Yüksek Seçim Kurulu, 'Erdoğan üçüncü kez aday olabilir' kararı verdi galiba
Can Ataklı; Ne oldu da bu afişi yok ettiniz?
Bİ SORALIM BAKALIM
Ne oldu da bu afişi yok ettiniz?
Gördüğünüz afiş 2011 seçimlerinde AKP’nin propaganda amacıyla ülkenin her yanına asılmıştı.
Tepede ‘Türkiye Hazır’ yazıyor.
Altında ise ‘Hedef 2023’ yazısı var.
Cumhuriyet’in 100’üncü yılında AKP iktidarının Türkiye’yi ulaştırılacağı yerin vaatleri sıralanmıştı bu afişte.
Neler yok ki içinde?
Türkiye dünyanın ilk 10 ekonominin içinde olacaktı örneğin.
Milli gelir 2 trilyon dolar olacaktı. TL’ye çevirip yanına sıfırlar ekleyin, hesap makinalarına bile sığmıyor çünkü.
Kişi başı milli gelir 25 bin dolar olacaktı.
İhracat 500 milyar doları aşacaktı bu propagandaya göre.
Marka şehirler küresel rekabette en ön planda olacaktı.
İşsizlik yüzde 5’in de altına düşecekti.
Enflasyon zaten olmayacaktı ki bu nedenle sözü bile edilmemişti.
Türkiye bir dünya lideri, süper güç olacaktı.
Ama olmadı.
Hedefler içinde damat beyin ürettiği İHA/SİHA konusunda ilerleme oldu, hızlı tren konusunda gelişmeler yaşandı, savunma sanayiinde de ilerleme kaydedildi.
Ama ekonomi çöktü.
Milli gelir azaldı, millet borca battı, kişi başı milli gelir 10 bin doların altına indi.
Tabii Erdoğan’a ve adamlarına sorarsanız, “Onlar zaten hayalimizdi, yapabildiğimizi yaptık” diyebilirler.
Ama öyle değil, işte yaptıkları yapamadıklarının yanında hem çok az kaldığı gibi hem de koskoca ülkeyi uçurumun kenarına getirdiler.
Zaten bunu fark ettikleri için olacak ki bu afiş AKP’nin resmî sitesinden kalkmış.
Çünkü kendi partilileri bile “Bunların çoğunu yapamadınız” diye tepki gösteriyordur mutlaka.
DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER
Yüksek Seçim Kurulu, “Erdoğan üçüncü kez aday olabilir” kararı verdi galiba
Seçim tarihi üzerine tartışmalar sanki sona geliyor gibi.
Önce AKP kulislerinden “Seçimin bir parça öne çekileceği” haberleri çıktı biliyorsunuz.
Ama temelde bunun amacı Erdoğan’ı “Üçüncü kez aday olamaz” tartışmasından uzak tutmaktı.
Muhalefetin “Biz her an hazırız” sözlerinden yola çıkarak “Nasıl olsa destek verirler” diye düşündüler belki de.
Ancak elbette muhalefet de aptal değil, oyunu görünce “Erkene çekeriz ama o zaman nisandan önce yapalım seçimi, yani eski sistemle” dediler.
Erdoğan ve kurmayları uzun süre karar veremediler.
Ancak şimdi karar verilmiş gibi görünüyor, Meclis kararı olmazsa Erdoğan cumhurbaşkanı yetkisi ile seçim kararı alacak ve seçimi öne çekecek.
Şimdilik söylenen tarih 14 Mayıs.
Ama bana göre daha da erkene çekilebilir.
İktidarın seçimi öne çekmek istemesinin tek nedeni var: Ekonomiyi batırdılar, şimdi bazı çakma önlemlerle durumu kurtarmaya ve para basarak şikayetleri ötelemeye çalışıyorlar. Ama bu durumu hazirana kadar idare edemezler. Seçim nisan öncesi hariç ne kadar erken olursa “Paraya kavuştuk” sanan halkın oyları o kadar alınabilir.
Tabii burada bir gerçek daha ortaya çıkıyor.
Demek ki Erdoğan erkene alınacak seçimde aday olabileceğinin garantisini Yüksek Seçim Kurulu’ndan (YSK) almış.
YSK’nın yeni yönetimi ortaya çıkıyor, buraya yeni seçilenler sanıyorum Anayasa’yı eğip büküp “Evet Erdoğan aday olabilir” kararı verecekler.
Erdoğan kazanırsa onlar için sorun yok.
Ama muhalefet böyle bir oldu bittiye karşılık seçimden sonra “gerekeni yapacağını” net biçimde dile getirmelidir.
CANIMI SIKAN ŞEYLER
Bu ülkenin savcıları nerede?
Bir türbanlı kadın muhabir, sokakta rastgele bir kadını durdurup soru sormaya çalışıyor.
Kadın buna karşı çıkıyor ve izni olmadan çekim yapamayacağını söylüyor.
Ama kadın muhabir ısrarlı, tartışma çıkıyor, röportaj yapılmak istenen kadın “Senin kafan biraz nefes alsın” diye öfkeli bir söz söylüyor.
Vay sen misin bunu, diyen muhabir coşuyor, kadının arkasını bırakmıyor, kamera çekimde, ısrarla tahrik ederek başındaki türbanıyla ilgili bir şey söyletmeye çabalıyor.
Kadın bu tuzağa düşmediği halde bu muhabir olayı polise bildiriyor, polis hemen geliyor, kadını gözaltına alıyor, ardından savcılığa götürüyor, ifadesi alınıyor ve serbest bırakılıyor.
Muhtemelen “kin ve nefret söylemi” nedeniyle hakkında bir dava açılacaktır.
Ortada fol yok yumurta yok ama savcılık hemen harekete geçiyor, bir kayıt olmamasına rağmen beyan üzerine soruşturma açabiliyor.
Buna karşı Ankara’nın göbeğinde Yargıtay tarafından “terör örgütü” olarak nitelenmiş olan Hizb-ut Tahrir isimli gerici bir örgütün yayın organı Köklü Değişim Dergisi açık bir toplantı düzenliyor ve hilafet çağrısı yapıyor.
Ne polisten ne savcılıktan çıt bile yok…
İklim böyle çünkü.
Eğer ağzına “türban” kelimesini alırsan polisiyle yargısıyla iktidarın bütün kurumları harekete geçiyor, ama Anayasa ihlal ediliyor, devrim kanunları yerden yere vuruluyor, Atatürk’e ve Cumhuriyet’e küfürler ediliyorsa kimse kılını kıpırdatmıyor.
“Rezalet” diyeceğim, ona da soruşturma açalar diye endişe ediyorum.
Türkiye bu halde.
Yazık değil mi bu güzel ülkeye?
OKURDAN MESAJ
Baskı altındaki tükenmez kalem yayı gibi
Bir okurumdan aldığım mesaj çok hoşuma gitti.
İktidarın her konuda baskılama yaparak günü kurtarmaya çalışmasını ilkokul öğrencisiyken oynadıkları bir oyunla değerlendirmiş.
Gelin birlikte okuyalım;
Can Bey selam,
Konuşmanızı dinlerken aklıma geldi.
Ortaokuldayken ders aralarında eğlencemiz tükenmez kalemin yayını çıkarıp işaret parmağımız ile sıkıştırmaktı. Yay normal halde 3 cm kadardı. Sıkıştırınca 1 cm kadar olurdu. Önemli olan yayı fırlatmadan bunu başarabilmekti.
Bunu yapmak o kadar basit değildir. En ufak bir sapma olursa yay fırlayıp gider, tükenmez kaleminiz tükenirdi. Tekrar kullanmak isterseniz ucu içeri kaçar. Kalemin arkasına biraz kağıt tıkar, mecburen yaysız kullanırdık…
Günümüzde gerek ekonomide gerek sosyal hayatta baskı altında tutulan her şey, kontrol yitirilince birden fırlıyor. Koşullar tersini gerektirdiği halde dövizi faizi sabit tutmaya kalkmak en küçük bir kontrol kaybında fırlayıp girmesine neden oluyor. Sosyal alanlarda bile bunu yaşıyoruz. Tarikat baskısı ile kontrol altına alınmaya çalışılan kadın erkek ilişkisi ister cinsellik ister sosyal anlamda olsun kapalı yapı içinde inanılmaz sapıklıklara neden oluyor.
ÇOK GÜLDÜM
Bundan kötüsü olamaz
Sevgili Memduh Bayraktaroğlu’nun dünkü köşesinde bildik fıkra vardı.
Hani şu “Hangi şarap iyi?” diye sorulan Bektaşi.
Onu günümüze uyarlayalım.
Vatandaşın önüne iki aday koymuşlar ve sormuşlar “Hangisini seçersin?” diye.
Vatandaş birinci adayı zaten tanıyor, bir iki soru sormuş ve tereddüt etmeden “Ötekini seçerim” demiş.
“Diğerine soru bile sormadın, nasıl seçtin?” demişler.
O da tıpkı Bektaşi gibi vermiş cevabı.
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları