loading
close
SON DAKİKALAR

Yenikapı ruhu dedikleri; sen beni destekle gerisine karışma

Can Ataklı
Tarih: 03.09.2016
Köşe: Günlük Yazılar

Can Ataklı; Muhalefetten sadece kendisine uymasını isteyen iktidar, buradan gelen eleştirilerin ise hiçbirine kulak asmıyor bildiğini yapıyor, sorulara bile cevap vermiyor.

MERAK ETTİĞİM ŞEYLER

Her yerden cemaatçi fışkırıyor nedense YSK'dan hiç çıkmıyor

Dinci faşist darbeye kalkışan Fethullah Gülen cemaatine yönelik operasyonlar artarak sürüyor.
Önceki gece yarısı hükümet yeni Kanun Hükmünde Kararname çıkararak binlerce cemaatçiyi daha kamudan ihraç etti, yeni gözaltılar ve tutuklamalar var.
15 Temmuz'dan sona aralıksız yürütülen bu operasyonlardan nasibini almayan hiçbir devlet kurumu yok.
Anayasa Mahkemesi'nden Yargıtay'a, MİT'ten Sayıştay'a, TÜBİTAK'tan Hazine'ye hallaç pamuğu gibi atılmayan yer kalmadı.
Ordu, polis, yargı, il ilçe yönetimleri de darmadağın edildi.
Gazeteciler, yazarlar, sanatçılar lime lime ediliyor.
İş dünyasında büyük operasyonlar sürüyor milyarlarca liralık servetlere mal varlıklarına el kondu.
Açıkçası girilmedik yer kalmadı.
Bir tek yer hariç.
İlk günden beri ben de merakla bekliyorum ama oraya hiç dokunulmuyor.
Şu ana kadar Yüksek Seçim Kurulu ile ilgili bir şey yapıldığını hiç duymadık.
Bu kurumun tek çalışanına bile operasyon yapılmadı.
İlk bakışta insan “bu iyi bir şey” diye düşünebilir.
Öyle ya seçim gibi demokrasimizin en hayati unsurunu düzenleyen bir kurumda dinci faşist cemaatçi yapılanmamasının olmaması yüreklerimizi ferahlatır.
Ancak insanın içine yine de şüphe düşüyor.
“Bu dinci faşist zihniyet Cumhurbaşkanı'nın, Başbakan'ın, Genelkurmay Başkanı'nın odasına kadar sızmayı başarmış da bir tek YSK'ya mı girememiş” diye düşünmeden edemiyor insan.
Açık söyleyeyim, bu sadece benim paranoyak şüphem değil. Son 10 gündür bana “YSK'da hiç mi cemaatçi yokmuş” diye soran yüzlerce insana rastladım.
Dediğim gibi gönlüm bu kuruma cemaatçilerin sızmamış olduğuna inanmaktan geçiyor ama bu sefer de başka şüpheler oluşuyor zihnimde.
Diyorum ki “eğer Yüksek Seçim Kurulu'nda da dinci faşist cemaatçi yapılanma olduğu ortaya çıkarsa, ister istemez akıllara seçimlerde hile yapılıp yapılmadığı endişesi düşecek.”
KPSS, ÖSYM sorularını çalan, bunun için özel algoritmalar üreten cemaatçiler YSK'yı neden boş bıraksın.
Üstelik tıpkı sınavlarda olduğu gibi zamanında oluşan şüphelerin sonradan gerçek olduğu ortaya çıkmıştı.
Eğer cemaat YSK'ya da sızdıysa seçimlerde hile yapıldığı ihtimali çok güçlü bir biçimde ortaya çıkacaktır.
İktidar böyle bir açmazla karşılaşmamak için YSK operasyonunu belki hiç yapmamakta ya da en sona ertelemektedir. 2007'den beri seçimlerde hile yapılmış olma olasılığını defalarca yazdım, ekranlarda örnekleriyle anlattım. Tabii ki bir sonuç alamadık. Şimdi YSK'dan (her nasılsa) hiç cemaatçi çıkmamasının bu endişemi daha da artırdığını söylemeliyim. Bu arada; tam bilemediğim için ayrıntı yazamıyorum. Ama şu ana kadar Kamu İhale Kurumu'nda da bir operasyon yapıldığını duymadım. Biliyorsunuz orası da paranın en hızlı hareket ettiği yer. İçinden cemaatçi çıkarsa kimin yanacağı pek belli olmaz değil mi?

YENİ ÖĞRENDİM

Meğer o ünlü “4 ajan gönderirim sallarız 8 füze” konuşması gerçekmiş

Ben yeni öğrendiğimi söylüyorum ama aslında hepimiz yeni öğrendik.
Çünkü iktidar skandal ortaya çıktığında her zaman olduğu gibi yine inkar etmiş, “şantaj-montaj” demiş ama ses kayıtlarının yayınlanmasına da yasak getirmişti. Neydi bu skandal.
13 Mart 2014'te Başbakan Davutoğlu'nun makamında İçişleri Bakanı Efkan Ala, MİT Müsteşarı Hakan Fidan, Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu ve Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Yaşar Güler bir toplantı yapmışlar ve Suriye krizini konuşmuşlardı.
Bu görüşmenin ses kayıtları bir süre sonra internet üzerinden yayınlanmıştı.
Yapılan konuşmalar “dehşet verici” nitelikteydi.
Çünkü toplantıya katılanlar Suriye'ye bir müdahalenin nasıl olabileceğini tartışırken MİT Müsteşarı “Suriye'ye 4 ajan gönderirim, bizim tarafa 8 füze sallarız, bahane üretiriz” diyordu.
Bu ses kaydı elbette çok büyük öfke yarattı. Ancak iktidar her zamanki pişkinliği ile sanki hiçbir şey olmamış gibi olayın üzerine kapattı bir de yayın yasağı getirdi.
Medyadaki AKP yandaşları da böyle bir konuşmanın asla olmadığını, cemaatçilerin “usta montaj yetenekleri” ile bir kurgu yaptıklarını anlattılar sürekli.
Oysa şimdi gerçek ortaya çıktı. Dinci faşist cemaat yapılanması ve darbe girişimi ile ilgili operasyonlar sürerken bu toplantının ses kaydının o sırada Genelkurmay İkinci Başkanı (Şimdi Jandarma Genel Komutanı) Orgeneral Yaşar Güler'in şahsi çantasına yerleştirilen bir böcekle yapıldığı anlaşıldı.
Böceği komutanın çantasına emrindeki cemaatçi bir personel koymuş meğer. Tabii aynı personel toplantı sonrası komutanın çantasını alıp taşıdığı için böceği de rahatlıkla çıkarmış.
Bunun hesabı elbette sorulacaktır ama o skandal ses kaydındaki “vahim” konuşmanın da hesabının sorulması gerekmiyor mu?

KAFAMI BOZAN ŞEYLER

Sözcü'yü susturmak Türkiye'yi susturmaktır

Dinci faşist cemaat yapılanmasına karşı operasyonlar sürerken, savcılardan alınan duyumlara göre Türkiye'nin yüzakı Sözcü Gazetesi'nin de soruşturma kapsamına sokulmak istendiği belirtiliyor.
Sözcü'nün cemaatle uzaktan yakından ilgisi olabilir mi?
Türkiye'deki en sersem kişi bile buna güler geçer.
Sözcü'nün yıllardır süren yayınları ortada.
Sözcü'nün yazarlarının yazdıkları ekranlarda söyledikleri ortada.
Sözcü'nün yazar, muhabir, editör, çalışanlarına dinci faşist cemaatçi yapının daha önceleri kurduğu kumpaslar, yaktığı canlar ortada.
Buna rağmen “Sözcü de cemaatçi” türü bir iddiayı ortaya atmak akılla ve mantıkla bağdaşmaz. Ancak yapılanın aslında bir cemaat soruşturması değil, Türkiye'nin muhalefet de edebilecek cesareti olan sadece bir iki yayın organından biri olan Sözcü'yü susturmaya çalışmak olduğu gün gibi ortada. Hiçbir eleştiriye tahammülü olmayan, yaptığı yanlışların yüzüne vurulması nedeniyle paniğe kapılan iktidarın bu oyununu Türk okuru mutlaka bozacaktır. Dinci faşist cemaati Türkiye'nin başına musallat eden, bir dediğini iki etmeyen, bu sinsi zihniyetin devlet içine sızmasına çanak tutan, destekleyen, besleyen ve en önemlisi bundan maddi olarak çok büyük miktarda nemalanan iktidar “hesap gününün yaklaştığı” korkusuyla ne yaptığını bilmiyor herhalde. Şunu kimse unutmamalı; bizler Sözcü yayın grubunun şemsiyesi altında kimseden korkmadan, kimseden nemalanmadan, sadece aklımızın, fikrimizin ve emeğimizin teriyle yaşıyoruz yaşamaya devam edeceğiz. Sözcü'yü susturmak demek Türkiye'yi susturmak demektir.
Susmaya hiç niyetimiz yok.

Bİ SORALIM BAKALIM

Anıtkabir'e 3 bin kişiyi kim getirdi?

30 Ağustos günü Anıtkabir'de yapılan törende medyanın üzerinde pek durmadığı ilginç bir görüntü vardı.
Devlet erkanının geçeceği Aslanlı Yol'un iki tarafı iki tarafında 3 bin kadar sivil tarafından oldurulmuştu.
Bunlar törenden önce bölgeye alınmışlar ve sıraya dizilmişlerdi.
Cumhurbaşkanı bu yoldan geçerken, bu kalabalık çılgınca alkışladı ve Erdoğan'a sevgi gösterilerinde bulundu.
Kalabalık Erdoğan'ın önlerinden geçişinden hemen sonra, arkadaki sivil-asker erkanı beklemeden sessizce dağılıp gitti.
Törene katılan üst rütbeli askerler x-ray cihazından geçilip üst araması ve kimlik kontrolüne tabi tutulmuşlardı.
Bunca güvenlik alınmışken, Anıtkabir çevresine tören boyunca kimse yaklaştırılmazken, bu ısmarlama kalabalık kimin emriyle ve nasıl buraya sokuldu?
Bu göstericiler kimdi, nasıl bu kadar disiplin içinde hareket ettiler?
Bu tür gösterilere kimin neden ihtiyacı var?

HOŞUMA GİDEN ŞEYLER

Taşova Belediyesi'nden yazıma cevap geldi

Birkaç gün önce kitap imza günü nedeniyle gittiğim Merzifon'da karşılaştığım Nurdan Yılmaz'ın feryadını köşeme taşımıştım.
Ağabeyinin ölümünden sona tek başına kalan Nurdan Yılmaz Taşova İlçesi'nde yaşadığını, çaresiz kaldığını, belediyeden yardım istediğini ama alamadığını, kendisine huzur evine yatırma önerisi getirdiklerini anlatmıştı.
Dün Amasya Taşova Belediye Başkanı Bayram Öztürk'ten bir mesaj aldım.
Başkan Öztürk gösterdiğim duyarlılığa teşekkür ettiğini belirterek Nurdan Yılmaz'a belediyenin aralıklarla yardım ettiğini ve kendisine toplum yararına bir projede görev verdiklerini söyledi.
Taşova Belediye Başkanı mesajında sosyal belediyecilik anlayışı gereği engelli, mağdur, yaşlı ve bakıma muhtaç vatandaşlarımızın sorunlarıyla ilgilenmenin asli görevleri olduğunu da belirtiyor.
Kendisine teşekkür ederim.

BUNU YAZMAK GEREK

Yenikapı ruhu dedikleri; sen beni destekle gerisine karışma

Dinci faşist darbe girişimi sonrası yaşadığı şokla muhalefete de şirin gözüken AKP yeniden “fabrika ayarlarına” dönüyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan dün Çin'e giderken yaptığı açıklamada CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'na yine eski bildiğimiz üslupla ağır sözler söyledi.
Sebep; Kılıçdaroğlu'nun “Adli Yıl açılış töreninin sarayda yapılmasının demokrasiye aykırı olduğunu” söylemesi.
Hiçbir demokratik kurala uymayan, Anayasayı bile hiçe sayan ve “Ben yargının da başıyım” diyen Erdoğan Kılıçdaroğlu'nu “Yenikapı ruhuna uygun davranmaya” çağırdı.
Peki, nedir bu Yenikapı ruhu?
Çok basit; iktidar muhalefete “Sen arkamda dur, beni destekle, ne yapıyorsam yapayım karışma” diyor.
Bunu da “birlik beraberlik ruhu” diye kabul ettirmeye çalışıyor.
Muhalefetten sadece kendisine uymasını isteyen iktidar, buradan gelen eleştirilerin ise hiçbirine kulak asmıyor bildiğini yapıyor, sorulara bile cevap vermiyor.

Can Ataklı - Korkusuz

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları