loading
close
SON DAKİKALAR

Yolsuzlukla mücadele böyle olur

Çiğdem Toker
Tarih: 17.01.2025
Kaynak: Çiğdem Toker - T24

Çiğdem Toker; Gerek merkezi yönetimde gerekse yerel yönetimlerde, iktidarın gücünü yansıttığı her dönem ve her kurum, tamamlanmış binlerce ihale, ödenen milyarlarca liralık kamu kaynağı yolsuzluklardan muaf mıydı?

Türkiye, kâğıt üzerinde hâlâ Avrupa Birliği (AB) adayı. Yani günün birinde AB’ye tam üye olma ihtimali teorik olarak mümkün. Taraflar, bir gün bu ihtimal gerçekleşecekmiş gibi tutumlar sergileseler nafile.

Üyelik hedefinin artık karşılıklı ve dönemsel yararlar gözetilerek araçsallaştığını söylemek can sıkıcı ama kabul edelim ki daha gerçekçi.

“Türkiye’nin AB üyesi olmasının önünde engeller nedir?” diye sorulsa, birçok madde sıralanır, uzun da bir liste olur. Din faktörü, yani artık klişe tabirle AB’nin bir “Hristiyan kulübü” oluşu, önemli bir kesime göre Türkiye’nin ilahi nihaye AB üyesi olmasının önündeki yegâne engeldir.

Demokrasi ve hukuk devleti kriterlerindeki gerilik, hatta yıllar içindeki gerileme, önemli bir gerekçe olarak üst sıralarda yer alabilir.

Ancak pek az kimsenin dillendirdiği, muhtemelen artık buna lüzum da hissetmediği bir büyük mesele var ki, AB üyeliğinin önünde görünmez bir başlık olarak “din”, görünür başlık olarak da ekonomik standartlar veya temel hak ve özgürlükler kadar önem taşımakta.

O meselenin adı yolsuzlukla mücadele.

Türkiye her yıl sınıfta kalıyor

AB Komisyonu’nun her yıl hazırlayıp yayımladığı Ülke Raporu’nda, Türkiye yolsuzluk alanında her yıl, düzenli olarak sınıfta kalmaktadır. 2024 tarihli son Ülke Raporu’na göre Türkiye, “yolsuzlukla mücadele hala başlangıç düzeyinde hazırlıklı ve rapor döneminde ilerlememe sağlanamadı.”

Karne sürekli kırıkla dolu

Artık Türkiye-AB ilişkileri açısından doğru düzgün gündem bile olamayan yolsuzlukla mücadele karnesi, raporda şöyle anlatılıyor:

- Ülke yolsuzluğu önleme ve kontrole dair bir çerçeve kurulmasına yönelik ya da yolsuzlukla mücadele için Avrupa Konseyi’nin Yolsuzluğa Karşı Özel Hukuk Sözleşmesi’ne ve Avrupa Konseyi Yolsuzluğa Karşı Ceza Hukuku Sözleşmesi’ne, Yolsuzluğa Karşı Devlet Grubu’nun (GRECO) tavsiyelerine ve Birleşmiş Milletler Yolsuzlukla Mücadele Sözleşmesi’ne uygun birimler kurmaya yönelik adımlar atmamıştır.

- Yasal çerçeve ve kurumsal yapının, yolsuzluk davalarının kovuşturma ve karar aşamalarında hukuka aykırı biçimde siyasi baskı kurulmasını sınırlandıracak şekilde iyileştirilmesi gerekmektedir.

- Kamu kurumlarının hesap verebilirliğinin ve şeffaflığının iyileştirilmesi gerekmektedir. Geçen sene Komisyon tarafından sunulan tavsiyeler uygulanmamıştır. Ve hâlâ geçerlidir.

- Gelecek yıl, Türkiye’nin özellikle BM Yolsuzlukla Mücadele Sözleşmesi ve ilgili Avrupa Konseyi sözleşmeleri başta olmak üzere, yolsuzlukla mücadele ile ilgili uluslararası yükümlülüklerini yerine getirmesi gerekmektedir.

- GRECO (Yolsuzluğa Karşı Devletler Grubu) tarafından yayımlanan tavsiyeleri, ihtiyaç duyulan mevzuatın da kabul edilmesi yoluyla etkili bir biçimde yerine getirmesi gerekmektedir.

- Yolsuzlukla etkili bir şekilde mücadele etmeye yönelik net bir siyasi irade ve vizyonu yansıtan, güvenilir ve gerçekçi bir eylem planıyla desteklenen bir yolsuzlukla mücadele stratejisini detaylı bir şekilde hazırlaması gerekmektedir.

* * *

Türkiye’nin yerine getirmediği eksiklere bakıldığında sanırsınız ki ilişkiler yeni başlamış ya da daha yeni aday olmuş. Bu ülkeyi AB’ye üye yapma ümidini pompalayarak iktidara gelen AKP tam 23 yıldır Türkiye’yi yönetiyor ve ortaya çıkan karne 23 yıl sonra bile yolsuzlukla mücadele başlangıç düzeyinde olmak.

İşin daha yüz kızartıcı kısmı, aynı ifadelerin adeta bilgisayar klavyesinde kopyala yapıştır tuşuna basılarak üretildiği izlenimi verecek şekilde 2023, 2022 raporlarında da yer almasıdır. Yani Türkiye yolsuzlukla mücadele alanında o kadar berbat bir durumda, bir yıl boyunca o kadar hiç ilerleme kaydetmiyor ki, AB Komisyonu’nun ülke raporlarında bir cümlesi bile değişmeden ilgili bölümler muhafaza ediliyor.

Ondan sonra Türkiye, OECD’nin kara parayla mücadele alanındaki kötü performansını anlatan Gri Liste’den çıkıyor. Sanki AB ülkelerinin neredeyse tamamı OECD’ye de üye değilmiş gibi, AB bakışına göre kötü olan karne OECD teşkilatı nezdinde iyi hale geliyor. Anlamak gerçekten mümkün değil.

* * *

Hal böyleyken, Beşiktaş Belediye Başkanı Rıza Akpolat’ın bir yolsuzluk soruşturmasında gözaltına alınması, bu işlemi de yapılan soruşturmayı da soru işaretleriyle dolu bir hale getiriyor. Kuşkusuz, muhalefet belediyelerinde yolsuzluk yapılmaz iddiasında değilim. Kamu kaynakları nerede usulsüz kullanılıyorsa yasal yaptırıma tabi olmalı.

Ancak ülkeyi 23 yıldır yöneten bir iktidar olarak, devlet adına imza konulmuş uluslararası sözleşmelerden kaynaklanan yükümlülüklerin hiçbirine uymazken, “yargıya siyasal baskıyı sınırlandıracak bir yasal çerçeve”yi bir türlü kurmazken, sorumlu olduğun eksiklikler yerine getirilmediği için her sene resmi raporlara rahatsız edici bir şekilde tekrar tekrar girerken…

Eğer bir sabah, muhalefet partisine mensup belediye başkanı yolsuzluk soruşturması gerekçe gösterilerek gözaltına alınmışsa, o zaman bütün muhatapların şu soruyu sorması meşrudur:

Gerek merkezi yönetimde gerekse yerel yönetimlerde, iktidarın gücünü yansıttığı her dönem ve her kurum, tamamlanmış binlerce ihale, ödenen milyarlarca liralık kamu kaynağı yolsuzluklardan muaf mıydı?

Madem bu mücadele şafak baskınları yapacak kadar önemli, neden bu saate kadar, AB ülke raporlarında geçen, yolsuzlukların izlenebileceği bir bağımsız birim kurmadınız?

Kamu gücü kullanan herkes ve her kurum, “emanet edilen gücün özel çıkarlar için kötüye kullanılması” diyen tanımlanan yolsuzlukla mücadele konusunda yasalar önünde sorumludur. Ama başta ülkeyi yönetenler olmak üzere ayrımsız herkes! Türkiye bir hukuk devleti ise tabii.

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları