loading
close
SON DAKİKALAR

Çadır yok, inşaat verelim

Çiğdem Toker
Tarih: 22.02.2023
Kaynak: Çiğdem Toker - T24

Çiğdem Toker; Diyarbakır'dan yazan bir hemşire okur Diyarbakır Çocuk Hastanesinin de depreme dayanıklı olmadığını bunun da bilinmesine rağmen hastanenin hizmet verdiğini anlatıyor.

Kamu İhale Kanunu'nun K'sini bile anmadan, yolları beraber yürüdükleri şirketlere ihale taksimi yapmaya niyet eden o irade, aradığı imkanı OHAL'in sunduğu ferahfeza alanda bulup ömrünü yine ve yeniden inşaata endeksleme hesabı yapadursun bakalım...

Büyük depremi izleyen ilk günlerde depremzedelerden yükselen "devlet" çığlığının, "bir çadır dağıtmayı bile beceremiyorlar" şeklinde yansıdığı ortak hissiyat, iki hafta geçip çoluk çocuk sayısız depremzedenin soğukta, açıkta bırakılma halinin sürmesi üzerine, bunun bir beceriksizlik filan değil düpedüz istememe hâli olabileceği sorusuyla yer değiştirdi, farkında mısınız.

Bu idrakte ne etkili oldu derseniz, o da sır değil: Gözleri ağlamaktan kurumuş insanlara, bir yıl içinde şahane konutların yapılacağı, vatandaşların evsiz bırakılmayacağı, inşaatlara tez zamanda başlanacağı yönündeki duygusuz; beton kadar sert, çelik kadar soğuk, yaptıkları tek tip konutlar kadar ruhsuz demeçler.

Bu demeçler yayıldıkça, içinde binde bir oranında da olsa bir anlayış içerebilecek o beceriksizlik hissiyatı, gayet aklıbaşında bir soruyla yer değiştirdi: 10 ilde yüzbinlerce ton çimentoyu, demiri, mazotu, binlerce iş makinesini harekete geçirecek alıp satacak, sattıracak, sayısız piyasayı hareketlendirecek bir konut operasyonunu, bir yılda tamamlama iddiasında olan bir irade, üç beş metrelik çadırı nasıl dağıtamazdı? Nasıl? Bu gerçekten bir beceriksizlik olabilir miydi?

Kamu İhale Kanunu'nun K'sini bile anmadan, yolları beraber yürüdükleri şirketlere ihale taksimi yapmaya niyet eden o irade, aradığı imkanı OHAL'in sunduğu ferahfeza alanda bulup ömrünü yine ve yeniden inşaata endeksleme hesabı yapadursun bakalım...

* * *

İskenderun Devlet Hastanesinin 11 yıl önce depreme dayanıksız raporu verilmesine rağmen açık tutulması, orada kamu hizmeti verilmeye devam edilmesi; şifa arayan hastaların, refakat eden yakınlarının, insan yaşatmak üzerine eğitim almış doktor ve hemşirelerin ölümüne yol açtı. Bu konudaki yazıma gelen okur mesajlarında iki başlık öne çıkıyor.

- İlki, benzer durumdaki yani depreme dayanıksız devlet hastaneleri.

İstanbul Tıp Fakültesi Hastanesinden yazan bir hekim, hastanenin, "çok yüksek riskli" ve "yüksek riskli" binalardan oluştuğunu belirterek, durumu bilmesine karşın Sağlık Bakanlığının senelerdir ağırdan aldığını söylüyor. Çapa binalarının hasarlı olduğunun 1999 yılından bu yana bilindiğini ifade ederek şöyle diyor:

"Şu anda Cerrahi Tıp Bilimleri binası olan monoblok ile benzer yakın tarihlerde benzer inşaat tekniğiyle yapılmış olan Diş Hekimliği Fakültesinin dışarıya bakan taşıyıcı kolonları patladığı için diş hekimleri protesto yaptı ve başka binaya taşındılar. Aynı zamanda hastanenin hastaların çok girip çıkmadığı kısımları olan öğrenci kütüphanesi ve öğrenci yemekhanesi kısımları da çürük oldukları nedeniyle yıkıldı. Temel bilimler binası öğrenci ve hasta girişine kapatıldı ancak hocalar ve asistanlar hâlâ içinde çalışıyorlar. Hastanenin geri kalan kısımlarında aktif olarak her gün yüzlerce hekim, sağlık personeli ve hasta ile beraber çalışıyor, yaşıyoruz."

Böyle devam edilmesi halinde, beklenen depremde İstanbul Tıp Fakültesi Hastanesinin çökeceğini ve hocası, doktoru, asistanı, öğrencisi, hastalarıyla hep birlikte altında kalacaklarını belirtiyor hekim okurum.

Diyarbakır'dan yazan bir hemşire okur Diyarbakır Çocuk Hastanesinin de depreme dayanıklı olmadığını bunun da bilinmesine rağmen hastanenin hizmet verdiğini anlatıyor.

- Bu konuda düşeceğim ikinci not, yine iki okurun uyarısı üzerine hukuki ve cezai sorumluluğa ilişkindir. İskenderun Devlet Hastanesinin depreme dayanıklı değil raporuna karşın açık tutulduğu 11 yıl boyunca görev yapan dört Sağlık Bakanı ile Bakanlık bürokrasisi, imza atmaya yetkili unvan ve konumda olan herkes, sorumludur. Ağır bir hizmet kusuru işlenmiştir. Orada yakınlarını yitiren herkes idare hukuku ve ceza hukuku açısından haklarının takipçisi olmalı.

Kılıçdaroğlu'nun af özeleştirisi

Depremden sonra aynı kişi olmadığını söyleyen CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun insani duyarlılıklarını öne çıkardığı dünkü grup toplantısında verdiği mesajlar önemliydi. Sadece "Erdoğan ile sarayıyla, çeteleriyle hizalanmayacağım" sözünü tekrar ettiği ve "Bizim bir iktidarı değiştirmekten çok daha derin meselelerimiz" var dediği için değil. İmar barışı konusunda özeleştiri içerdiği için de... Kılıçdaroğlu'nun şu sözleri 2019 yılında bir torba kanunun içine konulan "imar barışı"na CHP'li milletvekillerinin kabul oyu vermesi üzerine yeniden gündeme gelen eleştirileri okuyup ciddiye aldığını gösteriyor:

"İğneyi biraz da kendimize batırmak zorundayız. Siyasete giren kısa sürede anormal şekilde zenginleşiyor. Biz siyasiler de oy kaybederiz diye imar aflarına el kaldırıp indiriyoruz hep, sonra çıkıp saraylılar milleti tehdit edebiliyorlar."

2018 yılında kanunlaşan "imar barışı"na sekiz CHP'li vekilin kabul oyu vermesi, imar barışı maddesinin bağımsız bir kanun değil, başka düzenlemeleri de içeren bir torba kanunda yer alması ve torbada vatandaşın yararına olan konular olması nedeniyle kabule mecbur kalındığı şeklinde açıklanmıştı. (Ama bu açıklama, ilgili madde hakkında neden Anayasa Mahkemesi'ne iptal başvurusu yapılmadığını izah etmiyor o ayrı…) Sonuç olarak Kılıçdaroğlu'nun imar aflarına "el kaldırıp indirme" ile bugün samimi bir yüzleşme içinde olduğu anlaşılıyor.

 İmar barışı geliri 25,6 milyar TL

"İmar Barışı" olarak bilinen yasa maddesinin özü şuydu:

31 Aralık 2017 tarihinden önce yapılmış olma koşuluyla, ruhsatsız veya ruhsat ve eklerine aykırı yapıları, başvuru imkanı verip belge ücretini ödeyerek kayıt altına almak. Bununla da ruhsat problemi olan yapıları kentsel dönüşüm uygulamalarına tabi tutmak.

Yasa yürürlüğe girdikten sonra, muhalefet partilerine mensup, birçok milletvekili Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum'a yazılı soru önergesiyle sorular yöneltti. Kurum, Saadet Partisi Konya Milletvekili Abdülkadir Karaduman'ın 16 Nisan 2021 tarihli sorusuna verdiği yanıtta, yapı kayıt belgesi başvurularının 15 Haziran 2019'da , ödeme süresinin de 31 Aralık 2019'da bittiğini anımsatıyor ve şu bilgileri paylaşıyor:

"Türkiye genelinde toplam 3 milyon 141 bin 821 adet yapı kayıt belgesi başvurusu yapıldığı, bu kapsamda 7 milyon 238 bin 50 adet bağımsız bölüm için Yapı Kayıt Belgesi alındığı ve 25 milyar 592 milyon 733 bin 834 TL, 30 kuruş tahsil edildiği tespit edilmiştir."

Gelin bundan sonra küçük bir hesap yapalım.

Bakan Kurum'un verdiği bilgiye göre, imar barışından faydalanmak için vatandaştan tahsil edilen gelirin toplamı, yaklaşık 25,6 milyar TL.

Bu, 2019 yılı parası. 2019 yılının ortalama ABD doları kuru olan 5,68 TL'den hesap yapıldığında 4 milyar 505 bin dolar. Yaklaşık 4,5 milyar dolar. Bugünün döviz kuruyla yaklaşık 85 milyar TL.

Yasaya göre bu gelir, kentsel dönüşüm için kullanılacaktı.

O zaman soralım, bu para kentsel dönüşüm için kullanıldı mı?

 

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları