Her şey ilginç
Hüsnü Mahalli; Kore’ye asker yollayan Ankara 1952’de NATO’ya alındı ve Sovyetler Birliği’ne karşı batının ön karakol görevini üstlendi. Sovyetler dağıldı ama Türkiye aynı Türkiye ve İncirlik’te 50 kadar atom bombası var.
Uzun yıllar Amerikan egemenliğinde kalan ve 1945’te bağımsızlığını kazanan Filipinler’de 1965 seçimlerini az farkla kazanan Milliyetçi Parti lideri Ferdinand Marcos ABD desteğiyle 21 yıl iktidarda kaldı. Akıl almaz yolsuzluklarıyla ün salan, çanta ve ayakkabı meraklısı eşi İmelda ile ülkeyi dikta yöntemlerle yöneten Marcos ordunun müdahale etmediği bir halk ayaklanmasıyla 24 Şubat 1986’da devrildi ve sarayları halk tarafından talan edildi.
Peki bunu neden anlatıyorum?
Filipinler’de 9 Mayıs’ta yapılan seçimlerde diktatör Marcos’un oğlu ve babasının adını taşıyan Ferdinand Marcos Jr %58 oy oranıyla cumhurbaşkanı seçildi.
“Şeffaflık, demokrasi ve yolsuzluklarla mücadele sloganlarıyla”!
Peki bu nasıl oldu?
Toplumsal hafızanın nakavt olmasıyla!
Yüz milyarlarca dolar yolsuzlukları ve muhalifleri gaddar yöntemlerle ortadan kaldırmakla ünlenen bir babanın oğlu, babasını deviren aynı halkın oylarıyla cumhurbaşkanı seçiliyor!
Garip ama gerçek!
İşin daha da garip olan tarafı Marcos Jr’ı cumhurbaşkanı seçen halk garip davranışlarıyla ünlenen şimdiki Cumhurbaşkanı Rodrigo Duterte’nin kızı Sara Duterte’yi de Cumhurbaşkanı Yardımcısı olarak seçti.
Ders almak isteyenler için Filipinler ilginç bir ülke ama hep Amerikan sömürgesi olarak kalacak.
Gelelim “Testereci” Bin Selman’a.
Sonuçta onun ülkesi de bir Amerikan sömürgesi.
Arada bir Amerikalılarla arası bozuluyor ama aralarındaki aşkın biteceği yok çünkü temeli 14 Şubat’ta atılmıştı.
13 Şubat 1945’te Kızıldeniz’de Mısır Kralı Faruk ile Quincy Zırhlısında buluşan ABD Başkanı Roosevelt bir gün sonra yani ‘Sevgililer Günü’nde Suudi Kral Abdülaziz ile bir araya gelmişti. Anlaşmaya göre “ABD Suudi ailesini koruyacak, Suudiler ise para, petrol, din ve Vahabi mezhebiyle ABD’nin hizmetinde olacak”.
77 yıldır öyleler.
Trump her seferinde canlı yayınlarda onlara hakaret edip durdu ama seslerini çıkaramadılar.
“Kaşıkçı’nın Katili” diye ünlenen ama günde bir milyar dolar petrol satan Prens Hazretleri her zaman popüler. Cumhurbaşkanı Erdoğan bile adamın kahvesini içmek için uçağına atlayıp Cidde’ye gitti. Gelen haberlere bakılırsa Başkan Biden da haziran sonu Prens’in misafiri olacak.
Adamın katil olması kimin umurunda!
Adam yakında Ankara’ya geliyor. Önce ya da sonra Erdoğan’ın “benim için bitmiştir” dediği Miçotakis’in yanına gidecek. Kıbrıs’a (Rum tarafı) geçtikten sonra da Erdoğan’ın “darbeci” dediği Sisi’nin misafiri olacak.
Geriye dönelim.
Kızıldeniz buluşmasından bir yıl sonra 5 Nisan 1946’da bu kez Amerikan Missouri Zırhlısı İstanbul’u ziyaret etti.
Sonrası bildik hikaye…
Kore’ye asker yollayan Ankara 1952’de NATO’ya alındı ve Sovyetler Birliği’ne karşı batının ön karakol görevini üstlendi.
Sovyetler dağıldı ama Türkiye aynı Türkiye ve İncirlik’te 50 kadar atom bombası var.
Gelelim bugünlere…
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklamasıyla dünya medyası Türk ordusunun olası Suriye operasyonunu konuşuyor.
Yandaş medyadaki uzman, azman ve her konuya maydanoz tipler haritalar üzerinde olası operasyonun “stratejik değerlendirmesini” yapıyorlar.
Türkiye 2016’dan bu yana fiilen Suriye’de.
24 Ağustos 2016’da Putin’in onayı ile Fırat Kalkanı Operasyonu.
20 Ocak 2018’de Putin ve Trump’ın onayı ile Zeytin Dalı Operasyonu.
9 Ekim 2019’da yine Trump ve Putin’in onayı ile Barış Pınarı Operasyonu.
Peki şimdi?
Haberlere bakılırsa ABD ve Rusya olası operasyona karşı.
Planlanan operasyon bölgesi olarak Fırat’ın doğusunda Amerikan ordusu ve Türk askerleriyle ortak devriye gezen Rus askerleri var. Avrupa’nın başka ülkelerinden de uzmanlar YPG militanlarını eğitiyor.
Diyelim ki 60-70 bin YPG’li savaşa katılmadı bu durumda ABD ve diğerleri izin vermezse bölgeye dalacak olan Türk ordusu herkesle mi savaşacak?
Son olarak …
Rusya’nın Ukrayna operasyonuna kıyameti koparan ABD ve yandaşı ülke ve güçler ve onların palavracı medyası her nedense ABD’nin Suriye’nin %25’ini işgal altında tuttuğunu hatırlamaz. Suriye’nin yaklaşık %9’unu kontrol eden Türkiye ise PYD/YPG gerekçesiyle “biraz daha alayım” hevesinde.
2011’de Türkiye müdahalesi olmasaydı bugün PYD/YPG olmayacak ve PKK bu denli güç kazanamayacaktı.
IŞİD, NUSRA ve benzeri ruh hastası örgütler de olmayacaktı.
Tiyatroya devam!
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları