loading
close
SON DAKİKALAR

Kuşatmanın ardındaki ekonomi

Çiğdem Toker
Tarih: 19.02.2025
Kaynak: Çiğdem Toker - T24

Çiğdem Toker; İktidar, seçime kadar muhalefeti baskılar ve medyası üzerinden bölüp itibarsızlaştırmayı; satın alma gücü her gün düşen milyonları da “sabır” telkini, onun yetmediği yerde de sopayla dizginlemeyi planlamakta.

yoksulluk

Gazeteci meslektaşlarımıza, siyasetçilere, parti genel başkanlarına, sendika başkanına, astrologa, menajere, akademisyene tutuklama. İstanbul Barosu’na, TÜSİAD’a soruşturma. Belediye başkanına, gazeteciye iddianame, muhalefet yerel yönetimlerine kayyım. İstanbul Barosu’na, TÜSİAD Başkanı’na soruşturma. Kılıç çatma töreninde “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” diye teğmenlere ihraç.

Son beş aydır, sayısı, çeşitliği artan biçimde; baskın, gözaltı, soruşturma ve kayyım atamasız bir hafta geçmez oldu. Muhalefet, yerel yönetimler, meslek örgütleri ile gazetecilere dört koldan gerçekleşen bu kuşatma, siyasal atmosferin temel ve sürekli unsuruna dönüştü.

Haftalık şok dalgaları halinde gelen soruşturma, gözaltı ve baskınlar, iktidarla hizalanmayan herkes ve her kesime adeta topyekûn bir savaş açıldığı izlenimi veriyor. Yakın zamana kadar daha çok siyasetçiler ve gazeteciler üzerinde yoğunlaşan bu baskı, artık toplumun ne söylediğine ve ne yaptığına bakılan, sözü, eyleminin bir karşılığı olan bütün meslek gruplarına da yayıldı. Haftalar ilerledikçe; oyuncular, sendikacılar, akademisyenler, astrolog ve oyuncu menajeri diye bir liste uzadıkça uzuyor.

Meslek gruplarındaki çeşitliliğin ortak paydası, iktidarın yanında hizalanmayan kesimler oluş. Artık bırakalım sert eleştirel ifadeleri, yalnızca kendi görevini yapmak dahi soruşturma ve gözaltılar için yeterli olmaya başladı. Muhalefete dönük bir düşman hukuku uygulanıyor.

Manzaranın bütünü, kurulmuş bir oyun görüntüsü sunuyor. Ve elbette bir “görünüm”le sınırlı kalmıyor. Kitlelerde endişe, suskunluk ve kaygıları derinleştirerek umutsuzluğa yer yer de gözlediğimiz kadarıyla kayıtsızlığa yol açıyor.

“Korktuğu için” değil

Bu tablo içinde; söylediği söz, yaptığı iş toplumda ses getiren etkili olan kişi ve kurumlara yönelik son haftalarda art arda başlatılan soruşturmalar konusunda sıklıkla dile getirilen “iktidarın korkusu” yaklaşımına katılmak mümkün görünmüyor. Kitle desteğinin azaldığı bir gerçeklik olsa da iktidar toplumsal basıncı yükselten bu kuşatmayı korktuğu için değil, siyasal çıkarları gereği böyle istediği ve elindeki gücü kullanabildiği için kuruyor ve sürdürüyor.

Bu gücü, sert güvenlik müdahaleleriyle tahkimi; dezenflasyon diye makyajlanan kemer sıkma programının derinleştirdiği ekonomik yıkım ve bunun yol açtığı hoşnutsuzluğu da baskılamak için de kullanışlı bir işlev görüyor. Bu noktada, insanca yaşamaktan artık çok uzak olan milyonlarca vatandaştan, sürekli olarak sabır talep edilmesi de bu politikayla doğrudan bağlantılı. Anayasa’da yer alan temel hak ve özgürlüklerin neredeyse hiçbiri artık “kriminalize edilmeden”, sert güvenlik önlemleriyle karşılaşmadan kullanılamıyor.

Gaziantep Başpınar’da işçiler, bir süredir düşük zam oranına razı olmayıp haklarını talep etmek üzere eylem yapıyor. Valilik kararıyla eylem yapmaları yasaklanan işçilere yönelik bu yasağın ardından önce gözaltına alınıp bırakılan, sonra da ikinci gözaltının ardından tutuklanan BİRTEK-Sen Genel Başkanı Mehmet Türkmen’in tutuklanma gerekçesi, "çalışma hürriyetin ihlali" ve "suç işlemeye tahrik" olarak açıklandı. Oysa sendikalaşmak Anayasal bir hak. İşçileri haklarını aramak ve kullanmak üzere sendikalı olmaya davet etmek sadece hak değil, aynı zaman bir görev de.

Seçime kadar sertlik

İşçilerin sefalet koşullarında köle gibi çalışmaya itiraz ederek haklarını talep etmelerinin suç gibi gösterilmesi, ekonomik koşullardan kaynaklanan yaygın hoşnutsuzluğu bastırma yönelik bir adım.

Öyle anlaşılıyor ki iktidar, seçime kadar muhalefeti baskılar ve medyası üzerinden bölüp itibarsızlaştırmayı; satın alma gücü her gün düşen milyonları da “sabır” telkini, onun yetmediği yerde de sopayla dizginlemeyi planlamakta.

Bu plan; AKP Genel Başkanvekili Mustafa Elitaş’ın katıldığı televizyon programında açıkladığı (kendi tanımlamasıyla “öne çekilmiş seçim tarihi”) 2027 Kasım’ına kadar işler mi? Dahası bu kadar baskı ve zora dayalı bir plan nasıl işletilir? Bu sorular önümüzde çok hayati bir mesele olarak durmakta.

Ana muhalefetin ön seçimle aday belirlemenin ötesine geçecek -varsa- adımları ise bu hayati süreçte belirleyici olacak.

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları