Yeni derdimiz New York Belediyesi’ndeki yolsuzluk iddiaları
Can Ataklı; Türken Vakfı, Erdoğan ve aile fertlerinin özel vakfı gibi çalışıyor. FBI konunun henüz soruşturma aşamasında olduğunu ve Türkiye’nin rolünün henüz tam saptanamadığını belirtiyor.
CANIMI SIKAN ŞEYLER
Şimşek bizimle kafa mı buluyor?
Ekonominin hali ortada ama iktidara ve yandaş medyasına göre durum harika.
Türkiye’ye seçimden bu yana bir kuruşluk yatırım parası bile girmiyor ama oluşturulan havaya bakarsanız Türkiye bir cazibe alanı olmak üzere.
Gerçi seçimden önce daha yükseklerden uçuyorlardı.
Türkiye bir dünya lideri olmuştu.
Yabancı sermaye Türkiye’ye gelmek için adeta birbirini çiğniyordu.
Enflasyon yıl sonuna kadar dizginlenecek, döviz artışı duracak, maaşlar artacak, emekli, işçi, memur enflasyonun altında ezilmeyecekti.
Şimdi durum biraz daha farklı.
5 aydır Türkiye’ye hiçbir şey gelmediğini biliyorlar, bu nedenle yeni söylem, “Çok umutluyuz, hava olumlu gidiyor, orta vadeli program umut veriyor, dev kuruluşlar Türkiye’ye yatırım konularını inceliyorlar, geldiler gelecekler” haline dönüştü.
Mehmet Şimşek de bu “pembe tablo” hayallerini süsleyen konuşmalar yapmaya başladı.
Şimşek önceki gün Körfez İşbirliği Konseyi-Türkiye Ekonomi Forumu’nda Türkiye’nin risk priminin neredeyse yarıya inmiş durumda olduğunu ileri sürerek “Yatırımcı güveni geri geliyor, bu da sermaye girişine yol açacak. Dış finansman imkanlarındaki iyileşmenin yansımasını güçlenen rezervlerde görüyoruz. Birincil önceliğimiz fiyat istikrarını sağlayıp, enflasyonu tek haneli rakamlara indirgemek” dedi.
İşe bakın, Şimşek Arap para babalarına tam bu sözleri söylerken Koç Holding’den gelen bir açıklama şaşkınlık yarattı.
Koç Holding Kamuyu Aydınlatma Platformu’na (KAP) bir açıklama göndererek Ford ile yapacağı ve toplam 32 milyar lira tutan batarya geliştirme yatırımından vazgeçtiğini bildirdi.
Açıklamada mevcut elektrikli araç penetrasyonundaki gelişme dikkate alınarak batarya yatırımı için zamanlamanın uygun olmadığı sonucuna ulaşıldığı ve 21 Şubat 2023’de açıklanan niyet mektubunun feshedildiği belirtildi.
Peki Koç Holding, 1 milyar dolardan daha fazla tutan yatırımdan sadece şu an itibarıyla elektrikli araçların hızlı gelişmemesi ve yatırımın kârlı olmaması nedeniyle mi vazgeçti.
Bana göre bu konunun bir boyutu. Büyük umutlarla üretilen elektrikli araçlar dünyada çok fazla tutmadı, bu bir gerçek.
Otomotiv sektörü fosil yakıt kullanmaktan vazgeçmek için çareler arıyor, ama tek alternatif elektrikli araç üretimi değil, örneğin araçlarda yakıt olarak hidrojen kullanımı daha öne geçiyor.
Bu da elektrikli araçların çalışmasını sağlayan batarya yapımını çok cazip olmaktan çıkarıyor.
Ancak resmen açıklanmasa da bu kararın altında iktidara güven duyulmaması yatıyor bana göre.
Yargıya yapılan müdahaleler, Anayasal bir kriz oluşturulması, dış politikadaki zikzaklar hele üstüne gelen “Hamas terör örgütü değildir” açıklaması yabancı sermayeyi çok korkutuyor.
Maliye Bakanı Mehmet Şimşek adeta bu milletle kafa bulur gibi “Yatırımcı güveni geri geliyor” diyor ama gerçek hiç de öyle değil.
Koç Holding dev yatırımdan yabancı ortağının çekinceleri nedeniyle vazgeçerken, Mazda da sessiz sedasız fabrikasını kapattı.
İşin kötüsü yeni yatırım gelmeyeceği gibi mevcut yatırımların da birer birer Türkiye’ye terk etmesi gündeme geliyor ki, iktidar bunun altından nasıl kalkacak çok merak ediyorum.
DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER
Sanki iktidarı “Yüce Divan” korkusu mu sardı ne?
Yargıtay’ın Anayasal düzene adeta “hançer sokarak” yarattığı kaos ortamından nasıl çıkılacağını kimse bilmiyor.
Yargıtay öyle bir iş yaptı ki, çözebilirsen çöz şimdi.
Sadece şunu söyleyeyim gerisini anlayın; Anayasa Mahkemesi üyeleri görevleri nedeniyle suçlanırsa bunun kararını yine Anayasa Mahkemesi veriyor. Bir üyenin yargılanmasına olanak sağlamak için mahkeme üyelerinin üçte ikisinin oyu gerekiyor. Anayasa Mahkemesi 15 üyeden oluşuyor. Bunlardan 9’u hakkında suç duyurusu yapıldı. Bu kişilerle ilgili karar verilebilmesi için en az 10 üyenin oturuma katılması gerek. Bu da sayısal olarak mümkün değil çünkü 15 üyenin 9’u hakkında suç duyurusu olduğu için kalan 6 kişi ile kurul toplanamıyor.
Demek ki suç duyurusu havada kalıyor.
Yargıtay bunu bilmiyor mu?
Bilmez olur mu?
Ama amaç kaos yaratmak olunca ne fark eder.
Saray iktidarı Anayasa Mahkemes’ini tam kontrol altına almak istiyor.
Bunun için de “Ya yeni Anayasa, ya da Anayasa Mahkemesi’nin görev yetkileri konusunda bir Anayasa değişikliği yapılmalı” demeye başladılar.
Şimdi gelin Anayasa Mahkemesinin “Yüce Divan” sıfatıyla kimleri nasıl yargılayacağına bir bakalım.
Anayasa şöyle diyor bu konuda; “Anayasa Mahkemesi Cumhurbaşkanını, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı’nı, Cumhurbaşkanı yardımcılarını, bakanları, Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay Başkan ve üyelerini, Başsavcılarını, Cumhuriyet Başsavcıvekilini, Hâkimler ve Savcılar Kurulu ve Sayıştay Başkan ve üyelerini görevleriyle ilgili suçlardan dolayı Yüce Divan sıfatıyla yargılar. Genelkurmay Başkanı, Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri Komutanları da görevleriyle ilgili suçlardan dolayı Yüce Divan’da yargılanırlar.
Yüce Divan’da, savcılık görevini Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı veya Cumhuriyet Başsavcıvekili yapar.”
Sanki Anayasal suçlar giderek birikiyor ve iktidar çevresinde bir korku mu oluşuyor nedir, bilemedim.
YENİ ÖĞRENDİM
Yeni derdimiz New York Belediyesi’ndeki yolsuzluk iddiaları
Başlığa bakınca “Ne işimiz var bizim New York Belediyesi ile” diyebilirsiniz.
Ama öyle değil.
ABD’nin en etkili gazetelerinden New York Times New York Belediye Başkanı Eric Adams’ın seçim kampanyasında bazıları ülke dışından olmak üzere usulsüz bağış toplamakla suçlandığını yazdı hafta sonunda.
İşte bu usulsüz bağışlardan bir bölümünün Türkiye’den geldiği ileri sürülüyor.
New York’ta Türkiye’den toplanan yardım paraları ile yapılan Türken Vakfı’nın binasının iskan onayı için New York Belediye Başkanı’na seçim yardımı adı altında “rüşvet” verildiği ileri sürülüyor.
Türken Vakfı, Erdoğan ve aile fertlerinin özel vakfı gibi çalışıyor.
FBI konunun henüz soruşturma aşamasında olduğunu ve Türkiye’nin rolünün henüz tam saptanamadığını belirtiyor.
Aldığım bir bilgiye göre paranın New York Belediyesi’ne İstanbul Üsküdar belediyesi aracılığı ile gittiği yönünde.
KAFAMI BOZAN ŞEYLER
Protestolar tuhaflaşmaya başladı
İsrail’in Gazze’deki insanlık dışı saldırıları hepimizin yüreğini daraltıyor.
Ancak ne yazık ki “tepki göstermekten” başka bir şey gelmiyor elimizden.
Son zamanlarda İsrail’i protesto etmek amacıyla “İsrail mallarına boykot” çağrıları yapılıyor.
Hatta Diyanet İşleri Başkanlığı da sanki üstüne vazifeymiş gibi bu kampanyaya destek verdiğini ve teşvik ettiğini açıkladı.
Ancak sorun şu: Hangi mallar İsrail’in?
Sosyal medyada bir yığın marka adı geziyor, bunların sahibi gerçekten İsrail mi bilen yok.
Eğer bu malların hepsi İsrail malıysa ve bunları boykot edersek özellikle gıda alanında satın alacak ürün bile bulamayabiliriz.
Bir de “sahibi İsrail” diye tanımlanan bazı ürünler ve bunları satan yerler var.
Bu mekanlar “şiddet içiren” saldırılara hedef oluyor.
Önce gere yarısı mekanlar boşken yapılan taşlı, balyozlu, demir sopalı saldırılar vardı.
Şimdi iş tatsız hale geliyor, bazı militan gruplar bu mekanları adeta basarak müşterileri tehdit ediyor ellerindeki ürünleri alıyor ve milleti dışarı çıkarıyor.
Polis ise bunları sadece seyrediyor, kılını kıpırdatmıyor.
Bunlar çok tehlikeli gelişmeler.
Eğer boykot olacaksa ilgili bakanlıklar ürün ve işyeri listesini doğru biçimde açıklamalı ve halk sessizce boykot uygulayarak bu markaları kaderine terk etmelidir.
Aksi takdirde kötü niyetli kişiler batırmak istedikleri kuruluşları “İsrail malı” diye hedef gösterirler.
BUNU YAZMAK GEREK
Fenerbahçe için tehlike çanları
Yıllardır lig şampiyonluğuna ve Avrupa maçlarına hasret kalan Fenerbahçe bu yıl hem lige hem de Avrupa maçlarına fırtına gibi girdi.
9’u lig maçı olmak üzere 18 maçlık bir galibiyet serisi yakaladı.
Ancak son 10 gün içinde Fenerbahçe’ye bir şeyler oldu.
Kendi sahasında Trabzon’a 3-1 yenildikten sonra yurtdışı maçında da 2-0 mağlup oldu. Son lig maçında ise berabere kaldı.
Fenerbahçe bu maçlarda kötü değildi elbette.
Hele Adana Demirspor maçında sanki tek kale oynadı ama kaleciyi geçemedi.
Ama bunlar 18 maç galip geldikten sonra son üç maçta kötü sonuç alınmasının üzerini örtmez.
Gözlediğim kadarıyla çok iyi giden Fenerbahçe’de anlamsız bir huzursuzluk baş göstermiş.
Oyundan alınan futbolcunun teknik direktöre el kol hareketi yapması, saha içinde sinirli hareketler görülmesi tehlike çanlarıdır.
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları