Yeni silahlar karşısında hava savunma sistemleri işte böyle iflas ediyor
Can Ataklı: Türkiye, AKP iktidarı ile birden “Hava savunma sistemimiz olmalı” anlayışına kapıldı.
HOŞUMA GİDEN ŞEYLER
Keşke manşetlerimiz her gün böyle haberlerle dolup taşsa!
Her gün siyaset yazıyoruz.
Ekonomideki olumsuzlukları dile getiriyoruz.
Hayat pahalılığından, işsizlikten, geçim sıkıntılarından söz ediyoruz.
Ara sıra da olsa yüreğimizi ferahlatan haberlere, yazılara da yer vermiyor değiliz tabii.
Ama bugünküler bana göre çok farklı.
Birbirlerinden çok farklı iki gencimizin uluslararası başarılarından söz etmek istiyorum.
Birini zaten hepimiz TV ekranlarından izledik, gururlandık, gözyaşlarımızı tutamadık.
Sümeyye Boyacı, iki kolu olmayan ama yılmadan mücadele ederek yüzücü olan bir genç kızımız.
Türkiye’yi Dünya Paralimpik Yüzme Şampiyonası’nda temsil etti.
Gümüş madalya kazandı.
Ancak kendisini geçen yüzücünün sadece 3 salise gerisinde kaldı.
Yani saniyenin 60’ta üçü kadar bir süre bu.
Ama en önemlisi dünya birincisi olan bedensel engelli İspanyol Parales’in iki kolunun da olması.
Kurallar gereği kolsuz kızımız, kolları olan ama başka bedensel engeli bulunan bir yarışmacının gerisinde kaldı.
Parales’in birinci olmasının tek nedeni var, o da kol farkı.
Finiş çizgisine Sümeyye Boyacı, başını değdirerek ulaştığında rakibi uzattığı kolu ile son çizgiyi yakalamıştı.
Bu açıdan bakınca Sümeyye kızımız, bizim olduğu kadar dünyanın da gözünde aslında birinci oldu.
Sümeyye Boyacı, adını sporda dünya sıralamasına yazdırırken, Almanya’dan gelen bir başka haberle, bir başka Türk gencinin tıp alanındaki büyük başarısıyla sevindik.
Avrupa’da ilk yapay kalp naklini başaran ilk kadın doktor olan Dilek Ersoy, bu yıl Alman Tıp Ödülü’nü alan kişi oldu.
Düsseldorf Tıp Fakültesi’nden mezun olduktan sonra Almanya’da kalp cerrahlığı yapan Dilek Ersoy, bugüne kadar sayısız yapay kalp nakli ve kalp ameliyatı gerçekleştirdi.
Almanya, Avusturya ve İsviçre’de verilen en prestijli tıp ödülünü kazanan Ersoy, yapay kalp nakli ameliyatlarının hâlâ çok eski teknoloji ile yapılmasından yakınıyor.
Çok uzun yıllardır hâlâ bir yenilik yapılmamasına çok içerlediğini söyleyen Dilek Ersoy, amacının sessiz çalışan ve yapay zeka ile bağlantılı yapay kalplerin teknolojisini geliştirmek ve hastalara bunu uygulamak olduğunu söylüyor.
Aynı günlerde gelen bu iki haber gerçekten içimizi ısıtan, geleceğe umutla bakmamızı sağlayan haberler.
Manşetlerimiz ağırlıklı olarak hep bu tür haberlerle dolu olsa ne kadar güzel olur değil mi?
Aslına bakarsanız Türkiye’nin bu potansiyeli var.
Ancak kindar, dindar bir zihniyet, kendi iktidarını sürekli kılabilmek için, bu tür güzelliklere fazla olanak sağlamak istemiyor.
Buna rağmen, güzelliklere de o kadar engel olamıyor.
Çok daha güzel günler göreceğimize yürekten inanıyorum.
BUNU YAZMAK GEREK
Yeni silahlar karşısında hava savunma sistemleri işte böyle iflas ediyor
Suudi Arabistan, dünyanın en zengin ülkelerinden.
Böyle olunca savunma sistemlerine de çok büyük paralar harcayabiliyor.
Son olarak Amerika ile vardıkları silah anlaşmasının maddi portföyünün 110 milyar dolar olduğu açıklanmıştı.
Suudi Arabistan’ın milyarlarca dolar harcayarak kurduğu hava savunma sistemi de var.
Ancak bu sistem silahlı insansız hava araçlarının saldırısına engel olamadı.
Yemen’den kalktığı ileri sürülen sayısız SİHA, 1000 kilometre yol katettikten sonra Suudi Arabistan’ın doğu bölgesindeki petrol rafinerilerini vurdu.
Kimse sayısız SİHA’nin geldiği görememiş bile.
Hoş, görse bile, her biri model oyuncaktan biraz daha büyükçe olan bu uçan aletleri vurabilir miydi, orası da meçhul.
Türkiye, AKP iktidarı ile birden “Hava savunma sistemimiz olmalı” anlayışına kapıldı.
Söz konusu olan ulusal savunma olunca, elbette fazla itiraz da yükselmiyor.
Ancak şu da bir gerçek ki, artık günümüz savaşları, hele hele geleceğin savaşları nükleer füzelerle falan olmayacak.
Küçücük, insansız ama silahlı araçlar, çoğu kez savaşların sonucunu belirleyecek.
Türkiye’nin de asıl enerjisini bu alana vermesi çok daha akıllıca olacaktır.
ŞAŞIRDIM
Bakan, bu sayıyı nereden çıkardı acaba?
Ulaştırma Bakanı, İzmir Otoyolu’nu 35 milyon aracın kullandığını açıklamış.
İnanması mümkün değil tabii.
Basit bir hesap yaptım.
İstanbul’daki üç köprüden günde ortalama 468 bin araç geçiyormuş.
Bu da ayda yaklaşık 14 milyon araç demektir.
İstanbul’daki özellikle iki köprüde yaşanan trafik sıkışıklığını göz önüne getirin.
Buna rağmen günde 468 bin araç.
Bakan’ın hesabına göre, İzmir Otoyolu’nu günde 1 milyonu aşkın araç kullanıyor.
Ancak bütün yandaş gazetelerde yer alan bu haberin ayrıntısını okuduğunuzda Bakan’ın küçük bir kelime oyunu cinliğine başvurduğu anlaşılıyor.
Çünkü Bakan Cahit Turhan, 2016’da yani üç yıl önce açılan Körfez Köprüsü’nden geçen araçları da buna dahil etmiş.
Anladığım kadarıyla yüksek ücreti nedeniyle pek kullanılmayan otoyolun reklamını yapmak için bu tür oyunlara soyunuyorlar.
MERAK ETTİĞİM ŞEYLER
Yeni havaalanı metrosu neden yer altından gidiyor?
Yeni havaalanını açtılar ama ulaşım hâlâ ciddi bir sorun.
Çünkü şu ana kadar toplu ulaşım belediyenin şirketine ait otobüslerle sağlanıyor.
Bu otobüslere binemeyenler mecburen özel araç ya da taksilerle geliyorlar.
Önceden iyi hesap yapılmadığı için metro inşaatı henüz bitmedi.
Metronun Gayrettepe’den gelecek ilk etabının bu yılın sonuna kadar bitmesi ve hizmete açılması bekleniyormuş.
Metro haberlerini okurken bir nokta dikkatimi çekti.
37 kilometrelik ilk etap ve 32 kilometrelik ikinci etap metronun tamamı yer altından geçiyormuş.
Dünyanın önde gelen birçok kentinde kentlerle havaalanlarını birleştiren metrolar vardır ancak bu metrolar kent dışına çıktıklarında yer altından değil, yer üstünden gider.
Çünkü böylesi çok daha ucuza mal olur.
Yeni havaalanı en yakın yerleşim yerine en az 20 kilometre uzakta.
Bu durumda 37 kilometrelik hattın büyük bölümünün yer üstünden gitmesi daha akıllıca olurdu.
Ancak sanıyorum havaalanı ile oluşturulan bölgenin, kısa sürede cazibe alanı olacağı, buralara hızla imar verileceği ve yapılaşmanın yıldırım hızıyla gerçekleşeceği biliniyor olmalı ki, şimdiden metroyu yer altına almışlar.
Cebimizdeki para ile kaç kaynağı besliyoruz değil mi?
CANIMI SIKAN ŞEYLER
Türkiye’de siyasetin seviyesi işte bu
Son günlerde AKP’de parlamaya çabalayan bir milletvekili var.
AKP Grup Başkanvekili Bülent Turan, sivri çıkışları ile gündem olmaya çalışıyor.
En son Bülent Arınç’ın “Canan Kaftancıoğlu’na verilen ceza ve Ahmet Türk’e yönelik terörist suçlaması” ile ilgili sözlerine nezaket sınırlarını aşan biçimde karşılıklar vermişti.
Bu AKP’li, önceki akşam da Habertürk televizyonuna çıktı.
Genellikle sarayın adamlarının parlatıldığı programda konuşan Bülent Turan, “Halkımız bize ‘Erdoğan’la olun’ diye oy verdi. Ben biliyorum ki
Erdoğan’sız Bülent Turan Çanakkale’de bir hiçtir. Erdoğan’la yürürsek kıymetimiz var. Bizim vekillerimizin hepsi de aynı kanaatte” dedi.
Pek çok haber sitesi bu sözleri, “Bülent Turan’dan itiraf gibi açıklama” veya “Tuhaf açıklama” başlıklarıyla verdi.
Bu başlıklar da elbette doğru ama bana göre asıl can sıkıcı olan, bu siyasetçinin Türkiye’deki siyasetin düzeyini göstermesi.
Siyasette ikbal sağlamaya çalışanların düzeyi o kadar aşağılara kadar inmiş ki, biat edilen lider karşısında, “bir hiç olduğunu” söylemekten çekinmeyen bir siyasetçi tipi ile karşı karşıyayız.
Üzülelim mi, utanalım mı bilemedim.
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları