Kadın çarşaflı olmasa kin ve düşmanlık tanımı iddianameye girecek miydi?
Can Ataklı; Hazırlanan iddianamede, dükkan sahibinin çalışmakta olduğu iş yeri önünde alışveriş anlaşmazlığı nedeniyle tartışma yaşadığı siyah çarşaf giyimli kadına karşı ‘ver 50 liramı da ver lan Allah’ını kitabını ha’ şeklinde beyanda bulundu.
ANALİZ
Bu güzel bir fotoğraf değil
Yer Türkiye Büyük Millet Meclisi.
23 Nisan törenleri kapsamında Meclis başkanı Numan Kurtulmuş bir resepsiyon veriyor.
Resepsiyona AKP Genel Başkanı da geliyor.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel de davette yer almış.
İki genel başkan resepsiyonda karşılaşıyor, el sıkışıyorlar.
Ardından her nasıl oluyorsa, geleneksel olarak hep ayakta yapılan resepsiyonda parti temsilcileri “çay içmeye” davet ediliyor.
Başta CHP Genel Başkanı olmak üzere parti temsilcileri bu daveti kabul edip oturmalı alana geçiyorlar.
Ancak oturma düzeni cumhurbaşkanı protokolüne göre ayarlanmış.
Başta altın varaklı tek kişilik bir koltuk, yanında ise normalde üçer kişinin oturabileceği iki kanepe, ortada bir sehpa duruyor.
Erdoğan’ın işaret ettiği kişiler üçer kişilik kanepelere sıkış tepiş beşer kişi olarak oturuyorlar.
Diğer konuklar ise kanepenin arkasında ayakta bekliyor.
Çay ve kurabiye servisi yapılmış, bir sohbet havası doğmuş.
Medyanın önemli bir bölümünde ve sosyal medyada çoğunlukla “güzel bir fotoğraf” olarak tanımlanmış bu görüntü.
“Buzlar eriyor” “İşte özlediğimiz manzara” türü başlıklar da atılmış.
Oysa “güzel bir fotoğraf” değil bu.
Baş köşeye oturmuş Erdoğan maiyetiyle sohbet eder gibi bir görüntü bu.
Erdoğan çok uzun yıllardır hiç böyle poz vermemişti.
Ana muhalefet liderinden ve diğer muhalif partilerin genel başkanlarından hep uzak durmuştu.
Muhalefetle görüşmek, hiç değilse ana muhalefet partisi liderine önemli konularda bilgi vermek hiçbir zaman aklın gelmemişti.
Erdoğan’a göre muhalefet kendi dengi değil çünkü.
Ülkeyi kendisi yönetiyor ve kimseden akıl almaya ihtiyacı yok.
Erdoğan kendisi dışındaki herkese hep tepeden baktı, kibirli bir duruş sergiledi.
Aslına bakarsanız bu fotoğrafta da kibir ifadesi açıkça görünüyor.
Ancak belli ki Özel’in “Erdoğan’dan randevu isteyeceğim” sözleri Erdoğan’ı köşeye sıkıştırmış.
Daha önce muhalefet hiç kazanmadığı için kendini hep haklı gören Erdoğan bu kez muhtemelen hızla yaklaşan iktidarın sonunu görüyor artık.
Ama yine de “Sen kimsin, sana mı soracağız?” tavrından da tam vaz geçememiş.
Açık söyleyeyim, Özgür Özel’in bu karede yer almasından pek hoşlanmadım.
2002’den bu yana ilk kez AKP’yi ikinci sıraya itmiş, Türkiye’nin yerel seçim haritasını değiştirmiş bir genel başkan, ülkeyi “tek adam” olarak yöneten kişiyle ilk temasını sıkış tepiş bir kanepede oturarak yapmamalı.
Erdoğan ve ekibi belli ki kamuoyunda da heyecan uyandıran “görüşme” olayını küçülmek için böyle bir operasyon yapmış.
Önümüzdeki günlerde “kibirden arınmış” gerçek bir görüşme olacak mı tam bilmiyoruz, çünkü gündemi Erdoğan belirlemeye çalışacak ve yeni anayasa dayatması yapmak isteyecektir.
Özgür Özel ve ekibinin çok hazırlıklı olması ve bu görüşmeyi kendi belirleyecekleri bir gündemle ve asla “ölene kadar sır kalması” kaydıyla yapmamalıdır.
HOŞUMA GİDEN ŞEYLER
Üsküdar Belediye başkanının ilk icraatı yüzleri güldürdü
AKP Genel Başkanı Erdoğan’ın da evinin olduğu Üsküdar ilçesi uzun yıllar sonra CHP’ye geçti biliyorsunuz.
Büyükşehir belediyesinde başarılı işlere imza atan Sinem Dedetaş AKP’nin 30 yıllık saltanatına son verdi.
Yeni belediye başkanının ilk icraatı Üsküdarlıların yüzünü güldürdü.
AKP’li belediyenin rant hırsı ile yok etmeye çalıştığı Validebağ Korusu koruma altına alındı.
Artık buradaki ağaçların kesilmesi, yerine beton blokların yükselmesinin önüne geçilmiş oldu.
Bu yeni belediye başkanı Sinem Dedetaş’ın olduğu kadar çevre halkının da zaferidir.
AKP’li belediye Validebağ’ı ele geçirmek için çok çabaladı.
Arkasına polisi de alan AKP’li belediye Validebağ korusunu korumak isteyen çevre halkının üzerine gaz sıktırdı, coplattı, yerlerde sürükletti.
Ancak her şeye rağmen istediğine ulaşamadı.
Eğer bu seçimi kazanmış olsaydı Validebağ Korusu da tarihe karışacak AKP’liler için yeni zenginlik kaynağı olacaktı.
Tebrikler Sinem Dedetaş.
MERAK ETTİĞİM ŞEYLER
Kadın çarşaflı olmasa kin ve düşmanlık tanımı iddianameye girecek miydi?
Bir hafta kadar önce medyaya da yansıyan bir tartışma yaşandı.
Bir esnaf dükkanında alışveriş yapan bir kadınla önce ağız dalaşına girdi sonra iş fiziki kavgaya dönüştü.
Dükkandan taşan ve kapı önünde de devam eden kavga sırasında dükkan sahibi kadına vurdu sonra yere düşen kadını tartakladı.
Kavga araya girenler tarafından sonlandırıldı, polis geldi, taraflar birbirlerinden şikayetçi oldu.
Dükkan sahibi gözaltına alındı, sonra mahkemeye sevk edildi.
Buraya kadar olanlar benzerini her gün gördüğümüz şeyler.
Tabii kavganın taraflarından birinin kadın olması son derece rahatsız edici, adamın kadına vurmasının affı yok.
Ancak dün bu olayla ilgili iddianameyi gördüm.
Hazırlanan iddianamede, dükkan sahibinin çalışmakta olduğu iş yeri önünde alışveriş anlaşmazlığı nedeniyle tartışma yaşadığı siyah çarşaf giyimli kadına karşı ‘ver 50 liramı da ver lan Allah’ını kitabını ha’ şeklinde beyanda bulunduğu, şüphelinin sosyal medya gündemine de yansıyacak şekilde birçok vatandaşın bulunduğu ortamda ve alışveriş işlemlerinin yoğun olduğu gündüz vaktinde kamu güvenliği açısından açık ve yakın bir tehlikenin ortaya çıkmasına neden olduğu belirtiliyor.
Bu nedenle kişi hakkında her türlü aşağılamayı ve dışlamayı bulunduran kin ve düşmanlığa sevk edici tutum ve davranışında bulunduğu suçlaması yapılmış.
İddianamede kadına şiddet yok.
Bugüne kadar hiçbir basit sokak kavgasında “halkı kin ve düşmanlığa sevk” gerekçesi görmemişim.
Şimdi çok merak ediyorum; şiddete uğrayan kadın çarşaflı değil de başı açık bir kadın olsaydı savcı aynı gerekçeyi ileri sürerek dava açar mıydı?
CANIMI SIKAN ŞEYLER
Sanki İznik Gölü’nü tamamen öldürmeye karar verdiler
İznik Osmanlı İmparatorluğu’nun kurulduğu yer.
Osmanlı boşuna yerleşmemiş bu topraklara elbette.
Bir doğa harikası İznik Gölü, bastonu diksen ağaç olacak bir toprağı ve sağlık veren bir havası var.
Ancak İznik ve çevresi insan eliyle öldürülüyor.
Bölgeye İstanbul’a yakınlığı ve ulaşım kolaylığı nedeniyle birçok sanayi tesisi kuruldu yıllar içinde.
Başta Cargill olmak üzere gübre fabrikaları hem çevreyi hem gölü kirletiyor.
Şimdi bu yetmiyormuş gibi bir de Hektaş isimli firmaya yeni bir kimyevi gübre fabrikası kurması için izin verilmiş.
Bölge halkı “artık yeter” diye haykırıyor ama sesini fazla duyuramıyor.
Dün Darkalı Doğa ve Çevre Gönüllüleri Platformu’nun kurucularından bir dostumla konuştum.
Bölge halkı adına taleplerini şöyle dile getirdi;
“İznik Gölü’ne, sulak ve karasal alandaki yaşamsal ekolojik dengeye, 3. Derece sit alanı ilan edilen alanlara, tarihi ve kültürel mirasımıza, temiz havaya sahip çıkmak, tehlikeli atık depolama alanlarına, yıkıma, tahribata, toz ve gaz emisyonuna, zehirli atık üretimi ile yaratılacak geri dönülmez harabiyete, yoğunlaşmış trafiğe karşı durmak ve İznik Gölü’nün Cumhurbaşkanlığı Özel Koruma Alanı ilan edilmesini istiyoruz.”
Bİ SORALIM BAKALIM
Bugün yine faiz karar günü Erdoğan hâlâ konuşmadı
Türkiye ekonomisi bugünkü korkunç durumuna geldiyse bunun bir numaralı sorumlusu elbette “faiz sebep enflasyon sonuçtur” dayatması yapan AKP genel başkanıdır.
Erdoğan seçimlerden kısa bir süre önce “Ben bu görevde olduğum sürece faizler asla artmayacak” demişti.
Ancak seçimler biter bitmez faizler yükseltilmeye başlandı.
Yüzde 8’e kadar emirle indirilen faizler yüzde 50’ye çıkarıldı tekrar.
Bugün Merkez Bankası para politikası kurulu yeni faiz oranını açıklamak için toplanıyor.
Piyasa beklentileri faizin artırılmayacağı yönünde ama yine de bir sürpriz karar çıkabilir, çünkü enflasyonda henüz bir gerileme yok.
Ama benim merakım devam ediyor.
Erdoğan faizlerin yükseltilmesi konusunda hiç konuşmuyor.
Neden?
Artık kontrol mu kendisinde değil yoksa faizleri “dini nedenlerle düşürdüğünü” söylediği halka söyleyecek söz mü bulamıyor?
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları