loading
close
SON DAKİKALAR

21/b ile Yolsuzluk Algı Endeksi

Çiğdem Toker
Tarih: 29.01.2021
Kaynak: Sözcü

Çiğdem Toker: Dün öne çıkan bir önemli gelişme de Yolsuzluk Algı Endeksi sonuçlarının açıklanmasıydı. Uluslararası Şeffaflık Örgütü, 1995 yılından bu yana verileri düzenli olarak açıklıyor. 2020 yılı sonuçlarına göre Türkiye, 40 puanla 180 ülke arasında 86. sırada yer aldı. AB üyesi ülkelerle karşılaştırıldığında, 28 üye ülkeden düşük puan alarak Romanya'nın ardından sonuncu sıraya; OECD ülkeleri arasında ise Türkiye, sondan üçüncü sıraya yerleşti.

Bu satırlar yazılırken TBMM'de ana muhalefet partisinin kamu ihaleleri konusunda verdiği araştırma önergesi görüşülmeye başlanmıştı.

CHP'nin, Meclis Araştırma Komisyonu kurulması istemiyle hazırladığı önerge, bu köşede yıllardır ve sıklıkla ele alınan Kamu İhale Kanunu'nun 21/b maddesine ilişkin.

İktidara yakın şirketlerin bolca yararlandığı 21/b maddesini analiz eden ve ihalelerden örnekler içeren önergeden bazı tespitler:

KURTULUŞ REÇETESİ

Uygulamalara bakıldığında, kamu kurumları 21. Maddenin b bendini, kendileri için bir kurtuluş reçetesi olarak görmekte ve neredeyse tüm ihalelerini bu kapsamda yapma gayreti içine girmektedir.

21/b'de kanun koyucu iki durumu düzenliyor:

-Biri, “doğal afetler, salgın hastalıklar, can veya mal kaybı tehlikesi gibi ani ve beklenmeyen veya yapım tekniği açısından özellik arz eden veya yapı veya can ve mal güvenliğinin sağlanması açısından ivedilikle yapılması gerekliliği idarece belirlenen haller…”

– İkinci durum, “İdare tarafından önceden öngörülemeyen olayların ortaya çıkması üzerine ihalenin ivedi olarak yapılmasının zorunlu olması hali.”

SUİSTİMAL EDİLİYOR

Önergede, ikinci durumda netlik olmayışı nedeniyle suistimal edildiği vurgulanarak şöyle deniliyor: “İdarelerin çoğu zaman kendi planlama ve zamanlama hatalarını bu bent kapsamında değerlendirerek pazarlık usulünü kullanması maddenin ruhuna aykırılık teşkil etmektedir.”

Burada araya girelim: 21/b uygulamasında son üç yıldır önemli bir gelişme gözleniyor. Maddede Mayıs 2018'de yapılan değişiklik, iktidarın kamu kaynaklarını istediği şirkete daha rahat aktarmasıyla sonuçlanacak bir “el rahatlığı” sağladı.

CHP'nin araştırma önergesinde bu boyut da değerlendiriliyor. Mayıs 2018'den sonra, iktidara yakınlıklarıyla bilinen bazı şirketlerin bu maddeye göre aldığı ihalelerin sözleşme bedelleri şöyle yer alıyor:

– Cengiz Holding – Son iki yılda 4 ihalenin toplam bedeli, 3 milyar 552 milyon TL

– Limak Holding – Değişiklikten sonra alınan son iki kamu ihalesinin toplam bedeli 2 milyar 80 milyon 356 bin TL

– Kalyon Holding: 1 milyar 341 milyon 999 bin TL

– Kolin Holding: 4 milyar 851 milyon TL

Önergede ayrıca; Cengiz, Limak, Kolin, Kalyon ve Makyol'un, 2013-2019 yılları arasında 21/b kapsamında 38 kez ihale aldığı bilgisine de yer verildi.

USULSÜZLÜK VAR MI? 

CHP araştırma önergesinde, “öngörülemeyen olayların ortaya çıkması üzerine ihalenin ivedi olarak yapılmasının zorunlu olması” ibaresinin, iktidara yakın şirketlere fayda sağlayıp sağlamadığı ve usulsüzlük olup olmadığının araştırılması istendi.

Baştan söyleyelim: Yazı yazılırken süren görüşmelerin sonunda bu önergenin kabul edilmesi için çok olağanüstü bir durum çıkması gerekir.

YOLSUZLUK ALGI ENDEKSİ

Dün öne çıkan bir önemli gelişme de Yolsuzluk Algı Endeksi sonuçlarının açıklanmasıydı. Uluslararası Şeffaflık Örgütü, 1995 yılından bu yana verileri düzenli olarak açıklıyor.

2020 yılı sonuçlarına göre Türkiye, 40 puanla 180 ülke arasında 86. sırada yer aldı. AB üyesi ülkelerle karşılaştırıldığında, 28 üye ülkeden düşük puan alarak Romanya'nın ardından sonuncu sıraya; OECD ülkeleri arasında ise Türkiye, sondan üçüncü sıraya yerleşti.

Uluslararası Şeffaflık Örgütü açıklamasında Türkiye'nin “küresel sıralamada ekonomik, sosyal ve politik istikrarsızlıkların yoğun olduğu, demokrasi ile tanışmamış birçok ülkenin gerisinde kaldığı” belirtildi. Endekste ilk sırayı Danimarka ile Yeni Zelanda paylaşıyor.

“Yolsuzluğun yaygınlaşmasını ve sıradanlaşmasını sağlayan cezasızlık uygulamaları sürmektedir” denilen açıklamadan son tespit:

“Geleceğimizi ipotek altına alan Kamu Özel İşbirliği proje, ihale ve sözleşme süreçleri şeffaf ve açık bir biçimde yürütülmeli, bu projelerin kamu maliyesine oluşturduğu yük toplumla paylaşılmalıdır.”

Yargı reformu (!) Soma'yla başladı
Bir felaketin gerçek boyutlarını, kokusunu duymadan anlamak zordur.

Deprem sahaları, büyük kazaların olay yerleri böyledir sözgelimi. Maden facialarını da bu gazeteci gözlemine dahil etmek gerektiğini Soma'da öğrenmiştim.

13 Mayıs 2014'ten bu tarafa yedi yıla yakın zaman geçti. Soma'da 301 maden işçisinin öldüğü katliam gibi facianın hemen ertesinde yola çıkmıştım. (Üç dört gün boyunca o zaman yazdığım Cumhuriyet'te anlatmıştım tanıklıkları.)

Patlamanın olduğu maden ağzına varınca hissettiğim ağır havayı, kokuyu, yol boyu dizi dizi sıralanmış ambulansları, sedye üzerinde kat kat örtüye sarılıp kemerle bağlanarak çıkarılan cenazeleri, yoksul bir annenin cenazenin oğluna ait olup olmadığını anlamak için, kurtarma ekibine “Saati plastik miydi?” diye sormasını ömrümce unutmam imkansızdır.

Demişti ki ocak ağzından yeğeninin çıkarılmasını beklerken konuştuğum Dündar:

“Soyunma yerleri leş gibi. O  tuvaletlerde köpeği bağlasan durmaz.  O yemekhanede açlıktan ölecek halde olsan iştahın kesilir. Duvarlar leş gibi. Yerler b.k dolu. Biri keşke Cumhurbaşkanı geldiğinde bunu bağırsa.”

Engelli İsmail, “On guruşluk değerimiz yok.  Paran varsa değerlisin. Sattılar bizi  buraya. Sattılar. Bizim altımızda cipler yok” dediğinde cip hikayesini merak edip sormuştum. Şirket genel müdürünün Soma içinde lüks cipiyle dolaşmayı çok sevdiğini söylemişlerdi.

TÜRKİYE'NİN EKONOMİ POLİTİĞİ: SOMA

Soma maden faciası ve onun davası kadar, Türkiye'nin ekonomi politiğini bütünüyle resmeden bir olay azdır. Tütün özelleştirmesinin yol açtığı, kendi toprağında çiftçiyken, Ortaçağ koşullarındaki madenlerde işçileşmeye koşulan köylüler de buradadır; devlet kurumu eliyle verilen alım garantilerinin sermayeyi nasıl semirttiği, işçiyi nasıl sömürdüğü de. Yöneticileri protesto eden bir vatandaşın başbakan danışmanı tarafından tekmelenişi de Soma dosyasına dahildir, yeterince uzamış bir davanın nihayetinde, son kararı verecek heyette üç üye değişikliği yapılarak, cezanın patron lehine nasıl azaltıldığı da.

ÜYELERLE KARAR DEĞİŞTİ

İsmail Saymaz'ın dün gazetemizde yayımlanan haberi, Soma dosyasında yedi yıldır yaşanan boy boy, çeşit çeşit adaletsizliklerin üzerine amiyane tabirle tüy dikmiştir.

Dört ay önce “patron Can Gürkan'ın da aralarında bulunduğu dört sanığa olası kastla 301 kez öldürme ve 162 kez yaralama suçundan ceza verilmesine” hükmeden Yargıtay 12. Ceza Dairesi'nde, heyet değişikliğinden sonra bu kararın nasıl bozulduğuna dair gelişmeler, bu ülkeye dair umudunu korumak isteyenlerin işini güçleştiriyor.

Saymaz'ın haberinde; ikisi Adalet Bakanlığı, biri HSK eski bürokratı olan üç yeni üyenin gelmesinden sonra, 12. Ceza Dairesi'nin kendi kararını değiştirdiğini okuyoruz.

Yargıtay geçen eylül ayında, mahkeme kararını bozarak demiş ki:

“Can Gürkan yangın riskinin yüksek olduğunu bilerek havalandırmaya dair gerekli teknik altyapıyı oluşturmadan ve iş güvenliği önlemleri almadan üretimin artırılmasını hedefliyor.”

Kararda, “üretim zorlaması” olarak adlandırılan kusurlu hareketin Gürkan'ın karar, talimatı ve oluşturulan işletme politikası sonucu meydana geldiği belirtiliyor. Bu doğrultuda, üç sanığa 301 kez olası kastla öldürme ve 162 kez olası kastla yaralama suçlarından ceza verilmesi gerektiği vurgulanıyor.

İki Yargıtay savcısı karar düzeltme için 8 Ocak 2021'de başvuruyor.

İKİ YARGITAY SAVCISINDAN İTİRAZ

İki Yargıtay savcısı, bu kararın düzeltilmesi için 8 Ocak 2021'de başvuruyor. Sanıklar hakkındaki kararın “neticeyi öngördükleri ve olursa olsun diye hareket ettikleri” denilerek verildiği anımsatılıyor. Ve çok çarpıcı şu değerlendirme yapılıyor:

“Sanıkların çalışma arkadaşlarının yaşamlarını yitirmesi ve yaralanmalarını istemeleri ya da kabullenmeleri, ahlaki ve vicdani değerlerle bağdaşması mümkün olmayan durumdur. Soma Kömürleri A.Ş.'nin çok büyük finansal yatırımlar yaparak ve yüksek istihdam sağlayarak başlattıkları söz konusu üretim faaliyeti çerçevesinde çalışanlarının en temel hakları olan yaşam haklarını hiçe saydıklarını düşünmek mümkün değildir.”

Yani Yargıtay savcıları, Soma'da işletmenin çok büyük finansal yatırım yaptığını, çalışanların yaşam hakkını hiçe saydığının düşünülemeyeceğini söylüyor. Bu arada 12. Ceza Dairesi'ndeki beş heyetin üç üyesi değişiyor. Eski Adalet Bakanı ve Müsteşarı  Kenan İpek, eski HSK Genel Sekreteri Fuzuli Aydoğdu ve eski Ceza ve Tevfikevleri Genel Müdürü Mustafa Yapıcı heyete katılıyor. Ve bu yeni heyet ikiye karşı üç oyla önceki kararı bozuyor.

Kararda, Can Gürkan'a bilinçli taksirle ceza verilmesi kararlaştırılıyor. Ayrıca sanıkların infaz yasasından yararlandırılmasına hükmediliyor.

Nasıl ama?

Vaktiyle “Yaptıklarımız yapacaklarımızın teminatıdır” sözünü slogan seçen AKP'nin, yeni yargı reformunu bundan daha iyi anlatacak bir gelişme olabilir mi?

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları