Herkes hemfikir değil Sayın Bakan
Çiğdem Toker; Sayın Adalet Bakanı, herkesin hemfikir olduğu yegane konu, Anayasa değişikliği filan değil, insanca bir hayat için insanca gelirdir.
Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, "son tartışmalar" dikkate alındığında, yeni Anayasa ihtiyacının açık olduğunu söyleyip "Bu konuda herkes hemfikir" demiş.
Bakan Bey'in "herkes" zamirine hangi anlamları yüklediğini bilmiyoruz ama yeni Anayasa konusunda ben hemfikir değilim. Adalet Bakanı "Siz de kimsiniz" diyebilir tabii ama o zaman da dünkü demecindeki "herkes" kelimesini kullanmamalı, ya da "herkes kelimesini" Cumhurbaşkanı Erdoğan diye değiştirmeli.
İki hafta önce 100 yaşına giren Cumhuriyet, ikinci yüzyıla ilerlerken, tam da bu zamanlamaya uygun olarak Anayasa değişikliğini arzulayan, farklı metotlarla kamuoyuna bu arzusunu bir süredir dikte eden/ettiren güç, Erdoğan'dan başkası değil çünkü.
Adalet Bakanı Yılmaz Tunç
Amaç sisteme tam Erdoğan mührü
Erdoğan, Anayasa Mahkemesi yetkilerini budayacak ve ömür boyu Cumhurbaşkanlığı yapmasını sağlayacak maddeler başta olmak üzere, yürürlükte olmasından hoşlanmadığı birçok düzenlemenin yer almayacağı bir yeni Anayasa ile "asli kurucu iktidar" olmak, kendi rejimini mühürlemek istiyor.
Hatay Milletvekili Avukat Can Atalay davası da Erdoğan'ın hedefine "uygun" bir araç olarak seçilmiş görünüyor. Daha doğrusu kriz gibi sunulan tartışmada hızlıca tansiyon yükseltip bu arada elin de yükseltilmesini sağlayacak bir araç.
Şurası doğru ki, Yargıtay ile Anayasa Mahkemesi arasındaki yetki ve pozisyon tartışması bugün başlamadı. Gerilimin başlangıcı daha önceye gidiyor.
Ancak Can Atalay başvurusunda, Anayasa Mahkemesi'nin hak ihlali kararına ilk derece mahkemesinin uymaması ve dosyayı Yargıtay'a göndermesi üzerine geçen haftadan bu yana hızlanan gelişmeler, planlanmış, taktiksel bir hazırlığın ayak izleri gibi duruyor.
Yargıtay 3. Ceza Dairesi'nin hak ve yetki sınırlarını aşarak Anayasa Mahkemesi'ni açıktan hedef alan karar ve işlemlerini, karar metninin içeriğindeki ağır ifadeleri başka türlü yorumlamak zor.
Taraf da olamaz hakem de
Nitekim Erdoğan'ın taraf olamayacağını ancak hakemlik üstleneceği mesajı, bu konudaki diğer sözleriyle birlikte değerlendirildiğinde tablo netleşiyor.
(Erdoğan'ın sadece Cumhurbaşkanı olmadığını, siyasi parti genel başkanı sıfatıyla bu hakemliği üstlenmesinin sadece hukuksuz değil eşyanın tabiatına da aykırı olduğunu da hatırlatmak elzem.)
Asıl mesele şu ki, Erdoğan, Anayasa Mahkemesi kararlarının kesin ve herkes için bağlayıcı olduğu gerçeğini daha doğrusu Anayasa normunu kabullenmekte zorluk çekiyor. Dahası, Anayasa Mahkemesi'ne bireysel başvuruları hak ihlali açısından değerlendirme ve karar alma yetkisini veren Anayasa değişikliğinin kendi döneminde alay-ü vala ile yapıldığı gerçeğiyle pek ilgilenmiyor. Daha doğrusu ilgilenmek istemiyor.
O dönem vatandaşların AİHM kapısı önünde yığılması, AİHM'den büyük oranda Türkiye'yi mahkûm eden kararların çıkması Erdoğan iktidarı için önemliydi. Yani o dönemin koşulları, dosyaların "eritilmesi"ni gerektiriyordu. Ama ne gam. Bugünün koşulları, Anayasa Mahkemesi yetkilerinin budanmasını gerektiriyor. Bu niyetin ayrıntılarını dahi paylaştı Cumhurbaşkanı.
Suudi Arabistan dönüşü uçakta "Bireysel başvuruda düzenleme yapmanın kolay olduğunu ancak önce AYM'nin hazır hale gelmesi gerektiğini söyleyen Erdoğan şu önemli cümleleri kurdu:
"Bütün iş Cumhur İttifakı'nın alacağı karara bağlı, atacağı adıma bağlı. Fakat bireysel başvuruyu hallettikten sonra iş bitmez. Bundan sonra bu bireysel başvurunun dayandığı kapı neresi olacak? Yine Anayasa Mahkemesi olacak. Önce Anayasa Mahkemesi'nin buna hazır hale gelmesi lazım. Zira birçok yasal düzenlemeler Anayasa Mahkemesi'ne gidiyor. Anayasa Mahkemesi'nde ters yüz ediliyor. Burada da parlamento böyle bir kararı alır ama bu karar Anayasa Mahkemesi tarafından ters yüz edilirse, bu zaman kaybından başka bir şeye yaramaz."
AYM nasıl hazır hale gelecek?
Bu sözlerle Erdoğan mealen, "Biz Cumhur İttifakı olarak TBMM'den istediğimiz yasayı çıkarırız. Ama muhalefet de böyle bir yasayı iptal için Anayasa Mahkemesi'ne götürür. Anayasa Mahkemesi de kendi yetkisini budayan bir kanunu iptal edeceği için işimizi görmez" diyor. Sözleri içindeki kritik ifade "Anayasa Mahkemesi'nin buna hazır hale gelmesi lazım."
Erdoğan bu cümlesiyle, Anayasa Mahkemesi'nin kendisi ile ilgili bir kanun önüne geldiğinde o kanunu iptal etmeyeceği bir kompozisyon ve atmosfer sağlanması gerektiğini vurguluyor. Cumhurbaşkanı ancak, Anayasa Mahkemesi, kendisinin yetkilerinin budanmasıyla sonuçlanacak bir kanunu iptal etmediğinde muradına erecek. Bu da Anayasa Mahkemesi üyelerinin "hazırlanması" ön koşuluna bağlı!
Kanun değişikliği dışındaki asıl seçenek ise Anayasa değişikliği. Mevcut TBMM aritmetiği bu Anayasa değişikliğini çıkarmaya uygun değil. Ancak, Cumhur İttifakı en az 360 milletvekili bulduğunda Anayasa değişikliğini referanduma taşınabilir.
Çok yakın olmayan bir takvimden söz ediyoruz aslında. Dolayısıyla önümüzdeki aylarda ittifak, işbirliği arayışlarını bu pencereden de okumak ve değerlendirmek gerekiyor.
Ama asıl mesele nedir biliyor musunuz? Bu yüksek tansiyon, bu bağırıp çağırma, bu gerilim ile asıl meseleyi gözden ve gündemden ırak tutmak.
Ekonomiden söz ediyorum. Yoksulluktan, gelecek umudunu kaybeden, barınamayan, yemek parası düşünen gençlerden, çocuğuna harçlık veremeyen, beslenme çantası hazırlayamayan anne babalardan.
O nedenle Sayın Adalet Bakanı, herkesin hemfikir olduğu yegane konu, Anayasa değişikliği filan değil, insanca bir hayat için insanca gelirdir.
Bu yalın gerçeği bildiğinizden eminim.
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları