Avrupa’da 5 milyar dolarlık evleri kimler almış olabilir?
Can Ataklı; Gazeteciler Erdoğan’a soru soruyormuş! 50 bin kişinin emekli aylığı kesildi ya ödenen primler? Ne güzel bir insandı Muazzez İlmiye Çığ. Meşrutiyet dönemi bile daha demokratikti.
Bİ SORALIM BAKALIM
Gazeteciler Erdoğan’a soru soruyormuş
Son birkaç yıldır Erdoğan’ın dış gezilerine katılan sözde gazetecilerin soru sormadığını soru ve cevapların Fahrettin Altun tarafından bu kişilere verildiğini anlatıyorum.
Kim bilir kaç kere yazdım ve ekranlarda anlattım bu konuyu.
Dayanağım ise çok basit;
Eskiden bu tür gezilere katılan gazeteciler sordukları soruların cevaplarını kendi gazete ya da televizyonlarında manşet yapardı.
Her gazeteci birlikte gittiği siyasi kişi ile (Cumhurbaşkanı- Başbakan) mutlaka özel fotoğraf çektirirdi.
Oysa son yıllardaki tüm gezilerde bu hiç olmuyor.
Bütün gazetelerde sadece sorular ve cevaplar var.
Sözde gazeteciler bu gezilere adeta konu mankeni gibi katılıyorlar.
Hiçbir gazeteci bu geziden özel bir haber veya izlenim yazmıyor.
Hele uçaktan tek satır bile haber olmuyor.
Toplu bir fotoğraf görüyoruz, altında da soru ve cevaplar oluyor.
Hürriyet’in hem genel yayın yönetmeni hem de köşe yazarı olan Ahmet Hakan bu iddialara alınmış.
Önceki gün köşesinde bir yazı yazdı ve kendisinin bu gezide Erdoğan’a her soruyu sorduğunu ve cevaplarını da aldığını ileri sürdü.
Ahmet Hakan’ın yazısı şöyleydi;
Dünkü gazeteleri karıştırırken bir köşe yazısındaki iddialara takıldım.
Bu yazıya göre...
Erdoğan’ın yurtdışı gezilerine katılan gazeteciler, Erdoğan’a soru sormuyorlarmış. Basın toplantısı falan olmuyormuş. Gezi bitince gazetecilerin eline bir metin tutuşturuluyormuş. O metinde sorular ve cevaplar varmış. Gazetelerde o metin yayınlanıyormuş.
Cumhurbaşkanı’nın bazı gezilerine katılmış bir gazeteci olarak yazıyorum:
★
Gezilerde mutlaka büyük bir ciddiyetle basın toplantısı yapılıyor. Gazeteciler mutlaka soru soruyorlar. Erdoğan, her soruya en ince ayrıntısına kadar cevap veriyor.
★
Sonuçta ortaya gazetecilerin sorduğu sorulardan ve Erdoğan’ın verdiği cevaplardan oluşan bir metin çıkıyor.
★
Kendi adıma söylüyorum:
Ben şu ana kadar bu gezilerde Erdoğan’a sormak istediğim her soruyu hiçbir sınırlama olmaksızın sordum, sorabildim.
★
YASAL UYARI: Yalanlara kanmayın, dezenformasyondan uzak durun, her işittiğinize inanmayın, mutlaka kuşku duyun.
Ahmet Hakan’a inanalım mı?
Koca bir genel yayın müdürünün bu iddialı çıkışına ben de inanmak isterim.
Ancak önce basit bir sorum var.
Ahmet Hakan bu gezilerde Erdoğan’a her şeyi sorduğunu söylüyor.
O halde neden kendi gazetesinde veya köşesinde “hangi soruyu sorduğunu ve ne cevap aldığını” yazmıyor?
Ayrıca son gezide “her soruyu sorduysa” bunun içinde mutlaka Bahçeli’nin Apo çıkışı ile ilgili bir soruyu da sormuş olmalı değil mi?
Ama son geziden sonra yayınlanan soru ve cevaplarda bu konu yoktu.
Ahmet Hakan gazeteciliği mi unuttu da böyle bir soru sormadı?
Ve son olarak; ısrarla sorduğum bir şey daha var. Soruları ve cevapları okuyoruz, o halde Ahmet Hakan bize hangi soruyu hangi gazetecinin sorduğunu da açıklar mı?
Ve son not; her yerde kamera çekimi varken uçakta neden sorular sorulurken ve cevaplar verilirken kamera kaydı yapılmıyor ve televizyonlara servis edilmiyor?
DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER
Avrupa’da 5 milyar dolarlık evleri kimler almış olabilir?
Ekonomi gazetesi Dünya’da geçen hafta ilginç bir haber yayınlandı.
Buna göre Türkler Avrupa ülkelerinde 5 milyar dolarlık ev satın almışlar.
Bunların kimi daire kimi de villa hatta daha büyük olanlar bile var.
Avrupa’daki dünyanın sayılı kentlerindeki, tabii başkentler veya gözde kentler, ev fiyatları 300 bin ile 500 bin Euro arasında.
Tabii villa ve malikane fiyatlarında fiyatlar çok değişken ve yüksek.
Bahçeli, korumalı bir villa 1 milyon Euro’dan başlıyor.
Biz her ev başına bir milyon Euro desek karşımıza şöyle bir hesap çıkar;
5 milyar dolar yaklaşım 4 milyar 750 milyon Euro eder.
Demek ki ortalama 1 milyon Euro’dan 4 bin 750 ev satın alınmış demektir.
Aslına bakarsanız bu rakamı 5 binin üzerine çıkarmak gerek çünkü ağırlık 300 ile 500 bir Euroluk evlerdedir.
Demek ki en az 5 bin kişi yurtdışında ev almış.
Peki kim bunlar?
İçlerinde eğitim amaçlı giden öğrenciler olabilir ama onların alacağı evler 100 bin 200 bin Euro arasındadır genellikle.
O zaman bir tahmin yürütelim kimler olabilir diye;
1-Hesap günlerinin hızlıca gelmekte olduğunu bilen AKP’liler. Bunların çok ciddi para da transfer ettikleri ileri sürülüyor.
2-Yurtdışındaki stantlara vize alamayan ihracatçılar.
3-Bütün sermayesini bu ülkede yapan, etliye sütlüye karışmayan, bana dokunmayan yılan bin yaşasın diyen tuzu kurular.
4-Borsadan, Kur Korumalı Mevduat oyunundan çok para kazanan tuzu kurular.
5-Türk pasaportu almış zengin Araplar.
6-Depremden korkan canı tatlı İstanbul zenginleri.
Bana göre ağırlık 1, 3 ve 4 numarada gösterilenlerdir.
ŞAŞIRDIM
50 bin kişinin emekli aylığı kesildi ya ödenen primler?
Bir maliyeci dostumla sohbet ediyorduk hafta sonunda.
Dedi ki “50 bin emeklinin aylığı, fiilen çalışmadıkları halde çalışıyor gibi prim yatırıp emekli oldukları gerekçesiyle kesildi. Haberlerde görmüşsündür. Bu kişilerin emekli aylıkları kesildi. Geriye dönük ödenen aylıklar ve ikramiyeler de faiziyle birlikte tahsil ediliyor.”
Ben de “Çalışmadıkları halde çalışıyormuş gibi yapanların maaşları elbette kesilir, aldıkları maaşlar da geri alınır, bunda ne yanlışlık var?” diye sordum.
Maliyeci dostum “Belki haklısın ama bu kişiler çalışıyor göründükleri dönemde primlerini yatırdılar. Şimdi olay patlayınca bütün aldıkları paralar geri alınıyor, peki ya yatırılan pirimler ne olacak?” diye sordu.
Sonra da kabataslak bir hesap yaptı.
Buna göre emekli aylığı kesilen 50 bin kişi (bugünkü asgari ücrete göre) her ay için yaklaşık 150 milyon TL prim ödedi.
Maaşlar kesiliyor, ödenmiş olan maaşlar geri alınıyor, peki primler kime kalıyor?
Maliyeci dostum son olarak “5510 Sayılı yasanın 89. maddesine göre, yalnızca işçiden kesilen primlerin yasal faiziyle birlikte hak sahibine ödenmesi gerekir. SGK bu paraları ödeyecek mi? Ödeme yapılmayacaksa da bunun yasal dayanağının açıklanması gerekmez mi?” diye sordu.
ÜZÜLDÜM
Ne güzel bir insandı Muazzez İlmiye Çığ
En son 5 yıl önce bir kitap fuarında görmüştüm Muazzez İlmiye Çığ’ı.
Yan yana oturmuştuk kitap imzalarken.
105 yaşındaydı o zaman.
Vücut olarak belki artık zorlanıyordu ama aklı yerindeydi, herkesle sohbet ediyor, mutlaka güzel şeyler söylüyor, fikirlerini kısaca açıklıyordu.
Açıkçası beni tanıyacağını bile düşünmüyordum ama bana “Seni izlemek çok zevkli, televizyonda gördüğümde sonuna kadar büyük keyifle izliyoruz. Her şeyi ne kadar yalın ve güzel anlatıyorsun, bayılıyorum” dediğinde çok mutlu olmuş ve gururlanmıştım.
O müthiş cumhuriyet kadınını 110 yaşında kaybettik.
Elbette böyle bir Atatürkçü aydın insanı kaybetmek çok üzüntü verici ama 110 yıl da dile kolay.
Çok sevdiğim bir söz var; “Herkese yaşama hakkı tanınmıştır ama yaşlanmak büyük bir hediyedir.”
Muazzez İlmeyi Çığ tam 110 yıl yaşadı, yüce yaradan ona hediyelerin en büyüğünü vermişti belki de.
Son günlerini bilmiyorum elbette ama yakınlarından duyduğuma göre bilincini hiç kaybetmediği gibi hâlâ haberleri izleyip yorumlar yapıyormuş.
Ölüm hepimizin başına gelecek.
Keşke hepimize Muazzez İlmiye Çığ gibi mutlu ve “iyi bir şeyler yapmış olmanın” huzuru içinde bir ölüm nasip olsa.
OKURDAN MESAJ
Meşrutiyet dönemi bile daha demokratikti
İktidar hızla çöküş dönemi yaşarken can havli ile bütün düğmelere basarak iktidarda kalma süresini uzatmaya çalışıyor.
Son dönemde keyfi yargı kararları, özgürlüklerin sınırlanması ve baskılar daha da arttı.
Geçen hafta yeni ucube sistemin cumhurbaşkanı seçilen bir kişiyi asla deviremeyeceğini anlatırken Amerika’dan örnek göstermiş ve “bir tek Nixon istifaya mecbur bırakıldı” demiştim.
Bir okurumun mesajı dikkatimi çekti.
“Amerika’ya bakmaya gerek yok, biz padişahı demokratik yoldan indirmiş bir milletiz” diyen okurum bakın ne yazmış;
Merhaba Can Bey, iyi akşamlar.
Çoğu zaman olduğu gibi bugün de Flashhaber TV’deki haber programınızı izledim. Ağzınıza sağlık.
Bu arada cumhurbaşkanının görevden uzaklaştırılmasının imkansızlığını eleştirirken, aklınıza, haklı olarak Nixon örneği geldi.
Halbuki en güzel örnek kendi yakın tarihimizdeydi.
İkinci Meşrutiyet’in 23 Temmuz 1908’de ilanından sonra, aynı yılın Kasım ve Aralık aylarında mebus (milletvekili) seçimleri yapıldı ve 17 Aralık’ta üçüncü Meclis-i Mebusan açıldı.
31 Mart (yeni takvimde 13 Nisan 1909) olaylarından sonra 240 mebus ve 36 Ayan Meclisi üyesinin müşterek kararıyla padişah 27 Nisan 1909’da tahtan indirildi.
Hasılı 1876 Anayasası bugünkünden daha demokratikti.
Sevgiler, saygılar.
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları