Yolsuzluk karnesi
Çiğdem Toker: AB'nin Türkiye İlerleme Raporu'ndaki yolsuzluk konulu tespitleri kısa ve anlaşılır unsurlarıyla dikkatinize sunmak istiyorum.
İstanbul seçimi, hiçbir dönem yalnızca İstanbul'u ilgilendiren bir seçim olmadı.
Kentin yağmalana yağmalana tükenmeyen rant potansiyeli ile İBB'nin bütçe kaynakları yan yana geldiğinde olamazdı da.
Bu yanıyla İstanbul, iktidarın kaderini belirleme gücüne sahip.
İstanbul'u kimin/nasıl yöneteceği sorusuyla büyüyen gerilim, bu nedenle her şeyin önüne geçti. Oysa gündemde hak ettiği ölçüde tartışılmayan bir gelişme İstanbul seçimini önemli kılan nedenlerle bağlantılı.
Avrupa Komisyonu'nun iki hafta önce açıkladığı Türkiye İlerleme Raporu'ndan söz ediyorum. İlerleme Raporu ülkenin nasıl yönetildiği konusunda somut ve önemli veriler sunuyor.
“Yolsuzluk” başlığı özel bir ilgiyi hak etmeli. Çünkü oradaki tespitler, hepimizi çileden çıkaran, tahammül sınırlarını zorlayan Türkiye'deki iktidarla “iltisaklı” çıkar gruplarının yerel yönetimlerden merkezi bütçeye kadar kamu kaynaklarını nasıl olup da bu kadar rahat, kolay biçimde kullandığına ayna tutuyor.
AB'nin Türkiye İlerleme Raporu'ndaki yolsuzluk konulu tespitleri kısa ve anlaşılır unsurlarıyla dikkatinize sunmak istiyorum.
“ERKEN AŞAMA”
Rapor, Türkiye'nin yolsuzlukla mücadelede “erken aşama”da olduğu ve yolsuzlukla mücadelenin gerilediği saptamasıyla başlıyor.
Eğer -gün ışığında havai fişekle kutlanan- AB üyelik müzakerelerinin üzerinden 15 yıl geçtiğini hatırlayacak yaştaysanız, bu iki ifadenin tam karşılığının “15 yılda bir arpa boyu yol alamadınız” olduğunu daha iyi anlamanız mümkün.
İşte yolsuzluk mücadelesindeki Türkiye karnesi:
– Kalıcı, gerçekten bağımsız nitelikli yolsuzlukla mücadele birimi yok. Yolsuzluğu önleyici nitelikteki kurumlar arasındaki koordinasyon yetersiz
– Başbakanlık Teftiş Kurulu Cumhurbaşkanlığı sistemine geçişle devreden çıktı. Devlet Denetleme Kurulu ise bağımsızlıktan yoksun.
– Özel sektörde, yolsuzlukla mücadele konusundaki yasal çerçeve zayıf. Şeffaflık ve yolsuzlukla mücadele konusunda düzenli bilinçlendirme kampanyaları yapılmadı.
– Yolsuzlukla mücadele soruşturmalarına öncülük edecek özel bir savcılık kurulmadı.
– Yolsuzluk ve organize suç davalarında etkin mali soruşturmalar sistematik olarak yürütülemiyor. Yürütme, yüksek profilli yolsuzluk davalarının soruşturulması ve kovuşturulması aşamalarında usulüne aykırı biçimde müdahalede bulunuyor.
– Kamu kurumlarının hesap verebilirliği şeffaflığının çok sınırlı düzeyde olması endişe kaynağı olmayı sürdürüyor.
NE YAPILMALI
Türkiye'nin bir türlü yapmadığı ev ödevleri şöyle sıralanmış:
– BM Yolsuzlukla Mücadele Sözleşmesi ve Avrupa Konseyi Sözleşmeleri de dahil olmak üzere yolsuzlukla mücadeleyle ilgili uluslararası yükümlülüklerini etkin bir şekilde uygulamak.
– Üst düzey yolsuzlukla ilgili başarılı kovuşturmaların ve mahkumiyetlerin kaydını tutmak.
– Güvenilir ve gerçekçi bir eylem planıyla desteklenen yolsuzlukla mücadele stratejisini kabul etmek. Bu konuda net bir siyasi irade sergilemek.
Raporda Kamu İhale Kurulu'nun bağımsızlığının, kurul üyelerinin Cumhurbaşkanı'nca doğrudan belirlenmesi nedeniyle “kağıt üzerinde” olduğu da vurgulanıyor.
Özetle, İlerleme Raporu'ndaki “yolsuzluk” başlığına dair satır araları bize; belediyelerin nasıl olup da seçilmiş vakıflara derneklere sorgusuz sualsiz bol keseden imkan sunduğunu, yatırımcı kuruluşların kamu ihalelerinde nasıl keyfi kararlar aldığının kurumsal ve temeldeki sebeplerini apaçık gösteriyor.
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları