Ve sonunda AKP gözünü fakire dikti
Can Ataklı; İşte bu Hüdapar’ın genel başkanı “Ahmaklara anlatır gibi anlatıyorum, anayasanın 4’üncü maddesini yani ilk üç maddeyi koruyan maddeyi kaldıralım” diyor, yani dolaylı olarak devletin ve cumhuriyetin temeli olan ilk üç maddeye karşı olduklarını söylüyor.
ANALİZ
CHP’nin dayanılmaz açmazı
Tabandan büyük baskı var Özgür Özel’e.
Deniyor ki “Erken seçim çağrısını daha yüksek sesle yap.”
Bu da yetmiyor “Öyle 2025 sonu gibi sözler söyleme, hemen seçim için bastır.”
Hele Erdoğan’ın yeniden aday olabilme fikrine CHP’liler ateş püskürüyor “Biten adamı mı diriltmek istiyorsun” diyenler çoğunlukta.
Bu iktidarın 2028 yılına kadar direnmesi pek mümkün değil.
Bu nedenle bir erken seçim kaçınılmaz gibi.
Üstelik bir süre sonra bunu Erdoğan bile dile getirebilir.
Tabii onun erken seçimi öne sürmesi “kazanacağından emin olmasına” bağlı.
Şu an bir seçim olsa Erdoğan’ın kazanma ihtimali çok düşük.
Peki sürdürdüğü gerginlik politikası ile kendisinden uzaklaşan oyları geri çekebilir mi?
Zor ancak AKP’ye oy veren seçmen kitlesinin profiline bakınca bu ihtimal çok da zor görünmüyor.
Gelelim konunun CHP tarafından algılanma boyutuna.
Kılıçdaroğlu’nun kurduğu 6’lı masa temel ilke olarak “demokrasiye geçişi” ortaya koymuştu.
Seçimlerin kazanılması halinde olabilecek en kısa sürede demokratik parlamenter sisteme geçilecek ve cumhurbaşkanı eskisi gibi yine sembolik hale getirilecek icra başbakanın elinde ve parlamentoda olacaktı.
Şimdiki CHP yönetimi de önceliği “parlamenter sisteme geçişte” görüyor ama içerde ciddi bir kavga ve tartışma var.
Tartışmanın ana konusu şu;
“Parlamenter sisteme geçip ondan sonra mı seçimler olmalı yoksa önce cumhurbaşkanlığı sistemi ile seçime gidilip sonra mı parlamenter sisteme geçilmeli.”
Bakalım ne diyorlar;
DEVAM DİYENLER: İlk seçimi bugünkü sisteme göre yapalım. Bizim adayımız seçilsin, yasa gereği mevcut cumhurbaşkanının atadığı bütün kamu görevlileri de istifa etmiş sayılacak, yerlerine hemen yeni isimleri atayalım, devletin içine nüfuz etmiş siyasal İslamcıları temizleyelim, devlet çarkını normale döndürelim, parlamenter sisteme ondan sonra geçelim.
ÖNCE DEĞİŞİKLİK DİYENLER: Temizlik yapılacak diye kendi Erdoğan’ımızı yaratmayalım, demokrasi bütün siyasal sorunların en önemli çözüm aracıdır, biraz zahmetli de olsa devlet adabını yeniden kuralım, toplumu özgürleştirelim, kozlarımızı ondan sonra paylaşalım.
Gözlediğim kadarıyla hem parti yönetiminde hem de CHP’ye daha yakın seçmen kitlesinde birinci faktör giderek ağırlık kazanıyor.
Bu gruptakiler Erdoğan’ın AKP genel başkanı olduğu bir ortamda demokratik sisteme geçmenin hem AKP’yi hem Erdoğan’ı kurtarmak olacağını savunuyor.
Diyorlar ki “Seçimler bitti, görünen 4 partili bir meclis olacak, bu durumda eğer AKP ile MHP 300’ü geçemezse büyük koalisyon kurulacak. Bu durumda AKP öyle ya da böyle iktidarda kalacağı için devlette temizlik yapılması çok zor hatta olanaksız olabilir.”
Aslına bakarsanız bana göre de bu görüş doğru.
Ancak Erdoğan ve ekibi de bu durumu görüyor, biliyor.
Erdoğan işlerin giderek zorlaşması halinde en azından iktidarın parçası olabilmek ve mevcut kadroların önemli bir bölümünü koruyabilmek için kendiliğinden demokratik sistem için anayasa değişikliğini meclise getirebilir.
DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER
Erdoğan yine fabrika ayarlarına dönüyor
Son yerel seçimler aslında ciddi bir kamuoyu yoklaması niteliğindeydi.
Sonuçta AKP’nin oyları tam bir yıl öncesine göre ciddi oranda azaldı, birçok büyükşehir belediyesi ellerinden gitti, parti tarihinde ilk kez ikinci parti durumuna düştü.
Bu bir anlamda güvenoyu idi ve AKP iktidarı toplumdan güvensizlik oyu aldı.
Erdoğan ilk hamle olarak CHP ile yumuşama, normalleşme adımı attı ancak bunun da rakibe yaradığını gördü.
Bunun üzerine saraydaki şahin kanat harekete geçti ve Erdoğan yeniden sertlik, gerginlik, kutuplaştırma politikalarına geri döndü.
Son günlerde ise partinin ana beslenme kaynağı olan din istismarı yeniden ortaya çıktı.
Erdoğan bir süredir unuttuğu türban, namaz kılanlara eziyet, ezanın Türkçe okunması, camilerin ahıra çevrilmesi, Gezi direnişi sırasında camide içki içilmesi, türbanlı bacının saldırıya uğraması gibi konuları tekrarlamaya başladı.
Sanıyorum bu söylemlerle kaçan oyları geri kazanmaya çalışıyor.
Toplumun daha dindar kesimine “biz gidersek bunların hepsi başınıza gelecek, unutmayın” mesajı vermeyi amaçlıyor.
Kısacası Erdoğan fabrika ayarları olan din istismarına kesin dönüş içinde görünüyor.
ŞAKA GİBİ
Ve sonunda AKP gözünü fakire dikti
Başlığı görünce “Yahu zaten AKP’nin gözü hep fakirde değil mi, fakirden alıp zengine vermiyor mu?” diyeceksiniz.
Tamam öyle de en azından 22 yıldır bunu belli etmemeye çalışıyordu.
Toplumun büyük kesimini yoksulluğa iten politikalar ürettiler hep ama yaptıkları yardımlarla bunu “Erdoğan’ın iyiliği, lütfu” gibi sunmayı başardılar.
Ama şimdi gerçek anlamda gözlerini fakirlere diktiler.
Son günlerde dar gelirli on binlerce vatandaşa bir SMS mesajı gidiyor.
Mesajda “Değerli sigortalımız, genel sağlık sigortası kapsamında borcunuz bulunmaktadır. Borcunuzu E-devlet üzerinden sorgulayabilir ve yine E-devlet üzerinden veya anlaşmalı bankalar aracılığı ile ödeyebilirsiniz. Aksi takdirde yasal takip başlatılacaktır” deniyor.
Yasal takip denilen icra uygulaması demek.
Peki kısaca GSS denilen genel sağlık sigortası nedir ve ne kadar prim ödeniyor?
“Kişi başına düşen aylık gelir, asgari ücret ile asgari ücretin iki katı arasında (940,50 - 1.881- TL) ise aylık 112,86 -TL, -Kişi başına düşen aylık gelir, asgari ücretin iki katından daha fazla (1.881-TL’den) ise aylık 225,72 -TL, genel sağlık sigortası primi ödenecektir.”
Yani aylık 112 veya 225 lirayı ödemeyenler için haciz kapıda.
Bunların tamamı en yoksul durumda olan insanlar.
Bunların tamamına yakını oylarını AKP’ye veriyor.
GSS diye bir şey varsa elbette herkes borcunu ödeyecek, bunda bir şey yok.
Ama icra deyince valla sen bilirsin AKP…
BUNU YAZMAK GEREK
Narin Çocuk Norveç’te yaşasaydı
Sanatçı Zülfü Livaneli Narin Çocuk olayı üzerine yazdığı yazıda “Narin Norveç’te yaşasaydı bunlar başına gelmezdi, kaderi nasıl olacaktı, nerelere yükselecekti?” diye sordu.
Hürriyet’in saray bağımlısı yazarı Ahmet Hakan da bu yazıya tepki olarak Norveç’te 8 ve 10 yaşlarında iki kız çocuğunun tecavüze uğramasını ve öldürülmesini hatırlatarak “Vahşetin, acımasızlığın, cinayetin coğrafyası yoktur” dedi.
Doğru mu?
Doğru olmasına doğru ama ana fikir yanlış.
Bu tür olaylar dünyanın her yerinde görülüyor, bu bir gerçek.
Türkiye’de ise durum biraz farklı.
Bu tür olaylar genellikle hep aynı coğrafyada daha fazla görülüyor.
Çoğunda bu tür tecavüz ve cinayetler aile içinde gerçekleşiyor.
Başka ülkelerde ise sapıklar işliyor bu canice eylemleri.
Ama ortak bir nokta var her ülkede geçerli olan.
Bu tür taciz, tecavüz ve cinayetler bizde de Batı’da da genellikle hep dini kurum, kuruluş vakıf veya benzeri dini çevrelerde yaşanıyor.
KAFAMI BOZAN ŞEYLER
Bahçeli ve komutanlar biraz yüzünüz kızardı mı?
Son seçimlerde toplumda karşılığı yüzde 0.01 bile olmayan şeriatçı, cumhuriyet ve Atatürk düşmanı Hüdapar’ı meclise sokan Erdoğan bu partinin genel başkanını hemen her yerde protokolün en önüne koyuyor.
Kendine milliyetçi diyen Bahçeli ile Türkiye Cumhuriyeti devletinin silahlı koruyucusu olan silahlı kuvvetlerin en üst düzey komutanları da gittikleri her yerde Hüdapar’a maruz kalıyorlar.
Ama şu ana kadar “gıklarını” bile çıkaramadılar, Erdoğan’ın talimatı ile bu partinin genel başkanının bulunduğu fotoğraf karelerine girdiler, el el tutuştular.
İşte bu Hüdapar’ın genel başkanı “Ahmaklara anlatır gibi anlatıyorum, anayasanın 4’üncü maddesini yani ilk üç maddeyi koruyan maddeyi kaldıralım” diyor, yani dolaylı olarak devletin ve cumhuriyetin temeli olan ilk üç maddeye karşı olduklarını söylüyor.
Çok merak ediyorum, Hüdapar’la birlikte olmayı içlerine sindiren Bahçeli ve komutanların yüzleri kızarıyor mudur?
HOŞUMA GİDEN ŞEYLER
Türk alfabesi bir istismarı bitiriyor
Son günlerde ortaya yeni bir “Türk alfabesi” tanımı atıldı.
Buna göre Türkçe konuşan ve Latin harfleri kullanan her ülkede bu yeni alfabenin geçerli olması öneriliyor.
Bu alfabe şu an kullandığımız gibi 29 değil 34 harften oluşuyor.
Üç yeni harf alfabeye girerken iki de işaretli harf var.
Burada en ilgimi çeken üç harf oldu.
Bunlar Q, W ve X harfleri.
Bu harflerin kullanılıp kullanılmaması tartışmasına girmiyorum.
Ama şu dikkatimi çekiyor.
Bu üç harf için tartışma uzun yıllardır yapılıyor.
Ve bu harflerin Kürtçede olduğu ileri sürülüyor.
Bu harflerin alfabeye girmesini isteyenler Kürtçe üzerinden tartışma açıyor, karşı çıkanlar da Kürtçe laflarına kızdıkları için karşı çıkıyorlar.
Ancak tüm Türk devletlerini kapsayan bu yeni alfabe önerilince bu üç harfin sadece Kürtçe için değil, Türkçe için de geçerli olduğu ortaya çıkmış oldu.
Böylelikle yıllardır süren bir istismar da bitebilir.
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları