Yağmur duası, İslami bir gelenek değildir
Can Ataklı; Koskoca kaymakam, Meteoroloji’ye bakacağına “yağmur duasına” çıkıyor.
ACAİP YAZILAR
Koskoca kaymakam, Meteoroloji’ye bakacağına “yağmur duasına” çıkıyor
Türkiye çok hoş bir ülke.
Bir taraftan “Eski Türkiye yok artık, ne kadar ilerledik, ne kadar geliştik, şu güzelliklere bakar mısınız?” türü popülist laflar edilirken, diğer taraftan hâlâ ilkel yöntemlerle çare arayışları içinde olanlarla doluyuz.
Şimdi size bir haber sunmak istiyorum.
Haber 22 Ocak günü medyada yayınlandı.
Aynen şöyle;
Mersin’in Silifke ilçesinde, bu yıl yeterli yağışın olmaması nedeniyle yağmur duasına çıkan vatandaşlar, 30 kurban kesti.
Kurtuluş, Çeltikçi, Bahçe ve Sökün mahallelerinde yaşayan vatandaşlar, yağmur duası için Hurma mevkisinde toplandı.
Katılımcıların desteğiyle alınan 30 küçükbaş hayvanın kesilmesinin ardından Kur’an-ı Kerim okundu.
Yağmur yağması için İlçe Müftüsü Mehmet Seri Doğru eşliğinde dua eden vatandaşlar, topladıkları çakılları denize döktü.
Programa Silifke Kaymakamı Abdullah Aslaner ve Belediye Başkanı Sadık Altunok da katıldı.
Haberde aslında bir tuhaflık yok.
Yüzyıllardır uygulanan bir gelenektir bu.
Burada tuhaf olan Silifke Kaymakamı’nın da bu duaya katılması.
Vatandaş yağmur duasını “dini bir görev” gibi görebilir.
Ama okumuş yazmış bir kaymakam, Meteoroloji’ye bakmak yerine yağmur duasına çıkınca olmuyor.
Oysa Meteoroloji’ye baksa sadece iki gün sonra 24 Ocak’tan itibaren yağışların başlayacağını öğrenirdi.
Ama belli ki işin içinde dini sömürü var.
Kaymakam, AKP iktidarının getirdiği “doğal dini iklim” nedeniyle “İslami” sanılan bir ritüelin içinde yer almaktan çekinmiyor.
Bunlar küçük gibi görünebilir
Ama öyle bakmayın.
Laik bir ülkede devlet görevlileri, üstelik dini olmayan bir törene sırf dini zannedildiği ve katılmaması halinde başına bir iş geleceği endişesi gidiyorsa işimiz çok zordur.
SORDUM ÖĞRENDİM
Yağmur duası, İslami bir gelenek değildir
Yağmur duası sanki İslami bir gelenek zannedilir çoğu yerde.
Oysa bunun İslamiyet’le bir ilgisi olmadığı gibi kökeni de Pagan dinlerine dayanır.
Binlerce yıl öncesinde uygulanan bir yöntemdir.
Kuraklık olduğunda, tarlalar ürün vermediğinde hatta tanrılara bağlılık bildirmek için bile yağmur duasına çıkılırdı.
Bundan binlerce yıl önce hava tahmini yapmak, yağmur ne zaman yağacağını bilmek elbette mümkün değildi.
Uzun kuraklık dönemleri yaşandığında Pagan dinlerine bağlı halklar bunun “tanrılar tarafından verilmiş bir ceza” olduğuna inanarak rahipler öncülüğünde yağmur duasına çıkarlardı.
Bu adet daha sonraları tek tanrılı dinlerde de ritüel olmuştur.
Hazreti Muhammed döneminde de yağmur duası vardı.
Osmanlı döneminde padişahlık tarafından düzenlenen ilk yağmur duası 11 Eylül 1592 günü İstanbul’da yapılmıştı. Halk, yağmur yağması için padişahın emriyle topluca dua etmek üzere Okmeydanı ovasına götürülmüş, duaya devlet erkanı da katılmıştı.
Ayasofya Cami vaizinin yaptırdığı duadan sonra padişah kestirdiği kurbanları halka ve fakirlere ikram etmiş, Yedikule zindanlarındaki hükümlüleri serbest bıraktırmıştı; aynı dua töreni, on gün sonra Alemdağı’nda tekrarlanmıştı.
Sonrasında III. Mehmed döneminde, 9 Mayıs 1596 günü Selanik’te; II. Mahmud döneminde 1832 yılı Mayıs ayında İstanbul’da; Sultan Abdülmecid döneminde 1848 yılı Ağustos ayında ve
Sultan Abdülaziz döneminde 1863 yılında Çanakkale’nin Biga ve Gelibolu sancaklarında; yine Sultan Abdülaziz döneminde 1864 yılında ve II. Abdülhamid döneminde 1891 yılında Edirne Sarayı’nın önünde; 1892 ve 1893 yıllarında İstanbul’da geniş katılımlı toplu yağmur duası törenleri yapılmıştı.
ÇOK GÜLDÜM
Pazarın 4 fıkrası
Bu hafta 4 fıkramız var.
Tabii ki yine Yıldırım Tuna gönderdi.
Birlikte okuyalım;
Rahibin reçetesi
Yaşlı adam rahibe günah çıkartmaya gitmiş, “Çok kötü şeyler yaptım peder” demiş, “Eşimin kötü günlerimiz için biriktirdiği parayı çaldım ve şehrin en lüks randevuevine gittim, bir gece boyunca orada kaldım, barın önünden geçen, sayısını bilmediğim her fıstıkla yattım, pişmanım!”
“Tanrı affedicidir” demiş rahip, “Meryem Ana ve Kutsal Ruh ayetlerini okuyup arkasından iki gün, her sabah uyandığınızda dört limonun suyunu sıkın ve için.”
“Teşekkür ederim efendim” demiş adam ama tam kapıdan çıkarken birden geri dönüp “Ayetleri anladım da, o dört limon suyunu içmek de ne oluyor?” diye sormuş merakla. “Pişmanlığınızı anlatırken yüzünüzde beliren o aptalca gülümsemeyi yok edecektir.”
Mısır
Mısır’a gidenler bilirler. Sokak satıcıları sizi yolda yürütmezler. Saçma sapan şeyler satmaya çalışırlar. Mısır gezimiz sırasında Kahire pazarında bir sokak satıcısı elinde bir kafatası ile geldi, “Kleopatra’nın kafatası” dedi, “Sadece 100 dolar.” “Şüphesiz” dedim gülerek, “Ama çok pahalı.” Cebinden yumruk büyüklüğünde başka bir kafatası daha çıkardı, “Bu 50 dolar. Buna ne dersin?”
“Ne ki bu?”
“Bu da Kleopatra’nın kafatası. Tabii, daha küçük bir çocukken.”
Böyle soruya böyle cevap
Amsterdam’da Kırmızı Fener sokağında camekanın arkasında loş ışıkta seksi bir pozla oturan hayat kadınını gören turist kızı çok beğenmiş, işaret parmağını bükerek, ‘Tık,tık, tık’ cama sertçe vurup “Ne kadar?” demiş..
“İki yüz elli Euro” demiş kız.
“Vay be. Çok pahalı.”
“Elbet pahalı olacak. Çift cam, temperli ve kırılmaz.”
İyi düşünmek lazım
Adam evinin karşısındaki bara girmiş, duble viski isteyip tek hareketle yuttuktan sonra “Uzun süredir evde yoktum, dün geldim, eşimin dolabını karıştırırken kedi kulaklı siyah bir maske, bir kırbaç, siyah deri çizmeler ve kelepçe buldum” demiş barmene, “Ben de sana nasıl söyleyeceğim diye düşünüyordum” demiş barmen üzgün bir ifadeyle, ”Hemen hemen her gece yarısı da evden yalnız başına çıkıp gidiyordu.” “Ciddi misin?” demiş adam sevinçle bağırarak, “Yok.. Yoksa karım bir süper kahraman mı?”
BAŞIMDAN GEÇENLER
Şu iki günlük sağlık izni
Sevgili okurlar;
Gazetecilik ve yazarlık hayatımda çok nadir kullandığım bir izin kullandım geçen hafta.
Çarşamba ve perşembe günleri yazım çıkmadı.
“İki gün sağlık izni” başlığı ile de durumu sizlere bildirmiştim.
Sizlerden çok sayıda geçmiş olsun mesajı aldım, milyonlarca teşekkür ederim.
Ancak sağlık izni deyince küçük bir hata yapmışım, bunu sonradan fark ettim.
Çünkü gazetede iki gün yazmadım ama her sabah yaptığı YouTube konuşmalarım ve akşam Flashhaber’deki ana haber sunumum devam etti.
Bu da doğal olarak sizlerde küçük bir şaşkınlık yarattı.
Öyle ya, hem sağlık sorunu nedeniyle iki gün izin yapıyorum hem de yazı dışındaki diğer işyerimi yapabiliyorum.
İşin aslı şu.
İki sağlık sorunum çıktı.
Birincisi aslında 1991’den beri devam eden bel fıtığım, ikincisi ise bir ayı aşkın süredir kurtulamadığım adeta nöbetleşe tekrarlayan bir nezle bir öksürük krizi.
Bel fıtığı ağrılarına alışkınım ama önceki hafta ağrılar inanılmaz arttı, öyle ki geceleri uyuyamaz hale geldim.
Sevgili dostum İlayda Çokuslu Kamer’in tavsiyesi üzerine fizyoterapist Zafer Aksungur’a gittim.
Zafer Bey sihirbaz gibi bir fizyoterapist, çoğu hastayı tek seansta ayağa kaldırıyor.
Ancak benim fıtık nedeniyle kaslar o kadar gerilmiş ki inatla açılmıyor.
Sonunda omuriliğe iğne yapılmasına karar verildi.
Bu kez aynı yerde muayenehanesi olan Ortopedi Uzmanı Operatör Doktor Yusuf Ünal devreye girdi.
Çarşamba günü için sözleştik.
Salı günü ise Göğüs Hastalıkları Uzmanı Gülseren Sağcan ile randevum vardı.
Günlük programım şöyle: Sabah 07.00 kalkış, 08.00 YouTube ve yazılar için hazırlık, 10.00 Youtube çekimi, 11.00-13.30 arası Korkusuz yazıları, 16.00 Flashhaber’e gidiş, 18.00 ana haber yayını.
Bu durumda göğüs hastalıkları için gireceğim testler ve belimden olacağım iğnenin saatleri Korkusuz’daki yazı saatlerim ile çakışmış oldu.
Mecburen gazetedeki yönetici arkadaşlardan iki gün izin rica ettim.
YouTube çekiminden sonra sağlık işlerimi halletmek için hastanelere taşındım.
Durum budur, sizlere de anlatmak istedim.
Anlayışınız için çok teşekkür ederim.
Son not: Belimdeki ağrı neredeyse tamamen bitti, öksürük ise hala inatçı.
KOMİK
Kar geliyor, Nusret göreve
Şu Nusret alem adam.
Dünya Kupası finalinde bile sahaya girip sahipleri dışında kupayı eline alabilen tek kişi olmuştu hatırlarsanız.
Nusret’in hemen her yerde tuhaf fotoğraflarla boy göstermesi ister istemez sosyal medyada çeşitli esprilere de neden oluyor.
İstanbul’a “Kar geliyor” biliyorsunuz.
Kar yağınca, yollardaki en önemli önlem tuzlamak.
Bu iş de Nusret’a havale edilebilir, CAPS’te görüldüğü gibi…
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları