4 milyon doları kim verir?
Çiğdem Toker: Düşünsenize, THK Kayyum Heyeti Başkanı Cenap Aşçı, altı uçağın “ayağa kalkması” için gereken paranın 4 milyon dolar olduğunu söyledikten sonra, “Bu parayı herkes verebilir. Hatta yardım kampanyası bile düzenlenebilir. Bunun için kimsenin beklemesine gerek yok” diyor.
Ne kadar tekrar edilse az: Türk Hava Kurumu'nun (THK) söndürme uçakları, hangarda bekletilmese, yangınların bilançosu farklı olacaktı. Cayır cayır yanarak küle dönen alanlar daha küçük olacağı için, kayıplar da acılar da bugünkünden daha az olacaktı.
AKP iktidarının özellikle ilk günlerdeki kibirli, felaketi hafife alan zihniyeti, ülkeye büyük bedel ödetti. Yanı sıra daha önceki yıllarda sayısız afette görev alan TSK'nın bu kadar büyük çaplı yangınlarda sahada olmayışı da.
Her iki konunun da siyasi “talimat” meselesine kilitlendiği anlaşılıyor.
Gerekli talimatın verilmeyiş sebepleri, “Basra harap olduktan sonra” çok da önemli değil. Bundan daha önemli olan ve enerjiyi yoğunlaştırmak gereken asıl konu; devlet işleyişini ağır biçimde sakatlayan bu sistemin ödettiği faturayı, halk olarak hak etmediğimiz.
Aynı nedenle “Hak etmediğimiz bir faturayı neden ödeyelim?” sorusu giderek daha meşru hale gelmekte.
Düşünsenize, THK Kayyum Heyeti Başkanı Cenap Aşçı, altı uçağın “ayağa kalkması” için gereken paranın 4 milyon dolar olduğunu söyledikten sonra, “Bu parayı herkes verebilir. Hatta yardım kampanyası bile düzenlenebilir. Bunun için kimsenin beklemesine gerek yok” diyor. (4 milyon dolar bugünkü kurla 34 milyon 160 bin TL'ye karşılık geliyor.)
Uçaklar hangarda tutulurken, yabancı ülke uçaklarının günler sonra yardıma geldiği bir ülkenin acılı vatandaşlarıyla alay eder gibi söylenen bu sözler, sadece söz olmakla kalsa yine iyi.
Yangının büyük faturasını, dolaylı vergilerle, işsizlikle derinleşecek ekonomik krizle yine bu halk ödeyecek.
HAVA TAŞITI KİRALAMA GİDERİ
Vergi Uzmanı Dr. Ozan Bingöl, konuya ışık tutan önemli bir bütçe çalışmasını paylaştı. Hafta başı Sözcü'de Nuray Tarhan imzasıyla yayımlanan habere göre son 15 yılda bütçedeki hava taşıt kiralaması ve alımı için harcanan kaynak toplam 5.7 milyar TL.
Bingöl, ortalama dolar kuru ile 2 milyar 69 milyon dolar olan bu büyüklüğün vatandaşın ödediği vergilerden harcandığını vurguluyor.
Sadece geçen yıl hava taşıtı satın alma ve kiralama için bütçeden yapılan harcama 753 milyon TL. Bingöl, “Bu durumda, her vergi mükellefi bütçedeki hava taşıt kiralama giderleri ile hava taşıt alımlarına ne kadar harcandığını sormak, ülkeyi yönetenler de hesabını vermekle yükümlüdürler” diyor.
Bu harcama kalemi, hesabı verilmeyen giderlerden sadece biri. Halkın parasını kullananların vermesi gereken hesaplar hiç olmadığı kadar birikti. Desteği azalan iktidar da bunun fazlasıyla farkında. Bugün medyada, üniversitelerde, toplumsal hayatta artan baskıların özünde, aralarında “hava taşıtı satın alma ve kiralama gideri”nin yer aldığı birçok yanlış harcamanın, usulsüzlüklerin ve hak ihlallerinin hesabının verilmeyişi durmaktadır.
4 milyon doların herkesin verebileceği bir para olduğunu savunanların, önce “herkes”ten neyi anlamamız gerektiğine açıklık getirse iyi olur. O “herkes” kendisinden sık sık IBAN istenen vatandaş olmasa gerek.
Termik santrallere çekidüzen
Yıl 1984. Darbe sonrasında “demokrasi”ye geçildiği yıllar.
Gökova Körfezi kıyısında termik santral kurma kararı, sadece bölgede değil ülke çapında yankı yaratmış. Milaslı kadınlar, köylerinin arazisinde kurulacak santrale karşı nöbetler tutuyor. Kamulaştırmaya gelen yetkililere direniyor.
Kadınlar, alanı ziyaret eden Başbakan Turgut Özal ile çok yakın mesafeden tartışıyor. Santralin ekinlerini kurutacağını Başbakan'ın yüzüne söylüyor. Özal genç bir kadının sözünü keserek “bir şey olmaz, bu yatırım size lazım” minvalinde cevap veriyor. (Kaynak: 32. Gün arşivi)
O sıra tepkiler öyle yükseldi ki, temel atma töreni ertelendi.
Ancak sonuç değişmedi. Özal, santralin Gökova'ya kurulması konusunda ısrarlıydı. Halkın TBMM'ye taşıdığı itirazlara, direnişe rağmen 1986 yılında temeli atıldı ve tamamlandı.
★★★
Bugün alevler içinde görüntülerini izlediğimiz Kemerköy Termik Santrali, o yıllarda Gökova Körfezi'nin adıyla anılıyordu. Günlerdir, yangının yaklaştığı uyarılarına rağmen, alevlerin teslim alması engellenemedi.
Herkesin gözü önünde inanılmaz bir trajedi, yalnızca bugünü değil yıllarca hayatı ekosistemi tehdit eden bir afet yaşandı ama ortada kimse yoktu. Konuşanlarsa, tahammül sınırlarını aşan cümleler kurdu.
Bu satırların yazıldığı sırada, Kemerköy'e sıçrayan yangının söndürüldüğü, alevlerin etkisinin azaldığı haberleri geliyordu.
★★★
Gökova alanında Kemerköy'ün yanısıra, Yeniköy ve Yatağan santralleri faaliyet gösteriyor. Üç santral, elektrik üretimiyle birlikte bölge istihdamında önemli rol oynuyor. 2019 sonunda santraller filtre sistemleri nedeniyle tartışılırken, TES İş Sendikası Yatağan şubesi, üç santralde 10 bine yakın kişinin çalıştığını açıklamıştı.
Üç ünite ile toplam 630 megavat kurulu gücü olan ve 2014 yılında özelleştirme yoluyla devredilen Kemerköy'ü, Limak-İçtaş ortaklığı işletiyor. Kendi sitelerine göre, orta ölçekli santrallerden sayılan Kemerköy, Türkiye üretimde kurulu gücünün yaklaşık % 0.6'sını oluşturuyor.
GEÇİCİ FAALİYET BELGESİ
Yaşanan büyük felaketler, özelleştirilmiş termik santrallerin sağladığı istihdam ile ekosistemlere verdikleri zararın yeniden ele alınıp planlanma zorunluğu bir kez daha kendini gösteriyor. Ancak iklim değişikliğinin bilançosu da ağırlaşırken bu planlamayı gerçekleştirecek bir iradenin varlığı, kuşkulu.
Neden derseniz, halen özelleştirilmiş termik santrallerin bir çoğu, zehir saça saça geçici faaliyet belgeleriyle çalışıyor. 2019 yılı sonunda yaşananları hatırlayalım.
Santrallerin mevzuata göre yeni arıtma sistemleri kurma yükümlülükleri vardı. Verilen süre dolmak üzereyken AKP devreye girdi. Doğanın, canlıların daha fazla zarar görmesi anlamına gelen bir yasa değişikliği hazırlayıp Meclis'e filtreler için yeni yatırımlar öngören süre uzatılıyordu. AKP iktidarı canla başla yasayı savunuyor, mevzuata uymasa da 10 santralin kapanma tehlikesinin, açık kalmasından daha büyük olduğunu belirtiyordu.
★★★
Kanun Meclis'te kabul edildikten sonra, umulmadık bir gelişme oldu. Cumhurbaşkanı Erdoğan, kanunu geri gönderdi. Şimdi okuyacağınız satırlar veto gerekçesinden:
“Günümüz şartlarında çevre kirliliğine yol açmadan, özellikle hava, su ve toprak kalitesini bozmadan da enerji üretiminin gerçekleştirilmesi mümkündür. Hal böyle iken, evvelce elektrik üretim şirketlerine tanınan ve esasen yeni mevzuata uyum sağlama ihtiyacından kaynaklanan yaklaşık 7 yıllık geçiş süresi uyum için yeterli olmasına rağmen, incelenen Kanunla bu sürenin nihayetinde 2.5 yıl kadar daha uzatılması devletin insan sağlığı ve çevreyi koruma ödevi ile bağdaşmayacaktır.”
Bu ifadelerden sonra, bütün termik santrallerin yükümlülüklerini yerine getirmesi gerektiğini varsayarsınız değil mi? Öyle olmadı. Vetonun hemen ertesinde 10 santrale mühür vurulsa da peyderpey verilen geçici çalışma izinleriyle zehir saçan santraller tekrar çalışmaya başladı.
Erdoğan'ın veto gerekçesine aykırı olarak.
Sözün özü, şirketlerin maliyete katlanmamak için yatırım yapmadığı, iktidarın, Cumhurbaşkanı veto gerekçesine rağmen, sağlığa ve ekosistemlere zarar verdiği biline biline çalıştırdığı santrallere, yeni dönemde çekidüzen zorunlu.
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları