora sokan nedir? Taraf’ın bir bildiği mi var?

*****


Yasaklara rağmen, 19 Mayıs kutlamalarındaki coşku gösterdi ki: Birçok şeyin başından “milli”yi kaldırabilirler, ancak “mücadeleninkine” asla dokunamazlar! (GANİ YILDIZ)

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları