Can Ataklı; Bu iktidarın en iyi becerdiği işlerden biri yaptığı her hatayı gizlemeyi, zeytinyağı gibi suyun üstüne çıkmayı bilmesi bana göre.
Bu iktidarın en iyi becerdiği işlerden biri yaptığı her hatayı gizlemeyi, zeytinyağı gibi suyun üstüne çıkmayı bilmesi bana göre.
Sorulan hiçbir şeye tatmin edici cevap vermedikleri için kamuoyu birçok olayın gerçeğini öğrenemiyor.
Sonra zaman geçiyor, zaten her gün yeni bir gündem yaratmakta da mahirler, bu konular unutulup gidiyor.
Musul konusu da unutulmaya ya da sorgulanmamaya aday.
Önce “bir kahramanlık yapılıyormuş” gibi Musul’a asker gönderilmesi bir iki gazeteye sızdırıldı.
Ancak çıkan haberler, iktidarın hesaplamadığı biçimde Irak’tan tepki görünce çark edildi ve “Musul’a asker gönderilmesinin yeni olmadığı, mevcudun takviye edildiği” açıklandı.
Irak’ın tepkisi devam edince bu kez “takviye birlik gönderilmesinden” de vazgeçildi. Sonra o da olmadı eski askerlerin de çekilmesine karar verildi.
Peki, Musul’a neden asker gönderilmiş?
Resmi açıklamalardan anladığımız kadarıyla bölgedeki teröre karşı savaşan Barzani güçlerine “askeri eğitim” veriliyor.
Bunun için resmi Irak hükümetinden de izin alınmış. Ayrıca o bölgede 14 ülkeden uzmanlar bu tür eğitimler veriyormuş.
Belli ki zaten oradaki askerlerimiz de muhtemelen üniforma giymediğinden dikkat çekmiyorlar. Herhangi bir açıklama yapılmadığı için Türk kamuoyu da Irak’taki bu askeri varlığımızdan habersiz.
En önemlisi de, buradaki mevcut askerler savaşçı değil. Karşılarında herhangi bir başka güç yok.
O halde bölgedeki askeri varlığın takviye edilmesi nereden çıktı? Eğitim zaten veriliyorsa mevcudun çok üzerinde üstelik tanklı ve ağır silahlı bir tugaya ihtiyaç var mıydı?
İşte burada kafa karışıyor.
Cumhuriyet Gazetesi’nde bazı rütbeli subaylarla IŞİD militanı olduğu tahmin edilen kişiler arasında yapılan telefon konuşmalarının tapeleri yayınlandı.
Konuşmalardan çıkan anlam IŞİD’in petrol ticaretine askerin de karıştığı yönünde.
Böyle bir durumda sadece eğitim amaçlı olduğu söylenen bir askeri varlığa takviye olarak savaşçı bir tugayın gönderilmesi “duymak istemeyeceğimiz” sorularla karşılaşmamıza neden olabilir.
Örneğin uluslar arası platformda “Türk askeri, IŞİD’le yapılan petrol ticaretini kontrol etmek ve korumak için mi gönderildi” sorusu sorulursa ne olacaktır?
Çünkü bu konuda Türkiye’ye yönelik suçlamalar zaten yapılıyor.
IŞİD’in denetim altında tuttuğu petrolün Türkiye eliyle dünyaya pazarlandığı yolunda belgeler dolaşıyor ortalıkta.
Bazı Türk armatörlerin IŞİD’den aldıkları petrolü Akdeniz’de, açık denizde başka ülkelerin tankerlerine yükledikleri de belirtiliyor.
Yani Türkiye’nin üzerinde istemesek de bir şaibe var.
Musul’da yüze göze bulaştırılan bu oyunun ardından başımız ağrıyabilir.
---DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER—
“Musul’da hata yaptık” demek kolay da hesabının da verilmesi gerek
Başbakan Davutoğlu Musul konusuyla ilgili verirken “Takviye birliğin gönderilmesi sırasında Irak yönetimine yeterli bilgi verilmemesinin” bir hata olduğunu söyledi.
Başbakan yapılan yanlışlığı her zamanki gibi hafifletmeye çalışıyor.
Oysa olayın sonucuna bir bakalım. Koca bir tugay, tanklarıyla, ağır silahlarıyla ve yüzlerce askeriyle Irak’a giriyor, kilometrelerce yol alıyor, konuşlanıyor.
Bu ciddi bir maliyettir.
Sonra, Irak yönetiminden sert tepki görünce, buna bir Amerikan takviyesi! eklenince gerisin geriye dönülüyor.
Şimdi burada “aaa hata olmuş” diyemez bir başbakan.
Hata bile olsa bunun bir bedeli vardır.
Bu ülkenin vatandaşlarının ödediği vergilerin milyonlarca lirası “hata yapıldı” bahanesiyle çar çur edilemez.
Ancak ne yazık ki bu iktidar 13 yıl boyunca yaptığı hiçbir hatanın bedelini ödemedi.
Çünkü demokratik bir hukuk devletinde bu tür hataları soruşturacak ve bir yaptırım uygulayacak tüm kurumları işlevsiz hale getirdi.
Böyle olunca kimse hesap soramadığı gibi iktidar da hesap sorulamamasının yarattığı güç zehirlenmesi ile fütursuzca davranmaya devam edebiliyor.
--SORDUM ÖĞRENDİM—
Çam süsleme geleneği Orta Asya Türkleri’nden geliyor
Yılbaşında veya “Noel”de çam süsleme bir Hıristiyan âdeti mi? Çam ağacı süslemenin İsa Peygamber’le bir ilgisi var mı?
Hayır yok.
Sanılanın aksine çam süsleme bir Hıristiyan geleneği değil Orta Asya Türkleri’nin eski dinlerinden kalan bir bayram kutlama biçimi.
Eski Türkler, İslamiyeti kabul etmeden önce kutladıkları “Yeniden doğuş” anlamına gelen Nardugan bayramında, dünyanın başka yerlerinde pek bulunmayan Akçam ağaçlarını süsler, altına hediyeler koyar, dilekler diler ve etrafında eğlenceler düzenlerlerdi.
Türklerde güneş çok önemliydi.
İnançlarına göre gecelerin kısalıp gündüzlerin uzamaya başladığı 22 Aralık’ta gece gündüzle savaşıyor. Uzun bir savaştan sonra gün geceyi yenerek zafer kazanıyor.
Güneşin bu zaferi bir yeni doğum olarak algılanıyor. Bayramın adı Nardugan. Nar güneş demek. Tugan, dugan da doğan anlamında. Yani “Doğan güneş.”
Türkler güneşi geri verdi diye Tanrı Ülgen’e dualar ediyorlar.
Duaları Tanrıya gitsin diye ağacın altına hediyeler koyuyorlar, dallarına bantlar bağlayarak o yıl için dilekler diliyorlar.
Bu bayram için, evler temizleniyor. Güzel giysiler giyiliyor. Ağacın etrafında şarkılar söyleyip oyunlar oynanıyor.
Yaşlılar, büyük babalar, nineler ziyaret ediliyor, aileler bir araya gelerek birlikte yiyip içiyorlar.
Yedikleri; yaş ve kuru meyveler, özel yemek ve şekerleme. Bayram, aile ve dostlar bir araya gelerek kutlanırsa ömür çoğalır, uğur gelirmiş.
Akçam ağacı yalnız Orta Asya’da yetişiyormuş.
Filistin’de bu ağacı bilmezlermiş, bu yüzden olayın; Türklerden Hıristiyanlara geçtiği ve bunu da Hunların Avrupa’ya gelişlerinden sonra onlardan görerek aldıkları söyleniyor.
Kısacası yılbaşında çam süslemesinin İsa’nın doğumu ile hiç ilgisi yok.
NOT: Bilgileri almak için eserlerinden yararlandığım Muazzez İlmiye Çığ’a teşekkür ederim.
--FIKRA GİBİ—
Şaşkınlara bilgi; Noel bugün
Ellerinde “Müslüman Noel kutlamaz” yazılı pankartlarla kalabalık yerlerde gösteri yapan şaşkınlar, bunu güya “İslami değerleri korumak” için yapıyorlar.
Oysa hiçbir Müslüman ülkede “Noel” kutlaması yapılmaz.
Türkiye’de de kimsenin aklına Noel kutlamak gelmez.
Hıristiyanların “İsa Peygamberin doğum günü” olarak kabul ettikleri 24-25 Aralık tarihlerinde yaptıkları eğlenceye Noel adı verilir.
Türkiye’de ve bazı başka Müslüman ülkelerde ise Noel’den 6 gün sonra gelen yılbaşı vardır. Yılbaşında, yani bir yılı bitirip diğerine geçilen gecede eğlenmenin de herhalde kimseye zararı olmadığı gibi sakıncası da yoktur.
Ayrıca Hıristiyanlar’ın kutladığı Noel’in de dini bir niteliği yoktur. Noel tamamen aileleri, akrabaları, eş ve dostları bir araya getiren sosyal bir olaydır.
Bizim şaşkınlara duyurmak istedim. Gerçi onların derdi başka ama ne yaparsınız…
--ÇOK GÜLDÜM---
Hani “Allah’ın sopası yok” derler ya
Tıpkı Balyoz, Ergenekon, Odatv, Fuhuş çetesi davalarında olduğu gibi Türk futboluna özellikle Fenerbahçe’ye karşı bir “şike kumpası” kurulmuştu.
Türkiye’de başlayan bu çirkin kumpas daha sonra FİFA ve UEFA’ya kadar uzanmış ve Fenerbahçe bu nedenle bir yıl Avrupa Kupaları’na katılamamıştı.
Dönemin FİFA Başkanı Sepp Blatter ile UEFA Başkanı Michel Platini Fenerbahçe’ye karşı hiçbir tolerans tanımamıştı.
Çünkü, o günkü mantığa göre Fenerbahçe şike yapmıştı, spora yolsuzluk karıştırmıştı, affedilemezdi, FİFA ve UEFA ilkeli, namuslu kuruluşlardı.
Ancak şimdi ne görüyoruz? Fenerbahçe’yi “şikeci” diye hak mahrumiyeti ile cezalandıran bu ikili kendi aralarında rüşvet alışverişi yapmışlar. Bu ortaya çıkınca Fenerbahçe’ye aslında vermek istedikleri 8 yıllık hak mahrumiyeti cezasına kendileri çarptırılmışlar.
Türkçe’de güzel bir söz vardır. Haksızlık yapanlar, başkalarını suçlayanlar, kendilerini namuslu erdemle sayanlar, ama böyle olmayanlar bir gün yakalandıklarında “Allah’ın sopası yok” denir.
Evet, bu olayda da ortaya çıktı ki Allah’ın sopası yok, ilahi cezayı böyle veriyor.
Geçmiş olsun bu arkadaşlara.
Can Ataklı - Korkusuz