'Kurallı politika' ve suç ekonomisi
Çiğdem Toker; Şimşek'in "kurala dayalı politikalar" tanımıyla yalnızca makro finansal istikrar, faiz arttırım adımları gibi başlıkları anlatması ve çerçevelemesi, işin kolayına kaçmaktan başka bir şey değil.
Dilan ve Engin Polat çiftinin, harcamalarını sosyal medyada teşhir ettikten sonra adli yargıya konu olan servetlerine dair hukuki ve magazinel tartışmalar sürerken, bankacı Seçil Erzan'ın kurduğu -birkaç ay önce yargıya taşınan- "özel fon"a dair ifade ve iddialar, gündemi yaygın ve yoğun biçimde belirlemeyi sürdürüyor.
Suç ekonomisine dair bu iki başlıktan hemen önce de yabancı uyruklu uyuşturucu tacirlerinin Türkiye'de nasıl ferah feza bir hayat sürdüklerini hatta kimilerinin vatandaşlık aldıkları haberlerini okuyorduk. Bütün bu gelişmelerin yakın zamanlarda ortaya çıkışı tesadüf değil. Ama önce şu kaydı düşmeliyiz:
Konusu ve veya kaynağı suç olan gelir ve servetlerin, kayıt dışı paraların izini süren, öykülerini araştıran belgeleyen meslektaşlarımızın tamamı, halkın haber alma hakkı adına çok değerli çalışmalar yapıyor. Kara para aklama dosyalarını hele ki böyle bir dönemde irdeleyip haberleştirmenin birçok bakımdan hedef olma anlamına geldiğinin altını bir kez daha çizelim.
Bu konuların seyrini izlerken ve gelişmeler sürerken vurgulanması gereken birden fazla başlık var. İlki, yukarıda değindiğim gibi konusu suç gelirleri ve kayıtdışı servetler olan bu dosyalara konu faaliyetlerin art arda ortaya çıkışının bir rastlantı olmadığı.
İstiap haddi doldu
Aslında gördüğümüz, paranın kaynağının ve hesabının özellikle sorulmadığı bir mali sistem içinde, bir noktadan sonra "istiap haddi" aşılarak sistemin taştığıdır. Kara para aklamanın, kayıtdışı finans faaliyetlerinin bu kadar "kolay" olmasını engelleyecek sistem elbette var. Ancak ülkeyi yönetenlerin, buna imkan tanıyıp geçit vermediğini hatırdan çıkarmamak gerekiyor.
Vaktiyle "Nereden Buldun Yasası" olarak anılan ve Ecevit'in başbakanlığı döneminin Maliye Bakanı Zekeriya Temizel'in hazırlanmasına öncülük ettiği bu kanun bir gün dahi uygulanmadan kaldırıldı.
Suç ekonomisi sadece Türkiye'nin değil, mücadele için kurumların oluşturulduğu, dünyanın gündeminde olan bir konu. Ancak bu tür kurumlara katılmak, protokol imzalamak yetmiyor. Suç ekonomisiyle mücadele etmek, bu mücadeleyi gerçekten çok istemekle daha doğrusu siyasi kararlılıkla mümkün.
Maliye ve Hazine birleşti, ne oldu?
Bu yazıda teknik ayrıntılara fazla girmeden çok ortada olan sorunlu bir duruma dikkat çekmek isterim:
2018 yılında geçilen Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine kadar Hazine ile Maliye teşkilatları ayrı bakanlıklar şeklinde örgütlenmiş ve ayrı bakanlar tarafından temsil ediliyordu. Müsteşarlık biçiminde faaliyet gösteren Hazine'yi sorumlu bir devlet bakanı temsil ederken, Maliye'yi de Maliye Bakanı yönetiyordu.
Beş yılı aşkın süredir bu iki kurum birleşmiş durumda ve Cumhurbaşkanı'na bağlı tek bir bakan tarafından yönetiliyor. Maliye Bakanlığı'nın bazı birimleri ayrılıp Cumhurbaşkanlığı çatısı altında Strateji ve Bütçe Başkanlığı'nda birleşti.
Resmi olarak Mehmet Şimşek Hazine ve Maliye Bakanı olarak her iki kurumu da temsil ediyor görünüyor. Ancak bütün kamuoyunu meşgul eden suç ekonomisi dosyaları konusunda Bakan Şimşek'ten kapsamlı bir değerlendirme duyamıyoruz. Şimşek, sadece kendisinin seçtiği, makroekonomik konular ve verilerle ilgili değerlendirmeler yapıyor. Söz gelimi dün büyüme verileri dolayısıyla hem sosyal medya hesabından hem de partisinin yönettiği devlet televizyonundan açıklamalar yaptı.
"Programımızın öngörüsü dahilinde büyümede daha dengeli bir kompozisyona doğru yol alıyoruz. Yılın ilk yarısına göre iç talebin büyümeye verdiği katkı azalırken, net ihracatın negatif katkısı azaldı. Bir önceki çeyreğe göre özel tüketim daralırken yatırım ve ihracat artış gösterdi.
Uyguladığımız öngörülebilir ve kurala dayalı politikalarımıza, enflasyon ve cari açıkta kalıcı düşüş ve makro finansal istikrar sağlanıncaya kadar devam edeceğiz."
Kural, hesap sormayı içermez mi?
Şimşek'in "kurala dayalı politikalar" tanımıyla yalnızca makro finansal istikrar, faiz arttırım adımları gibi başlıkları anlatması ve çerçevelemesi, işin kolayına kaçmaktan başka bir şey değil.
Ama sistemin nasıl işlediğini hatırladığınızda, bu konuda kuvvetli taahhütlerde bulunmasının çok da kolay olmayacağını görüyorsunuz.
Düşünün ki ünlü futbolcular, özel olduğu vaadiyle yöneldikleri fona, sistemden geçirmeden fiziki olarak teslim ettikleri paralarının takibi için Cumhurbaşkanı'ndan randevu ve yardım istiyor. Kabul edildiklerinde Cumhurbaşkanı Erdoğan onları dinliyor ve sorunun çözümlenmesi talimatını veriyor.
Aslında hiç de normal olmadığını herkesin bilmesi gereken bu tablo bayağı normal karşılanıyor. Sıradan bir teşebbüsün ya da vatandaşın birikimi, hesap trafiği üzerinde yeri geldiğinde 10 lira için bile vergi takibi yapan devlet, (burada Hazine ve Maliye Bakanlığı oluyor) milyon milyon dolarların beyanının yapılmayışı, kimlerin nasıl sorumlu olduğu, bu durumun yol açtığı gelir kaybı üzerine topluma bir açıklama yapmıyor, yapamıyor.
Şimşek, bütçe sunuşu sırasında Türkiye'nin kara parayla mücadele için kurulmuş Mali Eylem Görev Grubu (FATF) tarafından alındığı "gri liste"den yakında çıkacağını söylemişti. Türkiye'nin 2 yılı aşkın bir süredir yer aldığı "gri liste"den çıkması için raporda geçen sanal varlıklar, kripto paralar ile ilgili yükümlülükleri yerine getirmesi gerekiyor.
Kara para tartışmalarının birden fazla dosyada bu kadar yoğunlaştığı bir dönemde, Türkiye'nin gri listeden nasıl bir değerlendirme raporuyla çıkacağını izleyeceğiz.
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları