loading
close
SON DAKİKALAR

Erdoğan Azerbaycan ile de arasını bozuyor

Can Ataklı
Tarih: 20.08.2024
Köşe: Günlük Yazılar
Kaynak: Can Ataklı - Korkusuz

Can Ataklı; Irak’tan ucuz “çırak” ithali mi?

MERAK ETTİĞİM ŞEYLER

Irak’tan ucuz “çırak” ithali mi?

Bazen kendi kendime soruyorum.

Diyorum ki “Sen mi tuhafsın yoksa başkaları mı?”

Niye böyle düşünüyorum.

Bazı konularda anında hassasiyet gösteriyorum, başkalarının da aynı duygu ve düşünceler içinde olacağını sanıyorum, bir olayı önemsiyorum, kamuoyuna anlatmaya çalışıyorum ama bir bakıyorum ki benden başka kimsenin ilgisini çekmemiş o konu.

Size cuma günü yayınlanan bir haberin spotunu yazıyorum;

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Türkiye ve Irak arasında askeri ve güvenlik iş birliğiyle terörle mücadeleye dair mutabakat imzalandığını açıkladı: “15 yaş altı ve 50 yaş üstü Iraklı kardeşlerimiz için vize serbestisi uygulamasını da 1 Eylül itibarıyla başlatma konusunda bugün karar aldık.”

O akşam Flashhaber’de ana haberleri sunarken bu haberi okuduktan sonra kısa bir yorum yaptım ve “15 yaş altı çocukların vizesiz gelmesinin ne önemi var, yoksa bunlar başka bir hesap peşinde mi” dedim.

Cumartesi, pazar, pazartesi medyaya baktım tek kelime haber yok.

Bütün haber siteleri, gazeteler, televizyonlar yukarıda spotunu verdiğim haberi kesip kopyalayıp kullanmışlar ne bir tepki, ne bir soru ne de merak.

“Acaba ben mi haberi anlamadım ya da yanlış düşünüyorum?”

Buna rağmen dışişleri bakanına sormak istiyorum;

15 yaş altındaki çocuklar ister vizeli ister vizesiz kendi başlarına Türkiye’ye gelebilir mi? Turist olarak belki aileleriyle gelirler ama onlara vize uygulanmaması bir kolaylık değil, anne babaları için vize gerekecek zaten. O halde asıl amaçlanan nedir?

Irakla yapılan anlaşmaya göre 50 yaş üstü olanlardan da vize istenmeyecek.

Sanıyorum işin rengi biraz anlaşılıyor.

10-15 çocuk başlarında 50 yaş üstü bir büyükle Türkiye’ye sorunsuz ve yasal biçimde girebilir bu durumda.

Peki ne yapar bu çocuklar Türkiye’de?

Sanıyorum imalat sektöründe “ucuz çırak” olarak çalıştırılacak bu çocuklar.

Yani Irak’tan yasal biçimde, bir göç gibi görünmeyen çok sayıda çocuğu bu yolla Türkiye’ye getirilebilir.

Üç yıl sonra bu çocuklar 18 yaşına gelmiş olur, çıraklıktan kalifiye işçi durumuna geçerler, vatandaş da olurlar, o zaman ailelerini getirme şansı bulurlar.

50 yaş üstüne vizesiz geçiş kararı da bu çocukların sağ salim Türkiye’ye getirilmesi için alındı galiba.

Aynı kişiler çocukları bırakıp ertesi gün ülkelerine dönüp yeni kafilelerle tekrar gelebilirler.

Sonuç olarak sınır ihlalleri ile ülkemizi adeta işgal eden yabancılara bir de bu yolla çocuk yaşında, rahatlıkla eğilip bükülebilecek büyük bir nüfus taşınmış olur, bunlar ileriki yıllarda iktidarın oy tabanı haline bile gelir.

Diyorum ya, ben mi yanlış düşünüyorum yoksa herkes uykuya mı daldı.

Muhalefet keşke dışişleri bakanına bu kararın mantığını sorsa da biz de öğrensek.

Gerçi öğrenmek isteyen var mı onu da bilmiyorum ya, neyse.

YENİ ÖĞRENDİM

Grönland’a Türkler vizesiz giremiyormuş

Herkesin tanıdığı ve sevdiği, bir deprem olduğunda ilk başvurulan isimlerden olan Övgün Ahmet Ercan, sıcaktan bunaldığımız yaz aylarında hava sıcaklığının eksi 20’lerde olduğu Kuzey Kutbu’na doğru bir yolculuğa çıkmış.

Ercan bindikleri gemiden gönderdiği mesajda yüreğini parçalayan bir gerçeği anlatmış.

Ben de Övgün Ahmet Ercan’ın mesajından öğrendim, meğer bütün Avrupa ülkelerinde geçerli olan Schengen vizesi Grönland’da geçerli değilmiş.

Grönland dediğiniz yer koca bir ada, neredeyse tamamı buzullarla kaplı, gemilerin uğradığı liman küçük bir köy ve sadece 300 kişi yaşıyor.

Ercan’ın bindiği gemide ise 3 bin 200 yolcu ve bin 200 mürettebat varmış.

Yani gemi boşaldığında yolcu nüfusu Grönland nüfusunu geçiyor.

Ama gemide 18 Türk vatandaşı ne yazık ki bu buzlarla kaplı köye inemiyormuş çünkü Grönland Türkiye’den vize istiyor.

Ercan hayli uzun mesajının bir bölümünde duygularını şöyle anlatmış;

“O 18 kişi Türk ve bunlar Türkiye’nin seçkin mühendisleri iş adamları. Terörist ya da sığınmacı değil, Türkiye’nin kaymak takımı. Ancak Danimarka adası olan Grönland seçkin Türkleri almıyor. Türkiye Cumhuriyeti dünyada en sayılmayacak ülke konumuna düşmüş. Üzülmeyecek gibi değil Türkiye’yi yöneten siyasetçiler laylaylom, meclis laylaylom.”

Ve mesajında şu cümleye yer vermiş ünlü bilim insanımız Ahmet Övgün Ercan;

“Türkiye’yi, Atatürk Türkiye’sini, cumhuriyetimizi bu duruma sokan Türkiye’nin sözde yöneticileri güzel gün yüzü görmesinler. Yazıklar olsun, yazıklar olsun 10.000 defa yazıklar olsun.”

CANIMI SIKAN ŞEYLER

Erdoğan Azerbaycan ile de arasını bozuyor

Şu sıralar İsrail’in zulmü, Filistin, Hamas dışında fazla bir şey konuşulmuyor dış politika alanında ama Türkiye’nin yakın dostları ile bile arası giderek bozuluyor.

Erdoğan Libya ve Azerbaycan’a yapılan askeri yardımları kastederek “Nasıl Libya’ya, Karabağ’a girdiysek, İsrail’e de gireriz” demişti ansızın.

Medyamız bu sözleri daha çok İsrail’e söylenen ağır sözler olarak ele aldı, Libya ve Azerbaycan konusuna giren fazla olmadı.

Bu sözler üzerine ben hem konuşmuş hem yazmıştım, “Azerbaycan ve Libya’da askerimiz çatışmaya girmedi benim bildiğim, lojistik destek verilmişti” demiştim.

Bir YouTube konuşmamda ise “teyit edilmemiş bir bilgi ama Aliyev’in bu sözlere canının sıkıldığını” duyduğumu anlatmıştım.

Aliyev’in bu can sıkıntısı sonunda resmiyet kazandı.

Azerbaycan’da devletin sesi olarak bilinen “Resmi” adlı gazetede Erdoğan’ın bu sözlerinin büyük tepki yarattığı yazıldı.

Yazıda Erdoğan’ın sözlerine, “Aldığımız her merminin, her mühimmatın, her teçhizatın parasını ödedik” ifadeleriyle tepki gösterildi...

Gazete Aliyev’in “Karabağ’daki zaferin sadece şanlı Azerbaycan ordusu, yiğit askeri ve kahraman halkına” ait olduğu sözleri de altı çizilerek “Karabağ zaferinde Türkiye’nin sorumluluğu yoktur” denildi.

KOMİK

Ne satrancı tavla bile oynamıyoruz sadece zar atıyoruz

Geçenlerde Beylerbeyi’nde Rahim’in kahvesinde sohbet ediyoruz.

Laf döndü dolaştı İsrail, Hamas, Mahmud Abbas’ın Meclis konuşması, Irak, Suriye, Esad ilişkilerine geldi.

Yaptığı iş nedeniyle sıklıkla yurtdışına da giden bir iş insanı dostumuz “Can Bey ekranda hep Türkiye’nin dışarıda itibarı kalmadığını söylüyor ya, sonuna kadar haklı, bunu yurtdışında görüyorsunuz gözlerinizle, hele Arap dünyasında adımız bile yok” dedi.

Bu sözleri onaylayan bir başka dostumuz “Elalem satranç oynuyor, bizimkiler farkında bile değil, sadece seyrediyorlar bir de bol bol hava atıyorlar” diye söze girdi.

Bir başka dostumuz da “Bizimkilerin satranç oynaması mümkün mü, onlar sadece tavladan anlar” dedi.

Sohbete katılanlar belli ki benim de yorumumu merak etmişlerdi ki, esprileriyle sevilen bir başka dostumuz atıldı “Yahu” dedi, “Tavla oynamalarına bile razıyız ama bizimkiler tavla bile oynamıyor, sadece zar atıyor, tutarsa ne ala, ama genellikle o da tutmuyor.”

Hep birlikte kahkahayı bastık.

Sonra sustuk, birbirimize baktık, “Gülüyoruz ama” dedim ve ekledim “Aslında durumun ne kadar faciaya gittiğini aklı başında herkes görüyor, aslında gülünecek halimiz yok.”

O sırada bir gemi geçiyordu önümüzden, bir dostumuz, kaptan olan arkadaşımıza “Bu gemi yüklü mü boş mu?” diye sorunca sohbet başka alana kaydı.

BUNU YAZMAK GEREK

İmamoğlu’nun “ahmak” davasında son durum

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’na tuhaf bir iddianame ile 2 yıl 7 ay 15 gün hapis cezası verilmesinin üzerinden bir yılı aşkın süre geçmesine rağmen istinaf mahkemesi hâlâ bir karar veremedi.

Mahkumiyet onanırsa dava Yargıtay’a gidecek, oradan da geçmesi halinde İmamoğlu siyasi yasaklı olacak. Bu konu iktidarın olduğu kadar nedense CHP’lilerin de gündeminde.

Saray yazarları ısrarla “Ayağını denk al, bu ceza ile her şeyini kaybedersin” mesajını verirken CHP’lilerin de bir bölümü mahkumiyet kararı çıkması halinde olacaklardan endişe ediyor.

İmamoğlu’nun basın danışmanı Murat Ongun geçen hafta davanın seyri ile ilgili bir bilgi notu gönderdi medyaya.

Şu an hangi aşamada olunduğunu merak edenler için bu mesajı paylaşmak istiyorum;

- İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, 3 ayrı bilirkişi raporuna rağmen sanki YSK üyelerine hakaret etmiş gibi gösterildi.

- YSK üyelerinden 4’ü, İmamoğlu’nun sözlerinin “mağduru” olmadıklarını mahkemeye bildirdi. Diğer üyeler, tebligata rağmen davaya hiç katılmadı.

- Dava süreci başladı, bir süre sonra Ekrem İmamoğlu’nun yargılandığı Yerel Mahkeme’nin hakimi değiştirildi.

- HSK, mahkeme hakimi ile ilgili “İmamoğlu’na ceza verilmesi için tehdit edildim” iddialarını araştırmadı. Teamüllere aykırı olarak Samsun’a sürülen hakim yerine, yeni hakim atandı.

- Yeni hakim yargılamayı hızlıca bitirdi ve hapis cezası ile siyasi yasak kararı aldı. Acele alınan kararda istenen hapis cezasının süresi yanlışlıkla fazla yazıldı. Hapis cezası 2 yıl 7 ay 15 gün olarak düzeltildi. Karar, İstinaf Mahkemesi’ne gönderildi.

- Dosya İstinaf Mahkemesi’nde incelenme sırası beklerken, İstinaf Mahkemesi heyeti de değiştirildi.

“Ahmak Davası’nın” gerçek özeti budur.

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları