Torun dedeye söylemiş ama dede TRT’yi uyarmamış
Can Ataklı; Bir de not: Fransa, açılışa davet edilenler arasında Erdoğan’ın olmadığını açıkladı. Acaba birileri Macron adını kullanıp Erdoğan’ı mı kandırdı yoksa?
ANALİZ
Amaç İran’ı İsrail’e saldırtmak
Hamas örgütünün siyasi lideri Haniye’nin Tahran’da uğradığı suikast sonucu öldürülmesi Ortadoğu’da bütün dengeleri değiştirecektir.
Tam da Erdoğan’ın “Libya’ya, Karabağ’a nasıl girdiysek İsrail’e gireriz” sözlerinin arkasından gelen suikast Türkiye’yi de sıkıntıya sokacaktır.
Tabii asıl konu bundan sonra ne olacağıdır.
Batı şu ana kadar sessizdi.
Amerika bir yorum yapmadı, “Haberimiz var” dedi.
Müslüman ülkelerin çoğundan çok sert tepki gelmedi.
En sert tepki ve öfke Türkiye’den.
Öldürülmesinden sonra AKP’den yapılan açılamaya göre Haniye ağustos ayında Meclis’in olağanüstü toplantısında bir konuşma yapacakmış meğer.
Yani yakınlık bu derece. Cenazesi kaldırılırken ulusal yas ilan edilmesinin bile düşünüldüğü söyleniyor.
Gelelim ana konumuza.
Haniye suikastını İsrail mi yaptı?
Doğal şüpheli elbette İsrail.
Eğer gerçekten İsrail yaptıysa bu tüm dünyaya verilmiş bir gözdağıdır.
Haniye Tahran’da öldürüldü.
Tahran Hazar Denizi’ne yakın, ancak ülkenin komşularına uzak bir konumda.
Buraya nokta atışı yapmak, hiçbir engele takılmamak çok büyük bir beceri ve teknoloji gerektirir.
Ama daha önemlisi İsrail tüm dünyaya “Düşmanımızı istediğimiz an nerede olursa olsun vururuz” demiş oluyor.
Bu durumda hiç kimse güvende değil demektir.
Çünkü Haniye İran’da çok sayıda yabancı konuğun bulunduğu ve güvenliğin en üst düzeyde olduğu bir sırada vuruldu.
Olaya bir de İran açısından bakalım.
Bu ülke bu cinayetle kağıttan bir kaplan görünümü sergilemiş oluyor.
İran güvenliğin en üst düzeyde olduğu sırada bile bir konuğunu korumaktan aciz duruma düştü.
İran yönetiminin bu ağır aşağılanmanın altından kalkması çok güçtür.
Ancak bir de üçüncü olasılık var.
Suikasttan sonra İran tarafından yapılan açıklamalarda “çok ağır bir intikamdan” söz ediliyor.
İran’ın İsrail’de ya da bir başka ülkede operasyon yapma kabiliyeti yok.
Ama İsrail’e saldırma ihtimali çok güçlüdür.
Hele zaten Lübnan’da İsrail’in İran’a bağlı Hizbullah’a yönelik operasyonlara başlaması ile bu konu tehlikeli hale gelmişti. Haniye suikasti İran’ın saldırma olasılığını daha da yükseltmektedir.
Nitekim Amerika henüz Haniye öldürülmeden çok kısa bir süre önce “İsrail’e yapılacak bir saldırıda bütün gücümüzle bu ülkenin arkasında olacağız” açıklaması yapmıştı.
Demek ki Amerika artık İsrail’e yönelik bir saldırıdan emin.
Sonuç olarak Haniye’yi öldürmek elbette Hamas’a çok büyük bir darbedir ama bunun karşılığının olmayacağını düşünmek de safdillik olur.
O halde ister İsrail yapmış olsun ister araya başka istihbarat örgütleri girmiş olsun, temel amacın İran’ı İsrail’e saldırtmak olduğu gerçeğini göz ardı edemeyiz.
Burada sorun İran’ın sanıldığı gibi İsrail’e saldıracak güçte olup olmadığıdır.
Şu anda çok sert açıklamalar yapılabilir, intikam yeminleri edilebilir, ama hayatın gerçeği böyle değil.
BUNU YAZMAK GEREK
Namık Tan o kadar da haksız değilmiş
Son günlerde sadece iktidar kanadında değil CHP’de de milletvekili Namık Tan’a yönelik ağır eleştiriler var.
Namık Tan’ın bir metafor olarak kullandığı “mavi vatan masalı” sözünü dillerine dolaşanlar Tan’a verdikçe veriştiriyorlar.
Tan aslında “mavi vatan bir masaldır” demedi “mavi vatan masalı anlatarak milleti kandırıyorlar” anlamında söyledi.
Tıpkı sıkışınca vatan millet diyenlere yönelik söylenen “hamaset edebiyatı yapıyor” denmesi gibi yani.
CHP’liler Namık Tan’la ilgili bir “bilgi notu” paylaşıyor son günlerde sosyal medya üzerinden.
“Namık Tan’ı tanıyalım” başlığı ile maddeler halinde yazılmış yazıda Tan’ın Tel aviv ve Washington büyükelçiliğine Erdoğan döneminde getirildiği, FETÖ ile bağlantısı olduğu, CHP’de komiser gibi çalıştığı söyleniyor.
Ancak yermek için yazılmış birkaç cümle ilgimi çekti.
Örneğin “ABD ile ilişkilerimiz bozulur diyerek S-400 alınmasını eleştirdi” denmiş.
İyi de bozulmadı mı, ayrıca o S-400’ler şimdi depoda durmuyor mu?
Yine “Irak ve Suriye tezkerelerine karşı çıktı” denilmiş.
Sonuç ortada değil mi? Hiçbir kazancımız olmadığı gibi kendimizi Ortadoğu bataklığında bulmadık mı?
Bir başka cümlede “HDP’yi övdü, Demirtaş’ın serbest bırakılmasını istedi” deniyor.
HDP’yi övmek subjektif bir söylemdir ama Demirtaş’ın hâlâ hapiste tutulması hangi gerçek demokratı rahatsız etmiyor ki?
Yine “İsveç’in NATO üyeliğinin geciktirilmemesi çağrısı yaptı” denmiş.
Geciktirdiler de ne oldu, Namık Tan’ın bu konudaki yanlışı nedir? Erdoğan bir telefon üzerine İsveç’e onay vermedi mi?
Bİ SORALIM BAKALIM
Şu TOGG’un sahibi kim söylesenize Allah aşkına
Seçim propagandasında hayli kullanılmıştı; “Türkiye’nin ilk yerli otomobili” diye tanıtılan TOGG.
Ara sıra TOGG ile ilgili yazdığımda hemen bir trol ordusu saldırıya geçiyor.
Neymiş Erdoğan bir imkansızı başarmış; Türkiye artık kendi otomobilini de yapıyormuş, bunu çekemediğim için kötülüyormuşum.
Saçma sapan şeyler tabii.
Ama gerçekten çok merak ediyorum şu “asrın eseri” gibi sunulan TOGG’un bir sahibi var mı?
Her ne kadar dört mü beş mi babayiğit diye ortaya bazı iş insanlarını çıkardılar ama onlar gerçekten TOGG’un sahibi mi?
Bakın en son Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mehmet Fatih Kacır çıktı yandaş medya kanallarından birine ve büyük müjde verdi.
Dedi ki: “TOGG ile hayal denileni başardık. TOGG’u üretim sürecinde karalama çalışmaları hep sürdü. Elektrikli araçlar konusunda daha fazlasını yapmalıyız. 5 milyar dolarlık bir kaynakla Türkiye’de elektrikli araç üretim kapasitesini yılda 1 milyona çıkaracağız. Önümüzdeki ay TOGG 4x4 üretime başlayacak. 2025 TOGG’un senesi olacak.”
TOGG dört çeker araç yapacakmış, üretimi ağustosta başlıyormuş, bunu bakan açıklıyor.
Peki nerede bu fabrikanın sahipleri yöneticileri, onlar neden hiç konuşmazlar, açıklama yapmazlar?
Siz hiç Alman Sanayi Bakanı’nın “Mercedes bu yıl iki yeni model üretmeye başlayacak” dediğini duydunuz mu?
Bir TOGG edebiyatı sürüyor ama bu fabrika ne durumda, iş kârlı mı değil mi, neden hiç reklam vermez, neden sahipleri hiç konuşmaz da hep iktidar yetkilileri yapar açıklamaları merak etmiyor musunuz?
Ben ediyorum, edince de kızıyorlar.
CANIMI SIKAN ŞEYLER
Rakibi kendi silahı ile vurmak her zaman iyi sonuç vermez
Bolu Belediye Başkanı Tanju Özcan, Cumhurbaşkanı’nın yeni gecikme zammı ve faizini yüzde 54’e çıkarması üzerine konuyu Diyanet’e sormuş ve “Bu uygulama dinen caiz mi?” demiş.
Diyanet ise işi ciddiye alarak cevap yazmış ve özetle şöyle demiş:“Faiz haramdır, ancak devletin alacakları söz konusu olduğunda gecikme ile ilgili ceza konması da kamu yararınadır.”
Tanju Özcan da bununla dalgasını geçip “Artık günahı bize değil” diye tweet atmış.
Sosyal medyada birçok kişi “İşte budur, rakibi kendi silahı ile vuracaksın” görüşü ile Özcan’ı övgü yağmuruna tutmuş.
Hepimizi gülümsetse de bu çok yanlış.
Bir hukuk konusunu espri için de olsa “dinen caiz?” diye Diyanete sormak laikliği sulandırmaktır.
İktidar zaten birçok kanunu çıkarırken dini referans alıyor, bu tür girişimlerle konu iyice meşrulaşacaktır.
Bir süre sonra her konunun önce fetvasının alınması aşamasına geldiğimizde kimse şaşırmasın.
ÇOK GÜLDÜM
Torun dedeye söylemiş ama dede TRT’yi uyarmamış
15 Temmuz’daki darbe girişimini eniştesinden öğrenen Erdoğan, olimpiyat açılışında LGBT propagandası yapılacağını da torunundan öğrenmiş.
Haberi ilk duyduğumda “şaka” zannettim.
Değilmiş.
Gerçekten Erdoğan söylemiş bunları.
Meğer Macron, Erdoğan’ı olimpiyat açılış törenine davet etmiş.
Erdoğan gitmeyi düşünüyormuş ama son anda torunu “Dede” demiş “Fransa’ya gitme, orada LGBT propagandası yapacaklar.”
Sonra da açılıştaki görüntüleri göstermiş. Erdoğan da bunları görünce gitmekten vazgeçmiş.
Torun sadece 13 yaşında. Ortaokul 3. sınıfa gidecek bu yıl.
Ama LGBT’yi biliyor, dikkatli bir çocuk olarak olimpiyatlarda LGBT propagandası yapılacağını öğreniyor ve Türkiye’nin bir numaralı sorumlusu olan dedesini uyararak “gitme sakın” diyor.
Hepsi iyi de; madem Erdoğan tıpkı 15 Temmuz gibi darbeyi ülkenin istihbarat örgütünden değil de sıradan bir vatandaş olan eniştesinden öğrendiği gibi Fransa’da “LGBT propagandası” yapılacağını torunundan öğrendi, peki niye TRT’yi uyarmadı.
LGBT propagandasını görmemek için Paris’e gitmeyen Erdoğan’ın hemen TRT’yi de uyarıp “Aman LGBT propagandası yapılacakmış, torunum söyledi, o sahneleri sakın vermeyin” demedi de millet bu propagandaya maruz bırakıldı?
Bir de not: Fransa, açılışa davet edilenler arasında Erdoğan’ın olmadığını açıkladı. Acaba birileri Macron adını kullanıp Erdoğan’ı mı kandırdı yoksa?
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları