Sağlık çıkmazı ve bütçe
Çiğdem Toker; Vatandaşın sağlığı, 20 yılda kamu sektörüne göre iki kattan fazla büyüyen bir özel sağlık sektörüne emanet. Yani şirketlerin çıkarlarına.
Bu yıl bütçe görüşmeleri gergin geçiyor. Şaşırtıcı değil. Çünkü temel kamu hizmetlerini üstlenen bakanlıkların faaliyet alanlarında çok ağır sorunlar yaşanıyor. Eğitim, güvenlik, sağlık alanındaki skandallar, insanlık dışı uygulamalar vatandaşların tahammül sınırlarını zorlar noktalara geliyor.
* * *
Sağlık Bakanlığı’nın TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’ndaki bütçe görüşmeleri de Bakan Kemal Memişoğlu’na yönelik istifa protesto ve talepleriyle geçti. İstifanın bir kültür kodu olduğu demokrasilerde, yönettiği kurumlarda vahim yanlışlar yapılan kişiler görevi bırakır. Bizde böyle bir kültür olmadığı için, kamu görevlilerine yönelik istifa talepleri beyhude seslenişlere dönüşür.
Asıl başarı, iktidar uygulamalarının o kadar vahim uygulamalara erişmesini engelleyecek bir muhalefet örneği sergileyebilmektir elbette.
Ama yine de istifa çağrıları, bebekleri ölüme gönderen bir cinayet ve yolsuzluk çetesinin barınabildiği bir yönetsel ortamı ortaya sermesi bakımından büsbütün faydasız da değildir.
Sağlık alanında uzun yıllardır şehir hastaneleri konusunda yazıyorum. Artık herkesin bildiği gibi şehir hastaneleri için Sağlık Bakanlığı ile şirketler arasında imzalanan sözleşmeler kamuoyuna ticari sır gerekçesiyle açıklanmıyor.
Ancak bütçe verilerine bakılarak bile, şehir hastaneleri için ayrılan kaynakların bütçeyi nasıl ipotek altına aldığı yıllar geçtikçe daha iyi anlaşılıyor. Önceki Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, bir yıl önceki bütçe görüşmelerinde bazı şehir hastanelerini yapıp işleten şirketlerle görüşmeler yaptıklarını ve kamuya yükün bir miktar aşağıya çekildiği söylemişti. Bu kadarı bile, bu alanda yazıp çizen az sayıdaki kişinin ısrarıyla olmuştur. Ancak varılan sonuç, bütçeden bu hastaneler için ayrılan kaynağın hala çok yüksek olduğu gerçeğini değiştirmiyor.
Bütçenin yüzde 10’u
2025 yılı bütçesinde şehir hastaneleri için ayrılan kaynak, genel bütçe toplamının yaklaşık yüzde 10’u: 104 milyar 602 milyon. Bu tutarın yaklaşık 65 milyar TL’si kullanım bedeliyken (kira da dediğimiz) 37 milyar lirası hizmet bedeli olarak belirlendi. Bakanlığın üç yıllık hedeflerine bakıldığında da yine şehir hastaneleri için 2026’da 115 milyar, 2027 yılında da 121 milyar TL’lik ödeme öngörülüyor. Bir bakanlığın, bütçesinin yüzde 10’undan fazlasını özel sektöre aktaracağı bir yapılanma içinde olması sağlıksız bir durumdur. Bunun için birçok hastanenin kapatıldığı da dikkate alınırsa…
Ankara’da eski bakan Koca’nın kapatılmayacağını söylediği Dr. Sami Ulus ile Zübeyde Hanım Hastanesi’nin zamana yayılmış bir şekilde indirekt yöntemlerle kapatılacağı konuşuluyor. Asistanlara, verilen eğitim yetersizmiş gibi yanıtlamalarının telkin edildiği formlar iletilip doldurulması isteniyor.
Geçici olarak başka yere taşınan Dr. Sami Ulus Çocuk Hastanesi’nin binası bir buçuk yıl önce yıkılmış ve yerine yenisi yapılacaktı. Henüz bitmiş bir inşaat göremiyoruz.
Önce değersizleştir sonra yok et
Yenidoğan çetesi skandalının yaşandığı bir ülkede bu iki hastanenin verimli çalışmadığı gerekçesiyle kapatılmak istenmesi ise AKP iktidarının, kafasına koyduğu bir yıkımı “değersizleştirerek” hazırlama taktiğinin son örneklerini oluşturuyor. Hastanelere yatırım yapmayarak, ambulansları, doğumları bu köklü uzman hastaneler yerine şehir hastanelerine yönelterek kamunun varlıkları göz göre yok edilmek isteniyor.
Şehir hastaneleri konusunda yıllardır çalışan Dr. Bayazıt İlhan, Dr. Sami Ulus Hastanesi’nde 87’si adet yenidoğan ve çocuk polikliniği olmak üzere 418 yatağı olduğunu, ayda 15-20 bin acil hastanın başvurduğunu anımsattı. İlhan’ın verdiği bilgiye göre Zübeyde Hanım Doğumevi’nde ise 88’i yoğun bakım olmak üzere 429 yatak vardı.
Kamunun elindeki varlıklara özen göstermesi gerektiği halde, kapatmanın yollarını arayan Sağlık Bakanlığı, şehir hastanesi müteahhitlerine üç yılda toplam 341 milyar TL ödeyecek.
Ankara Tabip Odası’nın hesabı
Sağlık Bakanlığı bütçesinde şehir hastaneleri için ayrılan kaynak, Ankara Tabip Odası tarafından da değerlendirildi. Oda, basına yaptığı açıklamada, 2025 yılı şehir hastanelerinin kullanım ödeneğiyle tam 6 bin 718 adet Aile Sağlığı Merkezi (ASM) yapmanın mümkün olduğu belirtildi.
Bunun yanı sıra 100 yataklı en az 90 adet devlet hastanesi yapılabileceğine dikkat çeken ATO yönetimi, sağlığa ayrılana kaynağın yetersizliğini, şu açılardan vurguluyor:
*14.7 trilyon liralık Merkezi İdare Bütçesinin yüzde 6,9’u sağlık hizmetlerine ayrılıyor.
* Sağlık Bakanlığı’nın 2025 yılı bütçesi 1 trilyon 20 milyar 317 milyon 291 bin TL olarak teklif edilmektedir. Yüzde 10’u şehir hastanelerine gidiyor.
* Sağlık harcamalarının GSYH’ya oranı düşmektedir. 2002 yılında kamu ve özel sağlık harcamaları toplamının GSYH’ya oranı yüzde 5.2 iken, 2022 yılında yüzde 4’e gerilemiştir.
* Sağlık Bakanlığı toplam bütçesinden koruyucu sağlık hizmetlerine 273 milyar 585 milyon 813 bin TL, tedavi edici sağlık hizmetlerine 733 milyar 273 milyon 977 bin TL ayrılmıştır. Bebeklerimizi öldüren “yenidoğan çetesi” olayında gördüğümüz üzere sağlık planlamasında özel sektörü daha çok büyütmeyi hedefleyen piyasacı anlayış, suç ve suçlu üreten bir yapıya dönüşmüştür.
* * *
ATO açıklamasına göre Sağlık Bakanlığı’nın “Türkiye’de Bebek Ölümleri Durum Raporu”na göre yenidoğan yoğun bakım yataklarının yüzde 56’sı özel hastanelerin kontrolünde. Bu veri ortadayken, Ankara’da yeni doğan alanında ihtisaslaşmış hastanelere reva görülen muamele, tercihin ne yanda olduğunun kanıtı. Sağlık alanında kamudan özel sektöre ayrılan kaynaklara ilişkin veriler de bu tercihin altını çiziyor. ATO’nun çalışmasında şu bölüme dikkat:
“2002 yılında 774 kamu hastanesi, 50 üniversite hastanesi, 271 özel hastane varken; 2023 yılı itibariyle 933 kamu hastanesi, 68 üniversite hastanesi, 565 özel hastane faaliyet göstermektedir.”
Özetle, vatandaşın sağlığı, 20 yılda kamu sektörüne göre iki kattan fazla büyüyen bir özel sağlık sektörüne emanet. Yani şirketlerin çıkarlarına...
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları