Can Ataklı;''iktidar ve yandaşlar bu yangından bile 'İslam düşmanlığı yapılıyor' sonucu çıkardılar...''
DEDİKODU
YENİ BAŞBAKAN DAMAT BERAT ALBAYRAK
Hükümetle saray arasındaki soğukluk Ankara'nın dondurucu kış şartlarına rağmen giderek daha da hissediliyor.
Hükümet üyelerinden, bazı milletvekillerinden, kimi AKP'li yöneticilerden gelen aykırı sesler sarayı çok öfkelendiriyor.
Bir Başbakan yardımcısı MHP'nin cumhurbaşkanlığı sistemi için verdiği desteği “tuzak” olarak niteliyor, bir diğeri Avrupa Birliği'nin bir başarı efsanesi olduğunu söylüyor, bir bakan OHAL'den rahatsız olduğunu dile getiriyor, bazı bakanlar OHAL'in daha fazla uzamaması gerektiğini belirtiyor.
Bunların hepsi saraydan dikkatle izleniyor.
Ankara'daki “kulağı delik” haber kaynağım “bütün bu olanlardan sorumlu tutulan kişi Başbakan Binali Yıldırım, yakında günah keçisi olarak ilan edilmesi ve görevden azledilmesi kimseyi şaşırtmasın” dedi.
Peki, Binali Yıldırım'ın da son kullanma tarihi geldiyse ve değiştirilecekse yerine getirilecek kişi kim?
Kaynağım “aslına bakarsan” dedi “Daha ilk günden itibaren Erdoğan'ın gönlünde damat bey vardı. Ancak o koşullarda (damadını başbakan yaptı) denmesin diye Binali Yıldırım'ı tercih etti” diye sürdürdü.
Erdoğan son günlerde çok yakın çevresine “Başından hata ettim, ilk düşündüğümü yapacaktım” diyormuş.
Berat Albayrak'a gelince; zaten başbakan gibi çalıştığı söyleniyor. Bakanlar ondan habersiz hiçbir adım atamıyormuş. Berat Albayrak'tan onay almayan hiçbir bakan saraya çıkamıyormuş, hazırladıkları projeler, alacakları kararlar hatta bakanlık içinde yayınlayacakları genelgeler, yönetmelikler bile önce Berat Albayrak'ın onayına sunuluyormuş. Berat Albayrak da bunları saraya danıştıktan sonra ilgili bakanları sonucu bildiriyormuş.
Daha önceki bir yazımda belirtmiştim. Saray'da Erdoğan'ın yanına rahat girebilen sadece 4 kişi var. Bunlardan biri Berat Albayrak.
Özellikle 15 Temmuz dinci faşist kalkışmasından sonra çevresine olan güveni iyice azalan Erdoğan çok az kişiyle birebir görüşme yapıyor. Yanına üstü defalarca aranmadan kimse giremiyor.
“Kulağı delik” kaynağımın aktardığına göre AKP içindeki huzursuzluk artık saklanamayacak ölçüde. Bir kere Başbakan Yıldırım cinsel taciz suçları ile ilgili yasa tasarısı ile ilgili sarayın medya üzerinden kendisine ayar vermesini hâlâ hazmedememiş.
Hükümet üyelerinin bazılarının Suriye topraklarında yürütülen operasyonların asıl amacından sapmasından rahatsız oldukları, Erdoğan'ın “Biz Suriye'ye Esad rejimini devirmek için girdik” demesinin Türkiye'nin başına iş açacağına, AB ile ilişkilerdeki aşırı sertleşmenin ciddi sıkıntılar yaratacağına inandıkları ve aralarında artık bunu yüksek sesle konuştukları da söyleniyor.
Bu arada son bomba; Erdoğan'ın, Binali Yıldırım'ın özel sektörle bazı ilişkilerini mercek altına aldığı ileri sürülüyor.
“Kulağı delik” kaynağım “Rahmetli Kemal Unakıtan'ı hatırla” dedi bana.
“Neyi hatırlayayım” diye sorunca güldü; “Rahmetli bir anda silinip gitmişti. Onun da özel sektörle ilişkilerinin rahatsızlık yarattığı söylenmişti. Erdoğan kendisinden habersiz iş çevirenleri hiç sevmez, bütün Ankara ve AKP'liler bunu bilir” dedi ve “Beni daha fazla zorlama gerisini nasıl anlarsan anla” diye ekledi.
YENİ ÖĞRENDİM
ERDOĞAN AKP VE MHP'Lİ MİLLETVEKİLİ LİSTELERİNİ ÖNÜNE KOYMUŞ
Ankara kulisleri Cumhurbaşkanlığı sistemi konusunda “son viraja” girildiğini konuşuyor artık. Sızan bilgilere göre “pürüzler” olmasına rağmen MHP'nin Erdoğan'a başkanlık yolunu açacak anayasa değişikliğine destek vereceğine inanılıyor.
MHP'nin en az 14 kişiyle destek vermesi halinde referandum için gerekli 330 rakamına ulaşılıyor.
AKP kaynakları Cumhurbaşkanlığı sisteminin referanduma gitmesi halinde kabul edilmesi kesin gibi.
Ancak burada asıl karar verici olan bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan.
Eğer Erdoğan 330'u kesin bulduğuna kanaat getirmezse bir bahane çıkarılacak ve anayasa değişikliği bir başka bahara kalacak.
Erdoğan 330'un hiçbir şekilde bir kazaya uğramasını istemiyor.
Saraya yakın kaynaklardan öğrendiğime göre işte bu nedenle Erdoğan tüm AKP ve MHP milletvekillerinin listesini istemiş. Bu milletvekilleri üzerinde titiz bir çalışma yapıyormuş. Gerek MHP'den gerekse AKP'den Cumhurbaşkanlığı sistemine oy vermeme ihtimali olan milletvekillerini saptamaya çalışıyormuş.
KAFAMI BOZAN ŞEYLER
YENİ BAŞKANIN OĞLUNA BAK; TÜRKİYE'YE GEYİK VURMAYA GELİYOR
Avcılıktan ve avcılardan hiç hoşlanmam. Hiç ihtiyacı olmayan insanların doğada özgürce gezen hayvanları vurmasını “vahşet” olarak görüyorum çünkü.
Tabii “Hiç et yemiyor musun, onlar hayvan katliamı değil mi?” diye soran zevzekler de yok değil.
O öyle değil işte. Av yoluyla yiyecek temin etmek yüzlerce yıl öncesinde kaldı. Artık insanlar gıda ihtiyacı için hayvan besliyor, doğadaki üretimden daha fazlasını elde ediyor ve ihtiyacını karşılıyor.
Neyse, bu uzun konu.
Avcılık nereden aklıma geldi? Amerika'nın yeni seçilen başkanı Trump'ın oğlu gizlice Türkiye'ye gelmiş. Aldığı izinle iki geyik vurduktan sonra ülkesine dönmüş.
Devletimiz yeni başkanın oğlunu çok iyi korumuş. Oğul Trump istemediği için fotoğraf çektirmemiş, gazetecilerin konuşmasını engellemiş.
Sadece oğul Trump'ın ziyaret nedeni ile ilgili kısa bir açıklama yapılmış. Meğer Trump seçim stresini atmak için Türkiye'ye gelmiş.
Oğlanın zevkine bakar mısınız? Seçim stresini atmak için iki geyik vurmuş, rahatlamış.
Amerika'nın seçtiği adamın ailesi bu işte. Zevk için binlerce kilometre uçup Türkiye'ye geliyor, iki geyik vuruyor ve tatmin olup ülkesine dönüyor. Türkiye geyik avcılığı ile ünlü bir ülke mi ki, Amerikan başkanının oğlu stres atmak için buraya geliyor. O da tuhaf geldi açıkçası.
Haydi arada bir de komplo teorisi üreteyim; belki de geyik bahanedir. Oğul Trump babası adına gelip birileriyle görüşmüştür. Ne bileyim, böyle dönemde insanın aklına her şey geliyor.
DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER
AKP'Lİ ÜYE DE “KONUŞ” DEDİ
Son zamanlarda AKP'de çıkan “aykırı” seslere Meclis Darbeyi Araştırma Komisyonu üyesi Selçuk Özdağ da katıldı.
Özdağ darbe gecesinin en önemli iki ismi olan Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar ile MİT Müsteşarı Hakan Fidan'ın komisyona gelerek konuşması gerektiğini açıkladı.
Selçuk Özdağ komisyonun AKP'li Başkanvekili. AKP'liler diğer üyelerin gelip komisyona bilgi vermesini istediği birçok ismi davet etmek istemiyor.
Özellikle geçmişte cemaatin sözcülüğünü yapan Komisyon Başkanı Reşat Petek darbe gecesini aydınlatacak isimlerin komisyona davet edilmelerine şiddetle karşı çıkıyor. Buna AKP'li diğer üyeler de destek verince “asıl konuşması” gereken isimler bir türlü komisyona gelmiyorlar
Sanıyorum “O gece” ile ilgili gerçeklerin ortaya çıkmasından şiddetle çekiniyor.
Ancak bu kural ilk kez bozuldu ve AKP'li Başkanvekili de dayanamayarak “Gelsinler konuşsunlar, olmadı yazılı soruları cevaplasınlar” dedi.
Sanıyorum şimdi AKP'li Selçuk Özdağ da iktidar trollerinin saldırısına ve linç kampanyasına uğrayacaktır.
Görüldüğü gibi AKP içindeki huzursuzluk giderek daha belirgin hale geliyor.
Sarayın ve yandaşların telaşı boşuna değil.
KOMİK
6 AY ARAYLA; 3 ARABA REFAHTIR – 3 ARABA İSRAFTIR
İktidarın sadece günü kurtardığını, her şeyin günlük olarak düşünüldüğünü söyleyip yazdığımda tepki gösterenler Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın sadece 6 ay arayla söylediği birbirine taban tabana zıt iki konuşmasına ne diyecekler çok merak ediyorum.
Erdoğan 11 Mayıs 2016'da demişti ki “Artık birçok kişinin üç arabası var. İşte bu refahtır.”
Bu konuşmasıyla Erdoğan Türkiye'nin ne kadar geliştiğini, pek çok kişinin bir iki değil üç arabaya birden sahip olduğunu, bunun da halkın çok zenginleştiğin ve refaha erdiğini övünerek anlatıyordu.
Karşısındaki kalabalık ise bu konuşmayı çılgınca alkışlamıştı.
Aynı Erdoğan tam 6 ay sonra 30 Kasım 2016'da bu kez “Bazılarının üç arabası var. Bu bir israftır” deyiverdi.
Çünkü bu konuşmayı yaptığı sırada “önleyemedikleri” bir ekonomik krize doğru gittiklerini görüyordu Cumhurbaşkanı ve bu kez üç araba sahibi olmanın bir refah göstergesi değil bir israf olduğunu söyledi.
Bu konuşma da karşısındaki kalabalık tarafından çılgınca alkışlandı.
Şimdi AKP'ye oy verenlere sormak isterim; Üç araba refah göstergesi midir yoksa israf mıdır?
KAFAMI BOZAN ŞEYLER
YURT YANGININI ELEŞTİRMEK DE İSLAM DÜŞMANLIĞI OLDU
Adana'da bir Süleymancılar tarikatına ait bir yurtta çıkan yangında 11 kız çocuğumuzu ve bir öğretmenimizi kaybettik.
Bu yavrularımızın ölümünde bir dizi korkunç hata ve ihmal olduğu ortaya çıktı.
Yangın merdivenlerine açılan kapıları kilitliymiş örneğin. Ötekileri saymaya bile gerek yok.
Ancak iktidar ve yandaşlar bu yangından bile “İslam düşmanlığı yapılıyor” sonucu çıkardılar ya ne diyeyim.
Neymiş, “millet ölen çocuklarına ağlarken yurdun bir tarikata ait olduğunu söylemek” ne demekmiş?
Muhalefetin derdi eleştirmek değil din düşmanlığı İslam düşmanlığı yapmakmış.
Allah aşkına utanın biraz.
Ayrıca bu ilk değil ki. Konya'daki bir Kuran Kursu yurdunda da benzer bir yangın çıkmadı mı? Orada da çok sayıda minicik yavrumuzu kaybetmedik mi?
Neden bu tür olaylar hep dini kimi kuruluşların yönettiği yerlerde başımıza geliyor? Bunu sormayalım mı? Bunu sorunca neden din düşmanı olunuyormuş?
Ardından aileler “Bu Allah'ın takdiri, kader” diye kandırılmıyor mu?
Sorumlular “Ama bunların alnı secdeye varıyor” mantığı ile hesap vermekten kurtulmuyor mu?
Can Ataklı - Korkusuz