Yunanistan sınırına yığılanlarla ilgili net bir plan yok
Can Ataklı; İşte sorum bu; “Sınıra yığılanlar gidemezse B planımız var mı?”
ŞAŞIRDIM
Şerefsiz, hain ve alçak bunu ben söylersem iyi sen söylersen hakaret!
Çok bilinir bir iş yeri anayasası vardır.
Hepsi hepsi iki maddedir.
Madde 1: Patron haklıdır.
Madde 2: Patronun haksız olduğu zaman 1’inci madde uygulanır.
Meclis’te, AKP milletvekillerinin CHP’lilerin üzerine saldırmasına neden olan olaylar, bir “iki maddelik iş yeri anayasası” nedeniyle çıktı.
Ülkenin bir anlamda “patronu” konumunda olan AKP Genel Başkanı Erdoğan, Meclis grubunda yaptığı konuşmada CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu için “şerefsiz, hain, alçak” tanımlarını kullandı.
Gerçi Erdoğan, siyasi rakipleri için bu tanımları ilk kez kullanmıyor.
Ayrıca sadece bu tanımlar da değil Erdoğan’ın dağarcığındaki kelimeler.
Başta Kılıçdaroğlu olmak üzere çeşitli siyasi karşıtlarına “cibilliyetsiz, namussuz, çukur, aşağılık, ahlaksız, terörist, rezil, kepaze” gibi sözler de söyledi.
Ancak yanılmıyorsam CHP tarafı, ilk kez Erdoğan’a aynı gün içinde ve ondan birkaç saat sonra aynı tanımlamaları içeren cümlelerle karşılık verdi.
CHP’li Engin Özkoç, adını hiç anmadan ama belki tarif ederek “şerefsiz, hain ve alçak” kelimelerini Meclis’teki basın toplantısında kullandı.
Ardından da Meclis Genel Kurulu’na girince olanlar oldu.
AKP’liler, “Kimse cumhurbaşkanına hakaret edemez” diyerek Engin Özkoç’a saldırdı.
Çıkan kargaşada sayıca hayli üstün olan AKP’liler, bir hayli CHP’liyi hırpalama şansı buldular.
Hemen bu kavgalı oturumdan sonra, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı yıldırım gibi harekete geçerek, CHP’li Engin Özkoç hakkında “cumhurbaşkanına hakaret ettiği gerekçesiyle” soruşturma başlattı.
Adalet Bakanı da gelecek fezlekeyi anında Meclis’e sunacaklarını açıkladı.
Ardından AKP’liler ve yandaş yalakaları muazzam bir kampanya başlatarak, “CHP’lilerin ne kadar seviyesiz, ne kadar aşağılık” olduklarını “bu hakaretlerin hesabının sorulacağını” anlatmaya başladılar.
Yandaş yalaka medya ise dünkü haberlerinde “CHP’nin büyük bir skandala imza attığını” yazıyordu.
İşin tuhafı hemen hepsinde Erdoğan’ın Kılıçdaroğlu’na söylediği “şerefsiz, hain ve alçak” tanımlaması “Erdoğan’dan sert sözler” olarak yazılırken, Özkoç’un aynı kelimelerinin altına ise “böyle bir rezillik görülmedi” yorumları yapılmıştı.
Böylece ünlü “iş yeri anayasasının” aslında ne kadar gerçekçi olduğunu bir kere daha anlamış olduk.
Aynı kelimeleri eğer patron kullanırsa bu çok şık bir davranış olarak niteleniyor. Ama bu sözler ona karşı söylenmişse cezası verilmesi gereken ağır bir suça dönüşüyor.
Bu satırları yazarken birden düşündüm kendi kendime; “Yabancı bir ülkenin vatandaşı Türkiye’yi hiç bilmeden bu yazımı okursa herhalde beni iyi bir mizah yazarı sanar.”
Öyle değil ama.
Üstelik devamı daha da komik.
Örneğin CHP’yi ağzı bozuk, hep hakaret eden, küfürden başka bir şey bilmeyen olarak niteleyen kimi AKP’lilerin yayınladıkları açıklamalar da evlere şenlik.
Örneğin Hamza Dağ, “Tek vasfı CHP’li belediyelerin paralarına çökmek olan müptezel, görevini sürdürmek ve asansör işini daha rahat yapabilmek için pis ağzının salyalarını TBMM’ye saçmış. Haddini bil Özkoç, haddini!” demiş.
Ne kibar adam.
Cumhurbaşkanı avukatı Hüseyin Aydın ise duruma şu teşhisi koymuş; “Engin Özkoç’un açıklamalarını daha önce siyasi düzeyde emsaline şahit olmadığımız nitelikte düzeysiz, seviyesiz açıklamalar olarak nitelendirmek lazım.”
Bu avukat, Erdoğan’ı bugüne kadar hiç dinlememiş besbelli, yoksa “emsali olmayan açıklama” der miydi hiç?
AKP Grup Başkanvekili Muhammet Emin Akbaşoğlu’nun açıklaması da harika; “CHP, Türkiye’yi uzun zamandır karıştırmak isteyenlerin mayın eşekliğini yapıyor. Bu utanç CHP tarihine geçmiştir.”
Patron haklıdır, haksızsa birinci madde uygulanır.
Haydi dağılın.
Bİ SORALIM BAKALIM
Şehit; İslami olarak anlatılırsa, bizim şehitlerimiz şehit sayılır mı?
Terör olaylarının ve bunun mücadelesinin başlamasıyla askerlerimizi, polislerimizi kaybetmeye başladık.
Elbette çok sayıda sivil insanımızı da yitirdik bu süreçte.
Bununla birlikte “şehit” tanımı da girdi günlük yaşamımıza.
Aslında elbette herkes şehidin ne olduğunu biliyordu ama terör olaylarıyla birlikte can kaybı da arttıkça, şehit kelimesi ağızlardan düşmez oldu.
Bu zaman zaman toplumu etkilemek, milliyetçiliği körüklemek amacıyla bir tür şehit edebiyatına da dönüştü.
Şehit bizim için “vatanı için çalışırken ölen üniformalı kişi” anlamına gelir.
Asker, polis can verdiyse bir olayda, nedenine bile bakmadan “şehit” deriz. Oysa asker, askeri aracın geçirdiği trafik kazası sırasında can vermiştir ama madem üzerinde asker üniforması var, şehit demekten imtina edilmez.
Bu konularda kimsenin aklına “dini anlamda şehit” gelmediği halde, AKP Genel Başkanı, duygulara daha fazla hitap etmek için konuyu İslam dinine getirerek anlatıyor şehitliği.
Birkaç gün önceki konuşmasında, “Şehadet nedir? Şehit kimdir? gibi soruların cevaplarını bilmek gerekiyor. Bunlar da sıradan eğitimden, kariyerden falan geçmiyor. Bu soruların cevaplarına ancak yüreğinizde ülke ve millet sevgisi varsa, kalbiniz şehadet özlemiyle yanıyorsa, zihniniz pak ve berraksa vücudunuzun her zerresinde hissederek ulaşabilirsiniz” diyen Erdoğan, ardından Kuran-ı Kerim’i örnek gösterdi.
Erdoğan, Kuran-ı Kerim’de şehidin kimi yerde şahit, kimi yerde örnek kişi anlamlarında tam 56 kez tekrarlandığını belirttikten sonra “Şehitlikle ilgili en önemli müjde Bakara Suresi’ndedir” dedi.
“Allah yolunda öldürülenlere ölü demeyin. Zira onlar diridirler, siz farkında değilsiniz” ayetini tekrarlayan Erdoğan, “Kavrayabilmek için önce sağlam bir imana ihtiyaç vardır. Peygamber efendimizin çeşitli hadislerinde şehidin bütün günahlarının affedileceği, cennetteki makamını göreceği, cennete ilk girenlerden olacağı gibi müjdelere rastlıyoruz” diye devam etti.
Buraya kadar benim de bir itirazım yok. Ancak sorun şu; Eğer Suriye’deki çatışmalardaki kayıplarımızı Kuran-ı Kerim ayetlerine göre değerlendireceksek, onları öldürenler de Müslüman, bizim öldürdüklerimiz de Müslüman. Erdoğan’ın söylediği ayet sadece bizim askerlerimiz için mi geçerli, yoksa Suriyeli Müslümanları da kapsıyor mu?
Belki en hayırlısı şehit tanımını İslamiyet’i hiç referans göstermeden kullanmaktır.
Aksi takdirde kafaların çok karışacağı gerçektir.
KAFAMI BOZAN ŞEYLER
Bu sözde gazeteciler insanı mesleğinden utandırıyor
Bu köşede dün “sabahın köründe gözaltına alındığını” okuduğunuz Barış Terkoğlu, önceki gece yarısı tutuklandı. Terkoğlu ile birlikte OdaTV’nin Manisa muhabiri Hülya Kılınç da cezaevine kondu.
Tıpkı cemaatle pis işlerin yapıldığı dönemdeki yöntemler uygulandı bu iki gazeteciye.
Kendine gazeteci süsü vermiş ama aslında ruhlarını satmış kişiler, tıpkı daha önce başkalarına yaptıkları gibi, bu kez Barış Terkoğlu’nu hedef gösterdiler.
“Sabah gözaltına alınınca ağlaşmayın ama” dedi biri örneğin.
Bir gazeteciyi yaptığı haber nedeniyle “Yasalarımızı çiğniyor, devletin gizli bilgilerini açıklıyor, hemen hapse atın” diye ihbar eden gazeteciye dünyanın hiçbir ülkesinde rastlanmaz.
Diktatörlükle yönetilen ülkelerde bile göremezsiniz bunu.
Ama Türkiye’deki yandaş yalakalar artık o kadar kendilerinden geçtiler ki, hizmet ettikleri iktidar sahiplerine yaranabilmek için olabilecek en büyük onursuzluğu yapmaktan çekinmiyorlar bile.
44 yılım dolmak üzere bu meslekte.
Gerçekten bu tipleri gördükçe midem bulanıyor.
Hele bazılarını daha önceden tanıdığım ve o zamanlar aslında böyle olmadıklarını bildiğim için bu bulantım daha da artıyor.
BUNU YAZMAK GEREK
Yunanistan sınırına yığılanlarla ilgili net bir plan yok
İdlib’de Rusya’nın ateşine maruz kaldıktan sonra, iktidar hiç anlamadığım biçimde “Sınır kapılarını açıyoruz” dedi.
Rusya’ya bir şey söyleyememenin sonucuydu bu belki de.
Toplumun oluşacak öfkesini bir anda başka bir noktaya kaydırmış oldular.
Şu sıralar kamuoyu Yunan asker ve polisinin mültecilere nasıl vahşi biçimde saldırdığını izliyor ve öfkeleniyor.
Bizim dışımızdaki tüm dünya ise bu konuda bizden yana taraf olmuyor.
Peki, Yunanistan sınırında yaşananlar nereye kadar devam edecek?
İktidar büyük ihtimalle sınıra yığılan kalabalıkların, Yunan barikatını delip geçeceğine ve yüz binlerin buraya akacağına inanıyordu.
İçişleri Bakanı, yüz binin üzerinde mültecinin geçtiğini söylese de bunun doğru olmadığını herkes biliyor.
Yunanistan, aldığı sert önlemlerle akını şimdilik durdurdu ama diğer ülkeler belli ki yardıma koşuyor ve önümüzdeki günlerde sızma bile pek mümkün olmayacak.
İşte sorum bu; “Sınıra yığılanlar gidemezse B planımız var mı?”
O insanlar bir süre eziyet çektikten sonra geldikleri yere mi dönecekler?
Yoksa Yunanistan sınırında kurulacak çadır kentlerde mi yaşayacaklar?
Ama asıl sorum şu: “İktidar bu operasyona başlarken ne amaçlıyordu, ne bekliyordu, sonunu nasıl hesaplamıştı?”
CANIMI SIKAN ŞEYLER
Seyrettiğim video beni dehşete düşürdü
Kaynağını bilmiyorum ama tanıdığım birinden geldi bu video.
Bir otobüsün içinde gizlice çekilmiş.
Bir Arap televizyonunda yayınlanmış, Arapça alt yazısı da var.
Otobüse binen Türk polisleri “Haydi çabuk inin” diye bağırıyorlar, “Türk askeri sizi botla karşıya geçirecek.”
Otobüstekiler inmek istemiyor. Genellikle Arapça konuşuyorlar ama arada Türkçe “Olmaz” diyen sesler duyuluyor.
Polisler bunun üzerine tabancalarını çekiyorlar “O zaman niye geldiniz buraya?” diyerek herkesi sürüklemeye başlıyor.
Bir polis, “İlle askere mi verelim sizi, bunu mu istiyorsunuz?” diye tehdit savuruyor.
Bu videonun gerçek olduğunu sanıyorum, en azından kurmaca olmadığı belli oluyor.
Eğer sınırda durum buysa facia.
Bunu dünya da izliyor demektir.
Bu da Türkiye’nin sınıra yığdığı insanları zorla Yunanistan’a geçirmeye çalıştığının bir kanıtı olarak bir süre sonra önümüze konacaktır.
İktidar, Türkiye’yi o kadar zora sokuyor ki, içinden sonra nasıl çıkılacak bilemiyorum artık.
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları