Tarih:
19.08.2015
Vicdansızdan vicdan dilenmez
Çiğdem Toker; İnsan canının, haysiyetinin, özgürlüğünün değer kazanacağı bir siyaset tarzına ve icraatına ihtiyacımız var. Barışa yani.
80’li yıllarda TRT’den başka televizyon kanalı yoktu.“Anadolu’dan Görünüm” isimli bir programda, önce biraz GAP anlatılır; hemen sonra, fonda duyulan otomatik tüfek sesleri eşliğinde, üst üste yığılmış ceset görüntüleri gözümüze gözümüze sokulurdu.
“Terörün dış mihrakların oyunu”, teröristlerin kandırılmış Allahsız’lar olduğu, davudi bir ses eşliğinde yıllarca anlatılıp dururken binlerce insan öldü. Ama ne ilginçtir, 30 yıl geçti, GAP projesi hâlâ bitmedi.
90’larda internet yoktu.
Tansu Çiller iktidarı, “tak-şak” paşa olarak ünlenen Doğan Güreş’in komutanlığında, “terörle mücadele” etti.
4000’e yakın köyün yakıldığı, zorla boşaltıldığı, yüz binlerce kişinin zorunlu göçe tabi tutulduğunu, tam anlamıyla öğrenmek 90’ların sonunda mümkün oldu.
Bugün onlarca televizyon kanalı, üç GSM operatörü, saç telinden de ince optik kablolarla yerküreyi dolaşan internet hatları var.
Ama Merkez Bankası’nın faizleri sabit tuttuğunu, Gürsel Tekin’in gençleri yaşamda değil ölümde eşitleyen gözyaşartıcı bedelli askerliği kaldırma önerisini, Limak’ın Kuveyt’te 4 milyar dolarlık havaalanı projesini kazandığını öğrenebilen toplum; dün Silvan’da, Lice’de Şemdinli’de ne olup bittiğini doğru dürüst öğrenemedi.
Çünkü tıpkı 80’lerde, tıpkı 90’larda olduğu gibi devlet bugün de sadece kendi istediklerinin, kendi istediği kadarıyla bilinmesini istiyor.
Onun için postmodern “tak-şak”larını devreye sokup, internet bağlantısını, elektriği kestiriyor, cep telefonu operatörlerine “hizmeti durdur” diyor.
Daha birkaç ay önce bu Aziz Vatanın her köşesinde, telefonlarının ne kadar kesintisiz hizmet verdiğini anlatan milyon dolar bütçeli reklam filmleri çeken operatörleri de haliyle ikiletmiyor.
Yetmiyor, kendi dilini dayatıyor. Şehit dendiğinde daha az ölünüyormuş, etkisiz hale getirildi deyince, güvenlik güçleri öldürmüyormuş gibi sanki “ölüm” sözcüğünün lügatlerden çıkmasını buyuruyor.
“Özel Güvenlik Bölgesi” adıyla fiili OHAL ilan ettiği şehirlerde “kamu düzeni” adına sivil halka ateş açıyor, sivillerin yaşadığı köyleri, mahalleleri bombalıyor.
Dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün bundan altı yıl önce “Güzel şeyler olacak” sözüyle işaret fişeğini çaktığı “Çözüm Süreci”ni başlatan, İmralı’ya “devlet heyetleri”ni gönderen, Öcalan’ın “görülmüştür” damgalı mektuplarının Nevruz’larda okunmasını sağlayan, “köye dönüş projesi”ni alayıvalayla başlatan kendisi değilmiş gibi, “terörün kökünü kazımaktan” söz ediyor. Ve çeyrek yüzyıl sonra bugün yine boşaltılan, yakılan köy haberleri okumaya başlıyoruz.
Büyüyen yangının görünen nedeni ise seçim sonucunun arzulandığı gibi çıkmaması.
Fakat bunu bilmek; yangının bugünleri de arayacağımız bir noktaya doğru yayılma tehlikesine engel olmuyor.
Sözcüklerle bir şeyleri değiştirebileceğimize inandığımız eşiği geçiyoruz.
Vicdanını iktidar çarklarında öğütmüşlerden vicdan dilenmek beyhude.
İnsan canının, haysiyetinin, özgürlüğünün değer kazanacağı bir siyaset tarzına ve icraatına ihtiyacımız var. Barışa yani.
O da bizim değil; devlet erkini kullanacak aklını, vicdanını, basiretini hâlâ yitirmemiş siyasetçilerin işi.
Çiğdem Toker - Cumhuriyet
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları