AKP ve MHP ne değişti de İsveç’e onay verdi, CHP niye AKP’nin peşine takıldı
Can Ataklı; İsveç sorunu çıktığında onaylamama sözlerine karşı çıkan Ünal Çeviköz iktidarın ve yandaş medyanın linçine uğrarken ağzını açmayan CHP şimdi gitti tıpış tıpış oy kullandı.
BUNU YAZMAK GEREK
Sonunda skimpflasyona soktular
Başlığa bakıp da “Ne bu şimdi?” diye sormayın.
22 yıllık AKP iktidarı sonunda bize bunu da yaşattı.
Artık skimpflasyona girdik, alışacağız.
Hani Milli eğitim bakanı meclis kürsüsünden haykırıyordu ya “Eski Türkiye’yi unutun, bunlar çoktan geçti, alışacaksınız” diye, işte o hesap, alışacağız.
Neye mi?
Peynir olmayan peyniri almaya, suyu bol sütü içmeye, kreması çok tereyağı yemeye, hatta kumandası olmayan televizyon almaya.
Ama bir şeyden kurtulacağız.
Artık mal ve hizmetlere zam gelmeyecek.
“Yahu dün şunu 50 liraya almıştım ne zaman 60 liraya çıktı?” demeyeceğiz.
Fiyatlar hep aynı kalacak.
Peki ne olacak?
Malın kalitesi düşürülecek, tüketiciye cazip gelmesi için eklenen özelliklerden vazgeçilecek, koruyucu etkenler kaldırılacak, gramajı azaltılacak.
İşte buna skimpflasyon deniyormuş.
Ekonomist Mahfi Eğilmez’den öğrendik biz de.
Türkiye’nin geldiği durumu böyle tarif ediyor.
Sağolasın Erdoğan, sağolasın AKP iktidarı, Türkiye’ye çağ atlatacaklarına çağın gerisine düşürdükleri için.
Ne yapalım, alışacağız.
İsterseniz gelin AKP iktidarı sayesinde kavuştuğumuz yeni yaşam biçimini anlatan ekonomik tanımları öğrenelim.
SKİMPFLASYON
Skimpflasyon ise şirketlerin artık sundukları ürün ya da servisin kalitesini düşürdükleri durumu tanımlamak için üretilen bir terim.
Firmaların bu yolu tercih etmesindeki ana etken ise kullanılan malzemelerin kalitesini ya da istihdam ettikleri personel sayısını düşürerek kârlılıklarını korumaya çalışması.
Özellikle gıda sektöründe ürünün içeriğindeki pahalı maddelerin azaltılarak maliyeti daha düşük maddelerin artırılması skimpflasyonun en fazla görüldüğü örneklerden birisi.
STAGFLASYON
Stagflasyon, İngilizce ‘Stagnation’ yani durgunluk/daralma ve ‘Inflation’ yani enflasyon kelimelerinden türetilmiş bir ekonomik terim. Ekonomik hayatta hem durgunluk hem de enflasyon yaşandığı dönemlerde bu iki olgunun birbirini tetiklediğini ve büyüttüğünü anlatmak için kullanılıyor.
1970’li yıllarda kullanılmaya başlanan bu terim gerek klasik iktisat teorisinde gerekse Keynesyen iktisat teoride paradoksal bir durum olarak değerlendirilir. Bunun nedeni genelde enflasyon ve işsizlik arasında ters orantılı bir korelasyon olmasıdır yani biri düşerken diğeri yükselir.
Stagflasyonda ise durgunluk artar ve istihdam düşerken talebi karşılayacak arz da yaratılamamaktadır. Her ikisinin de aynı anda yükselmesi içinden çıkılması zor bir sarmal haline dönüşür.
ŞRİNKFLASYON
Şrinkflasyon herhangi bir ürünün fiyatını artırmadan gramajındaki değişiklikle yapılan gizli zamları açıklamakta kullanılan bir terim. Ürün kalemi açısında fiyat seviyesi korunmuş olsa da aynı paraya alınan mal azaldığı için aslında daha pahalı hale gelmiş oluyor.
Çikolata, şekerleme veya cips gibi paketli halde adet olarak satılan ürünlerde karşılaşılan bu durum birçok iktisatçı ve tüketici hakları savunucusu tarafından aldatıcı bir davranış olarak tanımlanıyor.
Avrupa’da bu duruma verilen en belirgin örnek olarak İsviçre Alpler’inden esinlenerek üretilen ünlü çikolata markası Toblerone veriliyor. Ağırlığı 170 gramdan 150 grama düşürülen bir paket çikolata için “artık vadiler daha geniş ve tepeler daha az” yorumları yapılıyor.
Tanımlar bunlar.
Ne diyeyim; “Hay sizin skimpflasyonunuzu.”
MERAK ETTİĞİM ŞEYLER
AKP ve MHP ne değişti de İsveç’e onay verdi, CHP niye AKP’nin peşine takıldı
Aylardır yazıyorum ve söylüyorum İsveç’in NATO’ya girmesine onay verileceğini.
Ama bir ara hava nasıl da farklıydı.
Erdoğan esip gürlüyordu “Zahmet edip de gelmeyin, size onay yok” diyordu.
Bir başka konuşmasında “İsteklerimiz yerine getirilmeden onay monay yok” demişti.
Sonra iş F-16 olayına bağlandı.
Erdoğan yine tek adam tavrıyla “Eyy Biden, F16’yı hallet onayı verelim” demedi mi?
Derken “eş zamanlı formülü” ortaya atıldı.
Amerika F-16’ları verirken Erdoğan da İsveç’i onaylayacaktı.
Hepsi hikâye.
Hepsi bal gibi biliyordu bu onayın verileceği, çünkü başka çareleri yok.
Sonunda bu geçekleşti.
Şimdi göreceksiniz bu onayı imzalama işini biraz uzatacak, Erdoğan “Verin F16’ları atayım imzayı” diyecek.
Millet aynı konuda belki 10’uncu kez kandırılmış olacak, ama o imza da atılacak, belki F-16’lara da onay çıkar bu arada.
Şimdi en başa dönelim, İsveç konusunda F-16 pazarlığı var mıydı?
Yoktu, Erdoğan “İsveç teröre destek veriyor, onlara 10 kişilik terörist listesi verdik, yasalarını değiştirsinler, bu teröristleri de versinler, yoksa onay da yok” demişti.
Yasalar değişti mi?
İstenen teröristler verildi mi?
Hayır. Peki ne oldu?
Olan şu; Her zamanki gibi önce halkı uyutup sonra boyun eğildi.
Ya CHP’ye ne demeli?
İsveç sorunu çıktığında onaylamama sözlerine karşı çıkan Ünal Çeviköz iktidarın ve yandaş medyanın linçine uğrarken ağzını açmayan CHP şimdi gitti tıpış tıpış oy kullandı.
En azından oylamaya katılmaması gerekirdi.
Ama yapmadı, neden bilmiyorum, yine AKP’nin peşine takılmayı tercih etti, kendi kimliğini ortaya koyamadı.
DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER
İsrail ordusu kağıttan kaplan çıktı
Ortadoğu’nun en minik ülkesi İsrail yıllardır kendini bir dev gibi göstermeyi başardı.
Gazze’deki olaylar başladığında da üstün teknolojik gücünü göstererek büyük bir insan kıyımına girişti.
Ancak gelinen noktada bambaşka bir gerçek ortaya çıktı.
Dünyanın en iyi ordularından biri olarak gösterilen İsrail ordusu meğer kağıttan bir kaplanmış.
İsrail ordusunun savaş gücü yokmuş aslında.
Sadece 20 kilometrelik bir sınır hattında bile savaşamayan bir ordusu varmış İsrail’in.
İsrail ordusunun elindeki çok güçlü teknolojik silahlara karşı Hamas’ın sağdan soldan toplama silahları çok daha etkili oldu.
Peki nedir İsrail’in başarısızlığının nedeni?
Bana göre birinci nedeni çok kibirli olmaları.
Başta Amerika olmak üzere batı ülkelerinin desteğini hep arkasına alan İsrail bölgede sahte bir askeri güç elde etmişti.
Oysa İsrail askeri bugüne kadar hiç savaşmadı, savaş deneyimi yok, uzaktan yapılan savaşta teknolojisi sayesinde başarıya ulaştı bir süre ama sıra ordunun kara harekâtına kalkışmasına gelince darmadağın oluverdi.
Çünkü İsrail’in gücü istihbarattan ve nokta operasyonlarından geliyor.
Askeri eğitimleri değil istihbarat eğitimleri ve vur-kaç operasyonlarını öne almışlar belli ki.
İsrail ajanları Lübnan’da Hamas yöneticilerini öldürebiliyor, dünyanın her yerinde suikast ve adam kaçırma eylemleri yapabiliyor ama Gazze sokaklarına girince perişan oluyor.
ŞAŞIRDIM
22 yıl sonra akıllarına KİT’ler geldi
Ekim ayının sonlarından itibaren gazete, televizyon ve internet haberlerinde şu başlığı çok sık gördük;
“Kırmızı alarm, sarı alarm, yoğun kar geliyor.”
Bazı anlarda AFAD da devreye girdi;
“Yoğun kar geliyor, İstanbul’da kar kalınlığı 12 santimetreyi bulacak” uyarıları yaptı.
Bazı büyükşehir belediyeleri bu uyarılar üzerine önlemler aldı.
Örneğin kim bilir kaç kere İstanbul’un çeşitli yerlerine kar küreme ve tuz dökme araçlarının konuşlandırıldığını gördük.
Ama şu kar bir türlü yağmıyor.
İlaç için olsa bile bir kere söylendiği gibi kar yağmadı.
Dünkü bazı gazetelerin internet sayfalarında yine kar alarmı haberleri verdi.
İnanın artık gına geldi.
Bırakın artık kar alarmı vermeleri.
Yağacaksa yağsın.
Zaten 3 ayı aşkın süredir kar yağma ihtimaline karşı hazırlıklıyız.
CANIMI SIKAN ŞEYLER
Çalışan emekli neden üvey evlat muamelesi görüyor?
Emekli olduktan sonra çalışmak suç değil, hatta eğer emekli olan kişi yeteneklerini kullanmaya devam edebiliyorsa çalışması kendi adına çok da kârlı.
Çünkü hem emekli maaşı alıyor hem de çalıştığı yerden ücretini kazanıyor.
Ayrıca emekli maaşları ortadayken, çalışmak bir zorunluluk bile.
Ancak çalışan emekliye karşı sanki üvey evlat muamelesi yapılıyor.
Örneğin Hürriyet’te Noyan Doğan’ın yazısından öğrendim, emekli olduktan sonra çalışan bir kişi işten ayrılmak istediğinde tazminat alamıyor.
Sadece işveren bu kişiyi atarsa tazminat ödemek zorunda.
Emekli olmuşsunuz, ama eliniz iş tutuyor, bu nedenle sizi işe almışlar, 15 yıl daha çalışıyorsunuz, bir gün “artık yeter” derseniz beş kuruş alamıyorsunuz.
İlle patronun sizi işten atması gerek.
Bu haksızlık değil mi?
Ayrıca emekli olduktan sonra çalışandan sigorta primi de kesiliyor.
Neden? Emekli çalışsa da çalışmasa da ödediği primler karşılığı emeklilik hakkından yararlanıyor.
Emekli çalıştığında ödenen primlerin kendisine hiçbir katkısı yok, sadece patrona yük oluyor.
Bu da haksızlık değil mi?
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları