Alarm ve sağırlık
Çiğdem Toker: Toplumsal kutuplaşma, hayatın her alanında alarm veriyor. Karşılaştığı yaygın sağırlık vahim.
Ekranda televizyoncuya benzeyen kravatlı biri. Haber sunuyor, sabah yayını yapıyor. Afrin harekâtında sivillerin yaşamını yitirdiği iddialarına öfkelenmiş. “Sivil öldürecek olsak” diyor. “Sivil öldürecek olsak Cihangir’den başlarız, Nişantaşı, Etiler di mi yani, bir sürü hain var. Türkiye Büyük Millet Meclisi var” ifadelerini kullanıyor.
Kullandığı şahıs kipi, birinci çoğul şahıs. Gramer önemli.
“Biz” diyor. Sivil öldürecek olsak. Olsam değil. Başlarız diyor. Başlarım değil. Öldürmek fiiliyle birlikte kullandığı kim o “biz”? Hangi aidiyeti temsil ediyor? Bağlı bulunduğu, alenen insanları hedef göstermesiyle, gazetemize katliam tehdidiyle de maruf grup mu, yoksa Türk Silahlı Kuvvetleri adına mı?
Had bildiren bir ton, posta koyan sinirli jestler. Sanırsınız elinde suç işleme özgürlüğüne sahip olduğuna dair bir sertifika vardır. Semt isimleri, ölüm tehditleri canlı yayında arka arkaya. Bir hışım ki, TBMM bile nasibini alıyor.
Nişantaşı Cihangir obsesyonu
Nişantaşı ve Cihangir semtlerine yönelik bir obsesyon var belli ki. Süleymancıların yurdunda yanarak ölen kız çocuklarını “o senin sarıldığın Cumhuriyet yaktı. Nişantaşı’nda, Cihangir’de oturan beyaz Türkler yaktı” demişliği de var çünkü.
İstanbul milletvekili Barış Yarkadaş RTÜK’e şikâyette bulunuyor. Yanısıra TBMM Başkanı İsmail Kahraman’ı göreve davet ediyor. İstanbul milletvekili Eren Erdem savcılığa suç duyurusunda bulunuyor. Mersin milletvekili Aytuğ Atıcı, AKP milletvekillerine “Hanginiz ‘sivil öldürecek olsak, Cihangir, Etiler Nişantaşı’ndan başlarız’ demesini onaylıyorsunuz” diye soruyor. Bu satırlar yazılırken henüz iktidar partisinden, suç unsuru taşıyan sözlerle ilgili herhangi bir açıklama ya da girişim gelmiş değil.
***
Adının başında profesör unvanı var. İlahiyat alanında hoca. Canının derdine düşmüş, ölümle yaşamın kıyısında gidip gelen hastaların kadın ve erkek bir arada tutulmasından rahatsız. “Ayrı odalarda tutmak mümkün değil mi diye soruyor.” Devamında bir soru daha. “Kadına kadın, erkeğe erkek doktor bakamaz mı?”
Profesör, devlet hastanelerinin tamamında, vatandaşların doktor seçme olanağı bulunduğunu düşünüyor olmalı. Hem doktor hem de oda seçilebildiğini, akciğerin, kalbin görevini gören medikal cihazlarla donatılmış yoğun bakım ünitelerinde bile yapılabildiğini. Hiçbir şey, kolundan, bacağından kablolar, borular sarkan, gözleri kapalı, burnu makineye bağlı bir hastanın bir diğerini tahrik etme ihtimalinden daha önemli değil.
İlahiyatçı profesör bu soruları Sağlık Bakanlığı’na sormuş. Şehir hastaneleri için milyarlarca TL kirayı şirketlere ödemeye başlayan bakanlığa. Milletten hiçbir fedakârlığı esirgemeyen şehir hastaneleri belki böyle bir hizmet de verir, belli mi olur. Nasıl olsa efektif ölçülerin çok ötesinde büyüklüklerde yapılıyor bu hastaneler. Kadına ayrı erkeğe ayrı yoğun bakım üniteleri açarlar. Bir de ona gelir getirici hizmet eklerler olur biter.
Toplumsal kutuplaşma, hayatın her alanında alarm veriyor. Karşılaştığı yaygın sağırlık vahim.
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları