CHP bugün yapılacak gizli oturuma katılmamalı
Can Ataklı; AKP’nin cumhurbaşkanı adayını niye hiç merak eden yok?, CHP yasama-yürütme-yargı erkini unuttu...
ANALİZ
CHP yasama-yürütme-yargı erkini unuttu
Yerel seçimden zaferle çıkan CHP’de garip şeyler oluyor.
İlk başlarda çok olumlu karşılanan “yumuşama-gerginliği azaltma- müzakere” atılımı giderek “teslimiyetçi” bir hal almaya başladı.
Bu da AKP iktidarının artık bitmesini isteyen büyük kitlelerde umutsuzluk ve endişe yaratıyor.
CHP genel başkanı bilmediği için mi, yürüttüğü siyasetin çok doğru olduğuna inandığı için mi bilinmez hata üzerine hata yapıyor.
Özel, kendine umut bağlayan kitlelerde “o da mı bir proje” kuşkusu yarattı.
Gözlediğim kadarıyla CHP’ye son seçimde oy vermiş olanlarda ciddi bir gerileme yok ama umutsuzluk hakim oluyor artık ve kararsız seçmenlerde ciddi bir birikim oluşuyor.
Özgür Özel’in ucube cumhurbaşkanlığı hükümet sistemini henüz tam kavrayamamış olduğunu düşünüyorum ben de.
Özel, bunun çarpıcı örneğini Meclisin açılış gününde Erdoğan’ın salona girmesi sırasında gösterdi.
Tüm milletvekillerine partinin hiçbir yetkili organına danışmadan “Cumhurbaşkanı genel kurul salonuna girdiğinde ayağa kalkılacak ama alkışlanmayacak” talimatı gönderdi, hem de cep telefonları üzerinden.
Bu talimata rağmen 60 milletvekili Erdoğan’ın salona girdiğinde yerinde yoktu, 9 milletvekili ayağa kalkmadı.
Bu Özgür Özel için çok ciddi bir uyarı olmalı, partisine hakim olamayan bir genel başkan profili çizmiş oldu.
Özgür Özel, CHP’li olmayan seçmene şirinlik yaparken, “bizim makama saygımız var” dedi.
Ama asıl sorun ayağa kalkıp kalkmamak değil, bu davranışın yanlış olmasında.
Cumhurbaşkanı artık eskisi gibi demokrasiyi oluşturan üçlü saçağının üzerindeki devleti temsil eden bir makam değil.
Seçimle işbaşına gelen, partili, üstelik iktidar partisinin başkanı ve aynı zamanda tüm icra yetkisi de onda.
Yasalar ve saygı gereği geldiğinde ayağa kalkılan cumhurbaşkanı sembolik bir makamı işgal ediyordu.
Oysa şu anda adı cumhurbaşkanı olan makam tüm icranın da başı.
Demokrasi üç ayaklı bir sacayağı üzerinde oturur.
Yasama.
Yürütme.
Yargı.
Demokrasinin bu üç erki birbirinden bağımsızdır, birbirine karşı üstünlüğü yoktur.
Bu durumda cumhurbaşkanı sıfatı taşıyan birinin meclise gelmesi, eskisi gibi törensel olamaz, eski cumhurbaşkanına uygulanan protokol artık bu makama uygulanamaz.
Ancak CHP genel başkanı demokrasinin bu en basit tanımını bile bilmediğini göstermiştir.
Diyelim ki genel başkan bu konudan habersiz, peki partinin diğer yöneticileri, genel başkan danışmanları da mı bu durumun farkında değil?
ÖNERİ
CHP bugün yapılacak gizli oturuma katılmamalı
Tarih 28 temmuz 2024’ü gösteriyordu.
Erdoğan Rize’de şunları söyledi; “Biz nasıl Karabağ’a girdiysek, nasıl Libya’ya girdiysek bunun benzerini aynen onlara da yaparız. Yapmamak için hiçbir şey yok.”
Aradan biraz zaman geçti.
1 Ekim günü Mecliste konuşan Erdoğan bu kez şöyle dedi; “Vadedilmiş topraklar hezeyanıyla hareket eden İsrail yönetiminin, tamamen dini bir fanatizm ile Filistin ve Lübnan’dan sonra gözünü dikeceği yer, açık söylüyorum, bizim vatan topraklarımız olacaktır.”
Bir ay önce İsrail’e girme hayalini dile getiren Erdoğan bir anda İsrail’in saldıracağı noktasına nasıl geldi acaba?
Youtube kanalımda “Bu bir istihbarat mı yoksa tahmin mi?” diye sordum.
Cevap gelmedi tabii ama konuyu ciddiye alanlar bunun Mecliste tartışılmasını istediler.
Üstelik gizli oturum yapılacak bugün.
CHP bu satırları yazdığım ana kadar toplantı ile ilgili bir görüş belirtmemişti.
Ancak şunu söylemeliyim; CHP bu toplantıya eğer bizzat Erdoğan gelip bilgi vermeyecekse kesinlikle katılmamalı.
Çünkü iddianın sahibi Erdoğan.
AKP genel başkanı aynı zamanda icranın da başı.
O halde bu kadar önemli konuda bilgi vermek kendisine düşer.
Parlamentonun da gizli oturumda bu bilgiyi bizzat söyleyenden almalıdır.
Bİ SORALIM BAKALIM
AKP’nin cumhurbaşkanı adayını niye hiç merak eden yok?
Erdoğan’ın yeniden seçildiği 2023 seçimlerinden bu yana muhalefet bundan sonraki seçimde kimin cumhurbaşkanı adayı olacağını tartışıyor.
Tıpkı 2023 seçimlerinden önce olduğu gibi yine iki belediye başkanı üzerinde bir ittifak var.
Anket şirketlerinin beyin yıkar gibi yaptıkları çalışmalardan sonra artık kimsenin aklına bu iki isimden başkası gelmiyor.
Öyle ki bu iki ismin dışında kim aday olursa olsun kazanamayacağına da inanılıyor.
Beyin yıkama budur işte.
Buna karşı kimsenin aklına “AKP adayı kim olacak?” sorusu gelmiyor.
Eğer bir erken seçim olmazsa, seçimler normal zamanında yapılırsa Erdoğan’ın aday olma şansı yok.
Bu durumda asıl tartışmanın AKP
içinde olması gerekmiyor mu?
Öyle ya, Erdoğan aday olamayacağına göre 26 yıllık iktidarın adayı kim olacak, AKP hangi cumhurbaşkanı adayının peşine takılacak?
Kimi muhalifler kendilerince yakıştırma yaparak AKP’nin cumhurbaşkanı adayını tahmin etmeye çalışıyorlar.
AKP’den ise bu konuda “çıt” çıkmıyor.
AKP’liler Erdoğan’ın asla gitmeyeceğine mi inanıyorlar?
CANIMI SIKAN ŞEYLER
Rezilliğin bu kadarı da olmaz
Bir ruh hastası iki genç kızımızı öldürüp sonra da intihar etti biliyorsunuz.
Bu olay kadına şiddet konusunun biraz dışında aslında.
Çünkü intihar eden kişi tipik bir ruh hastası.
Suç işlemeyi adet haline getirmiş, çok sayıda sabıkası olan, çeteleşmiş gençlerden veya psikopatlardan değil.
Tıbbi adını bilmw iyorum elbette bu kişi basbayağı bir ruh hastası, üstelik defalarca tedaviden de geçmiş, ama psikiyatristler nedense “kesinlikle gözetim altında tutulmalı” raporu vermemişler.
Olan ne yazık ki iki masum genç kızımıza oldu.
Adının önünde profesör unvanı olan Ebubekir Sofuoğlu bu olayla ilgili olarak “Eğer bu kızcağız İslam hassasiyeti ile yetiştirilmiş olsaydı kendisine namahrem olan bu katille hiç tanışmayacaktı bile ve şu an hayattaydı. İslami hassasiyetler çiğnenmeye devam ettikçe, tabii ki istemiyorum ama bu acı hadiselerle ne yazık ki karşılaşmaya da devam edeceğiz” dedi.
Saçmalık mı, rezillik mi, ahlaksızlık mı, vicdansızlık mı, ben tanım bulamadım.
Böyle bir ayırım yapılabilir mi?
Velevki bu genç kızlar İslami anlayışla yetişmedi ve öldürüldü, peki Narin kızımız Kuran kursuna gidiyordu, ailesi ve çevresi beş vakit namaz kılan dini bütün insanlardan oluşuyordu, onu nereye koyacağız?
BUNU YAZMAK GEREK
Zamanında laf atanlar bile tutuklanıyormuş
Herkesin dilinde kadına yönelik şiddet var.
Ancak bir önlem alınmadığı gibi konu tartışıldıkça kadına yönelik şiddet ve hatta vahşet olayları daha da artıyor.
Özellikle son günlerde kadına karşı şiddet uygulayanların kabarık sabıka sicilleri olduğunu öğreniyoruz.
Üstelik bu sabıka kayıtlarında kadınlara şiddet başta olmak üzere öldürmeye teşebbüs, yaralama, yol kesme, gasp, uyuşturucu satıcılığı gibi suçlar var.
Buna karşı bunca sabıka kaydına rağmen bu kişiler ellerini kollarını sallayarak gezebiliyorlar.
Nasıl oluyor bu?
Çok basit.
Devlet otoritesi kalmadı, iktidar her alanda kontrolü kaybetti, yargı bağımsızlığını kaybettiği için caydırıcılık da değersizleşti.
Ciddi devletler halkın güvenliğini tehdit eden suçlarla ilgili bazı dönemlerde sert önlemler alırlar.
Böylelikle caydırıcılık ön plana çıkar, bu tür suçlar en aza indirilene kadar da bu devam eder.
Yazıda 1 Eylül 1929 tarihli bir gazete kupürü görüyorsunuz.
Dönemin adalet bakanı yayınladığı bir talimatname ile “laf atanların derhal tutuklanmasını” istemiş.
Şiddet yok, saldırı yok, tecavüz yok.
Ama dönemin devlet otoritesi kadınları korumak için “laf atmayı” bile çok ciddi suç olarak görmüş ve önlem almış.
Günümüzde de geçici de olsa bu tür önlemle alınabilir.
“Şikayete bağlı suç” kavramı geçici olarak askıya alınır ve “yeterli kanıt olması halinde” suçlulara caydırıcı cezalar verilebilir.
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları