loading
close
SON DAKİKALAR

Daha fazla demokrasi diye bir şey yoktur

Can Ataklı
Tarih: 05.06.2024
Köşe: Günlük Yazılar
Kaynak: Can Ataklı - Korkusuz

Can Ataklı; Geldiğimiz nokta bu olunca enflasyonu düşürsen ne olur?

ANALİZ

Geldiğimiz nokta bu olunca enflasyonu düşürsen ne olur?

İngiltere’den ithal maliye bakanı son günlerde çok hareketli.

Sürekli ekonomide “en kötü günlerin atlatıldığını” anlatıyor.

Kendince millete umut dağıtıyor.

Enflasyonda en tepe noktayı görmüşüz, bunan sonra sert düşüşler yaşanacakmış, önce 50’ye sonra 30’a ve ardından 20’li rakamlara düşecekmiş enflasyon.

2026’da ise tek haneli olacakmış.

İnanalım mı?

İnanalım tabii.

Enflasyonun bile bir doyma noktası vardır.

Çıktığı gibi iner de.

Ama bugün yaşadığımız sıradan bir enflasyon değil ki.

Erdoğan’ın durup dururken “Biz Müslümanız, Nas’a uyarız” demesiyle başladı her şey.

Hani bir ara “ekonomi Gezi yüzünden bozuldu, Gezi sonrası dolar arttı” diye palavralar sıkıyorlardı ya, işte o Gezi direnişi başlamada önce dolar 1 lira 90 kuruştu, Gezi’den sonra 2 lira 20 kuruş olmuştu.

Oysa Erdoğan’ın “Faiz sebep enflasyon sonuçtur” teorisinden sonra dolar tam 4 katına çıktı.

Fiyatlar uçtu gitti, şimdi kontrol etmeleri mümkün değil.

Bu durumda siz enflasyonu 0’a bile indirseniz hayatımızda olumlu bir değişim olmayacak.

Çünkü enflasyon sıfırlansa bile fiyatlar aynı kalacak.

Üstelik bu iktidar yüksek enflasyon döneminde bile işçinin, emekçinin, emeklinin hakkını vermemişken bir de üstüne düşük enflasyonda hiç zam yapmayacağı için halimiz daha da perişan olacak.

Yandaş medya günlerdir ekonomi güzellemeleri yapıyor.

Türkiye’ye ilgi artmış, sermaye akımı başlamış, dünyanın önde gelen kuruluşları yarış halindeymiş gelmek için.

Sanıyorlar ki giderek fakirleşen halk bu tür palavraları yutacak.

Yazının yanındaki tabloya iyi bakın.

Bu tablo çok daha geniş olabilirdi ama sanıyorum bu kadarı bile yeter.

200 liralar 2009 yılının son günlerinde piyasaya çıkmıştı. 2010 yılında henüz herkesin elinde yeni 200 liralar yoktu, en büyük para olarak hâlâ 100 liralık banknot kullanılıyordu.

İşte çok değil, bundan 14 yıl önce 100 lira ile neleri alabiliyorduk şimdi neleri alabiliyoruz.

Mehmet Şimşek pembe tablolar çizmek için bu kadar çaba harcayacağına bu millete sadece şu 100 liranın hesabını versin.

O gün de iktidardaydı bugün de iktidarda.

Ama aradaki fark korkunç.

Bu gerçeği görmek ve öncelikle bir özeleştiri yapmak zorundadır Mehmet Şimşek ve AKP iktidarı.

Bu tabloyu dünyada kime gösterirseniz gösterin söyleyeceği ilk şey, “Nasıl yaptınız bunu?” olacaktır.

Sahi nasıl yaptılar?

Biliyoruz da söyleyince sorun oluyor, mahkemelerde süründürmeye kalkıyorlar hemen.

HOŞUMA GİDEN ŞEYLER

Daha fazla demokrasi diye bir şey yoktur

Yandaş medya yazarlarından aldığımız bilgiye göre Erdoğan yakın bir gelecekte büyük bir değişime hazırlanıyormuş.

Ama bu değişim isimlerin değişmesi olarak algılanmamalıymış.

Paradigma değişikliği olacakmış, AKP yeniden yapılanacakmış.

Erdoğan da son günlerde partisine uyarılarda bulunurken aslında hiç uymadığı “hukuk ve demokrasi” kavramlarını ağzından düşürmüyor.

Erdoğan millete “daha fazla demokrasi” vaadinde bulunuyor.

Tam “demokrasinin azı çoğu olur mu? Bunu yazmak gerek” diye düşünürken değerli dostum arkadaşım Fatih Güllapoğlu’nun dün sosyal medya hesabından paylaştığı yazı düştü önüme.

Haydi biraz tembellik yapayım ve bu konuda sözü Fatih Güllapoğlu’na bırakayım;

Şöyle yazmış;

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, “Daha fazla demokrasi” vaadinde bulundu!

1- “Daha fazla demokrasi” diye bir şey yoktur; bu cümle külliyen yanlış ve bana göre aldatmaca kavramdır. Çünkü...

2- Bir ülkede demokrasi ya vardır ya yoktur.

3- Bir ülkenin en yüksek mahkemesi olan Anayasa Mahkemesi kararları uygulanmıyorsa, o ülkede adalet ve hukuk yoktur. “Adalet ve hukukun olmadığı” bir ülkede demokrasiden söz edilemez.

4- Bir ülkede devlet ihaleleri şeffaf, kamuoyuna açık ve tarafsız değilse, o ülkede demokrasiden bahsedilemez.

5- Bir ülkenin devlet televizyonları ve radyoları iktidar partisinin borazanı haline getirilmiş ise o ülkede demokrasiden bahsedilemez.

6- Bir ülkede seçilmiş bir belediye başkanı görevden alındıktan sonra o belediyenin meclisine yeni başkan seçtirilmeyip, yerine devletin valisi kayyum olarak atanıyorsa, seçmenin oyları yok sayılmış olur ve o ülkede demokrasiden bahsedilemez.

7- Bir ülkede muhalif televizyonlar, iktidar partisinin hakim olduğu denetleme kurulları tarafından ağır cezalarla susturulmak isteniyorsa, o ülkede demokrasiden bahsedilemez.

8- Bir ülkenin anayasasında güvence altına alınmış gösteri ve yürüyüş hakları engelleniyorsa, o ülkede demokrasiden bahsedilemez.

9- Bir ülkede, kendi devletini kazıklayan bir bakanın bu eylemi sabit olduğu halde adaletin önüne çıkarılmıyor, yargılama yolları kapatılıyorsa, o ülkede demokrasiden bahsedilemez.

10- Bir ülkenin emeklileri ve çalışanlarının maaşlarının kaderini belirleyecek istatistiklerin merkezi olan kurum, bu istatistikleri hangi ürünlere göre belirlediğini içeren sepeti halktan gizliyorsa, o ülkede demokrasiden bahsedilemez.

En az 10 madde daha sayarım. Ama bu maddeler bile yeterli.

Kısacası bir ülkede demokrasi tüm mekanizmalarıyla işler halde değilse, o ülkede; yok daha fazla demokrasi, yok biraz daha demokrasi, yok gerçek demokrasi gibi kavramlar yok hükmündedir.

ŞAŞIRDIM

Fenerbahçe’de Acun Ilıcalı sorunsalı!

Fenerbahçe’de kongre günü yaklaştıkça karşılıklı atışmalar da şiddetleniyor.

Ali Koç’un listesinde yer alan başarılı televizyoncu Acun Ilıcalı da bu tartışmanın tam ortasında kaldı.

Ilıcalı, yeni teknik direktör Jose Mourinho üzerinden Aziz Yıldırım’a suçlayıcı ifadeler yöneltince eski başkan da açtı ağzını yumdu gözünü.

“Acun, kaşınıyor. Kaşınmasın” diyen Aziz Yıldırım, Mourinho ile Londra’da değil Roma’da görüştüğünü söyleyerek “Gerizekalı Acun. 2016 ya da 2017 yılında basketbol takımımız Beşiktaş’ı yenerek şampiyon olmuştu. O şampiyonluk eğlencesinde Acun da vardı. İki tane Dominik varmış. İşte bu Dominik’te Fetöcülere pasaport ve oturma izni veriyormuş dediler. Kendisiyle konuştum ve yapma dedim. Yapmıyorum, etmiyorum dedi ama yapıyormuş. Öğrendik sonradan. Ayrıca Acun’un oraya kalkan özel uçakları da takip etsinler başka bir şey demiyorum” dedi.

Yıldırım, Acun Ilıcalı’nın Adnan Hoca ile de ilişkili olduğunu ileri sürerek “Adnan Oktar’a sadece 1 sene gittim diyor ama 9 sene gitmiş. Hakkında yazılan 3 bin 500 sayfalık fezlekeyi okudum” diye konuştu.

Acun Ilıcalı eski başkana cevap verirken “Ayıp ediyor” demiş ama özellikle şu FETÖ’cülere pasaport konusu başını çok ağrıtır gibi geliyor bana.

OKURDAN MESAJ

Bir okurumun Ölüdeniz izlenimleri

İzmirli sürekli okurlarımdan biri Ölüdeniz’de bir hafta tatil yapmış.

İzlenimlerini de bana aktarmış.

Sizle de paylaşmak istedim;

Can Bey merhaba,

Bir haftadır Ölüdeniz’de tatildeyim. Bu yıl buralar çok değişmiş. Sanki yabancı bir ülke olmuş, sadece çalışanlar Türk. Etiketler çoğunlukla Euro olmuş, TL’yi takan yok.

Bir de Avrupa’da yaşayıp AKP’ye oy yağdıran sonra da buraya gelip keyfi sefa süren Türkler var, giyim kuşamlarından, konuşmalarından AKP’li olduklarını şıp diye anlıyorsunuz zaten. Hayat onlara güzel.

Otellerde ve kafelerde gece yarılarına kadar yüksek sesli müzik açılıyor, acayip gürültü var, yetkililerin bu olaya acilen el atması lazım.

Belediyenin çöp kamyonu gece yarısından sonra 2.30’da gelip çöp topluyor ve oldukça gürültü çıkarıyor. Yetkililere duyurulur.

Paraşütle atlamak çok pahalı olmuş, eskiden gökyüzünde çokça görülürlerdi ama şimdi sayıları azalmış.

İngiliz anne baba ve 2 küçük çocuğu paraşütle yere inerlerken anneye sordum, “Size pahalı gelmiyor mu?” diye. “Biraz artmışmış ama zorlayacak düzeyde değilmiş” pes...

Şezlonglar, turlar kat kat artmış... Yaya olarak dünyaca ünlü Kumburnu’na girenlerden bile 50 TL alıyor AKP’li işletmeler.

Uzun lafın kısası: Herkes Ay’a çıkarken ileri hep ileri giderken, AKP ülkeyi Ruanda seviyesine indirmiş.

KOMİK

Köfteci Yusuf olayı da nereden çıktı?

Sosyal medya hesaplarımda gezinirken Twitter’da açılan hashtag dikkatimi çekti.

“Köfteci Yusuf” başlığını taşıyordu bu hashtag.

Yıllar önce benim de gitmişliğim vardı bu köfteciye.

Merak ettim “Ne alaka Köfteci Yusuf?” diye.

Meğer Köfteci Yusuf’ta hâlâ Coca Cola satılıyormuş.

Üstelik köfte siparişi verenlere bu meşrubat bedava veriliyormuş.

Nereden çıktıysa Coca Cola İsrail’in sanılıyor ya, sözde boykot edenler Köfteci Yusuf’a çok bozulmuşlar.

Nasıl bir linç kampanyası, anlatamam.

Neymiş, bu köfteci Coca Cola satmaması için defalarca uyarılmış ama Köfteci Yusuf bunu hâlâ dinlemiyormuş, falan filan.

Küfür kâfir gırla.

Yahu iyi hoş da Coca Cola’nın satılmadığı köfteci, kebapçı, lokanta, cafe var mı?

Bu ürünü satan bir tek Köfteci Yusuf mu?

Anladığım kadarıyla bir el bu köfteciyi batırmak için harekete geçmiş ve boykot yaptığını sananları tahrik etmiş.

Sosyal medya lincinin nerelere geldiğine bakar mısınız?

NOT: Köfteci Yusuf’un iktidara çok yakın olduğu da söyleniyor. Ama beni ilgilendirmez, burada konu başlatılan iğrenç bir linç kampanyasıdır.

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları