Hep yanlış
Hüsnü Mahalli: Daha önce de olduğu gibi Suriye tüm denklemlerin hem kilit hem de anahtar ülkesidir.
Temmuz 2013’de General Sisi İslamcı Mursi’yi devirince BAE, Suudi Arabistan ve Bahreyn Mısır’a destek vermiş ve Müslüman Kardeşler’i terör örgütü ilan etmişti.
Bunun üzerine dönemin Başbakanı Erdoğan çok kızmış ve her fırsatta Rabia işaretini yaparak İslamcılara sahip çıkmıştı.
Haziran 2017’de dört ülke Katar’la ilişkilerini kesince Cumhurbaşkanı Erdoğan dostu Temim’i korumak için Türk askerini iki büyük Amerikan üssünün bulunduğu bu ülkeye yollamıştı. Emir Hazretleri de 36 savaş uçağını Türkiye’ye göndermeye hazırlanıyor.
Ağustos 2020’de İsrail’le barış anlaşması imzaladığı için Erdoğan bu kez BAE yönetimine çok kızmış ama benzer anlaşma ve uzlaşmalara imza atan Fas ve Bahreyn krallarına ve Sudan’ın darbeci generali El-Burhan’a sesini çıkarmamıştı. Üstelik bu generali geçtiğimiz Ağustos’ta
Ankara’da misafir etmişti.
İsrail ise Erdoğan için her zaman baş düşman idi.
Sonra ne oldu?
Her şey unutuldu.
Elbette bu kadar değil!
Darbeci Sisi, terörist İsrail, “şerefsiz” Bin Zayid ve katil Muhammed Bin Selman ile barışmaya çalışıyoruz.
Sisi ve Bin Selman henüz “yüz vermiyor” ama diğerleriyle kanka modundayız.
Sedat Peker’den dolayı önce BAE’lı Bin Zayid’le başladık. Söylemedik laf bırakmadığımız Bin Zayid’i önce telefonla aradık (31 Ağustos), 24 Kasım’da Ankara’da misafir ettik, Şubat’ta iadeyi ziyarette bulunacağımızı söyledik ve önceki gün Bağımsızlık Günü nedeniyle arayıp kutladık.
Beyefendi Türkiye’deki olası yatırımları için 10 milyar dolar ayırdığını söylemişti.
Aynı Beyefendi İsrail’le barış anlaşması imzaladıktan sonra ikili ve bölgesel ortak yatırımlar için yüz milyarlarca dolarlık bütçe ayırmıştı.
Bin Zayid’le “kanka” olunca İsrail’i unutmak ayıp olurdu!
Nasıl olsa Mavi Marmara dosyası kapatılmış, İsrail’in OECD üyeliğine ve NATO’ya gözlemci olarak katılmasına onay verilmiş ve ticaret ilişiklerinde rekorlar kırılmıştı.
Cumhurbaşkanı İzak Herzog’la iki kez telefonla konuştuk o da “Hamas’a verdiğiniz askeri desteğe son verin” dedi.
Bin Zayid, Sisi ve Cemal Kaşıkçı’nın kafasını İstanbul’da kestiren Muhammed Bin Selman ise “Müslüman Kardeşler’le ilişkilerinize son verin” diyor.
Bu üç ülke ayrıca Erdoğan’ın Suriye ve Libya müdahalelerine de karşı.
Erdoğan ne yapar bilinmez ama istekleri kabul edilmediği sürece adamların Ankara ile barışması pek kolay görünmüyor.
Hepsi Viyana’da devam eden İran görüşmelerini bekliyor.
İsrail yoğun çabayla batılı ülkelere baskı yaparak Tahran’la anlaşmamalarını ve kendisinin gidip İran nükleer tesislerini bombalamasına izin vermelerini istiyor.
Körfez ülkelerinin kral, emir ve şeyhleri de en az İsrail kadar “Şii” İran’a düşman.
Sonuç:
On 10 yıldır yani kanlı Arap Baharı’ndan bu yana karmaşık ve çelişkilerle dolu dış politika yürüten Ankara şimdi çok daha sıkışacaktır.
Daha açık ifadeyle nükleer anlaşmaya dönülmezse Ankara; İsrail’le dost ve Körfez’in kral, emir ve şeyhleriyle tekrar kanka olma çabasında çok zorlanacaktır.
Herkesi “idare etme” taktikleri bundan böyle işe yaramayacaktır.
Daha önce de olduğu gibi Suriye tüm denklemlerin hem kilit hem de anahtar ülkesidir.
Ankara için zaman daralıyor.
Ankara daha fazla sıkışmadan ya da sıkıştırılmadan karar vermek zorundadır.
Ne demişti Mustafa Kemal:
1- Komşuların iç işlerine karışmayın.
2- Rusya’yı tahrik etmeyin.
3- Arap ülkeleriyle ilişkilerinizi geliştirin. Aralarındaki anlaşmazlıklara karışmayın.
4- Sormadan akıl vermeyin.
5- Batı kültürünü benimseyin, fakat onların emperyalist emellerine alet olmayın.
Atatürk bunları söylerken İsrail henüz kurulmamıştı.
Yoksa onun için de bir tavsiyede bulunurdu çünkü sonraki tüm sorunların dolaylı-dolaysız nedeni Filistin toprağı üzerinde 1948’de kurdurulan İsrail’dir.
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları