Anayasa veya çocuk açlığı
Çiğdem Toker; 11 yıl önceki Anayasa çalışmasının "akim kalması"nın sebebi, Erdoğan'ın dediği gibi gibi muhalefetin yan çizmesi değil, önemli birkaç başlıkta uzlaşamamaktı.
Milli Eğitim Bakanlığı'nın çocuklara bir öğün beslenme sağlayacak ödeneği nasıl olmaz?
Dün 12 Eylül 1980 darbesinin kırk üçüncü yılıydı. TBMM'nin lağvedildiği, siyasal partilerin kapatıldığı, binlerce insanın hapishanelere atılıp binlercesinin ağır işkencelerden geçtiği, işkencede hayatını kaybettiği, idam edildiği, sendikal mücadelenin ezildiği, gelir eşitsizliğini sistematik olarak derinleştiren neoliberalizm kapılarının açıldığı bu darbeyi anlatmanın bin yolu var elbet. Dilenirse tabii.
Cumhurbaşkanı Erdoğan bu yıldönümünü, yeni Anayasa yapma çağrısı için fırsata dönüştürdü. Konuşmasına bakılırsa içerik belli ki önceden düşünülüp tasarlanmıştı. Bunda şaşıracak bir şey yok aslında. Zira yeni Anayasa yapmak, çağrıda bulunmak, konuyu çok sevdiği referandum ile yan yana anmak, "millete gitmek", Erdoğan açısından daima mümbit ve cazip bir saha olageldi
Nitekim dün de Cumhurbaşkanı, başbakanlığı döneminde 2012 yılında TBMM'nin yaptığı ancak sonuçlanmayan Anayasa çalışmasına da atıfta bulunup şöyle dedi:
"En geniş siyasi katılımlı bu çalışma muhalefetin yan çizmesi sebebiyle akim kaldı. Ülkemizi yeni, sivil, demokratik, özgürlükçü ve kuşatıcı bir anayasaya kavuşturma isteğimizden vazgeçmedik. Milletimize verdiğimiz sözün takipçisi olmayı sürdürdük.
Milletimizi hak ettiği anayasaya kavuşturma idealimizden hiç kopmadık. Kendi anayasa metnimizi hazırladık. MHP ve AK Parti dışında yeni bir metin hazırlayan siyasi teşekkül çıkmadı."
Yan çizme değil uzlaşma
11 yıl önceki Anayasa çalışmasının "akim kalması"nın sebebi, Erdoğan'ın dediği gibi gibi muhalefetin yan çizmesi değil, önemli birkaç başlıkta uzlaşamamaktı. Belki hatırlamayan vardır ama 12 yıl önce Ekim 2011'de başlayan o Anayasa çalışmasını, ben gazeteci olarak yakından izlemiştim. 2011 genel seçimlerinin ardından bir Anayasa Uzlaşma Komisyonu kuruldu. Her siyasi parti (AKP, CHP, MHP, BDP) eşit olarak üçer üye ile temsil ediliyordu. Toplumun çeşitli kesimlerinden görüşler alındı. (Bir müddet internette yayımlandı sonra kaldırıldı.) 59 maddede uzlaşı sağlandı.
Ancak vatandaşlığın tanımı, Anayasa'nın değiştirilemeyecek maddeleri, başlangıcı, hükümet sistemi, anadilde eğitim, temel hak ve özgürlükler gibi maddelerde görüş ayrılıkları çıktı.
Sebep Başkanlık Sistemi diktesiydi
Öte yandan krize yol açan bir diğer madde AKP'nin başkanlık sistemini önermesi oldu.
Oylarda ve temsilde eşitliğin esas olduğu Anayasa Uzlaşma Komisyonu'ndaki dört üyeden biri olan AKP, yürütme yetkisinin "başkan tarafından" kullanılacağı gibi madde taslağı getirerek, hükümet sistemi başlığı altında dolaylı yolla "başkanlık" sistemini önerdi. İşin ilginç tarafı, o zaman AKP'nin başkanlık sistemi önerisine tek karşı çıkan CHP değildi. MHP de bu teklife itiraz etti.
Türkiye'nin demokratik bir Anayasa'ya ihtiyacı hiç bitmemiş olsa da 2011'den bu tarafa köprülerin altından çok sular aktı.
Gıda fiyatları iki yılda yüzde 402 arttı
Ancak milyonlarca insanın borçlanmadan geçinemediği, çocukların mevsimlik işlerde çalışırken öldüğü, okula giden çocukların aç kaldığı, deprem bölgesinde içecek suya ulaşmanın hâlâ işkence olduğu, beslenme yetersizliğinin çocuk yaşlı demeden herkesi etkilediği bir ülkede yeni Anayasa bu sorunları çözecek bir sihirli değnek midir yoksa gündemden odağı dağıtma hamlesi midir diye sormak zorundayız. Bakın neden:
KAMUAR, Birleşik Kamu-İş Konfederasyonu'nun araştırma yapan birimi. Ankara'daki marketlerden halkın en fazla tükettiği 64 temel gıda maddesinin fiyatlarındaki değişimi takip etti. Gıda fiyatları endeksinin Temmuz 2023 tarihi itibariyle sonuçlarını açıkladı.
Bu çalışmaya göre Ankara'da gıda fiyatları, Eylül 2021'den bu yana yüzde 402 oranında artmış.
Bu yılın ilk yedi ayındaki gıda fiyat artışı ise yüzde 50. Bu veriler gıda mühendisi Dr. Bülent Şık'ın hazırladığı "Gizli Açlık - Çocuklara Okulda Ücretsiz Bir Öğün" adlı çalışmada yer aldı. "Bir Arada Yaşarız Eğitim ve Toplumsal Araştırmalar Vakfı" (BAYETAV) tarafından yayımlanan raporda, toplumun en kırılgan kesimi olan çocukların beslenme hakkını güvence altına alacak politika önerisi yapılıyor.
Bu politika önerisi bugünün koşullarında bir Anayasa tartışmasından çok daha acil ve öncelikli.
Milli Eğitim Bakanlığı'nın, ana sınıflarında geçen öğretim yılı ikinci yarısında başlattığı, bir öğün ücretsiz yemek uygulamasını, yeni bir genelgeyle deprem bölgesini oluşturan 11 il dışında durdurmasının bir numaralı gündem maddesi olması gerekiyor çünkü.
Milli Eğitim Bakanlığı'nın çocuklara bir öğün beslenme sağlayacak ödeneği nasıl olmaz? Daha doğrusu belki gerçekten yoktur, çünkü önceliği bu değildir. Okullarda kayıt sırasında bağış toplanmasının güya yasak olması ama her sene bu yasağın fiilen ihlal edilmesi gibi.
İktidar bunu istemiyor. Bütçe öncelikleri arasına koymuyor. Hazine ve Maliye Bakanı Şimşek'in rasyonel politikalar listesine girmeyi hak etmiyor, çocuklara ücretsiz bir öğün yemek.
Oysa Dr. Şık'ın da vurguladığı gibi gıda krizi en çok toplumun "işsiz, güvencesiz ya da yeterli gelire sahip olmayan yoksul kesimlerini etkiliyor." Çocukların beslenme hakkını güvence altına alacak politikalar geliştirilmezse, bunun bir halk sağlığı sorununa dönüşmesi uzak bir ihtimal değil.
Yaşadığımız gıda krizinin geçici olmadığını bilerek, çocuklarımızı gözetecek, hak temelli bir bakış zorunlu. Küresel piyasaların umurunda olmasa bile… Hatta tam da bu nedenle. "Doğru politika" bizim için bunlar çünkü.
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları