Tarih:
11.10.2016
10 Ekim’in yıldönümünde medya: ‘Merkezde doğru habercilik’ örneği yok
Mehveş Evin; Bir yılı aşkın süredir ivmesi kah artan, kah azalan, ne yazık ki artık mütemadi hale gelen bir şiddet ve çatışma ortamında yaşıyoruz.
Bir yılı aşkın süredir ivmesi kah artan, kah azalan, ne yazık ki artık mütemadi hale gelen bir şiddet ve çatışma ortamında yaşıyoruz.10 Ekim 2015’teki Ankara katliamının üzerinden bir yıl geçti. Bir yandan öyle yoğun, şiddet dolu bir yıldı ki sanki 10 yıl geçmiş gibi geliyor… Öte yandan 10 Ekim’in acısı o kadar taze, adaletsizliğin yükü o kadar ağır ki sanki o korkunç günü daha dün yaşamışız gibi…
Bugün, 10 Ekim’in failleri ve ihmaller konusunda daha çok bilgi sahibiyiz. Ancak gerçeklerin ortaya çıkarılması, sorumluların hesap vermesi, adaletin tecelli etmesi maalesef kolay değil.
Demokratik kurumlar işleyemediği gibi, katliamlar, ölümler, yıkımlar üzerinden ayrıştırılan, kan ve nefret üzerinden yönetilen bir toplum haline getirildik.
‘Ya yüzde 100 bendensin ya düşmanımsın, öyleyse geber’ mantığıyla yönetilir, muhalif tüm sesler ezilir ve kriminalize edilirken hakikate ulaşmak, barışçıl bir dil tutturmak, daha da zor.
Devletin 10 Ekim’i: Katliam bile diyemiyor
Bir örnek verelim: 15 Temmuz sonrası, kalkışmaya karşı cesurca direnip canından olan sivilleri devlet ‘şehit’ diye sahiplendi. Haftalarca sokaklara çıkmak teşvik edildi; gösteriler, anmalar sürdü. Aynı devlet, 10 Ekim’in yıldönümünde hiçbir anma etkinliğine OHAL gerekçesiyle izin vermiyor.
Zaten 10 Ekim’in ‘katliam’ olduğunu kabul etmiyor, açılan tazminat davalarının masraflarını dahi mağdurlara ödetmeye kalkıyor. Oysa müfettiş raporlarında Emniyet’e sayısız canlı bomba ihbarının geldiği, polisin kendi personelini uyarırken mitinge katılacaklardan bu bilgiyi gizlediği ortaya çıktı.
5n1k’yı dahi unutan habercilik anlayışı
Devletin tavrı bu… Peki ya medya? 10 Ekim 2015 günü ve izleyen günlerde yapılan yayınlar, giderek tek sesliliğe sıkıştırılan Türkiye medyası açısından bir dönüm noktası sayılır.
DİSK Basın-İş, medyayı 10 Ekim haberleri üzerinden deşifre eden, son derece özverili ve titiz bir rapor yayınladı: Medyada 10 Ekim Katliamı.
Televizyon ve gazete haberlerinin tek tek incelendiği ve iletişim uzmanlarınca değerlendirildiği bu çalışmada emeği geçen herkese kocaman bir teşekkür.
Rapordaki ‘Medyadan 10 Ekim Ankara Katliamı’nı nasıl okumalı?’ yazısında Tezcan Durna, izlenen kanallarda beş farklı eğilim tespit ettiklerini ifade ediyor. Özetleyerek aktarmaya çalışacağım:
İtinayla örtme, mağdur ve sorumluları gizleme: A Haber ve Kanal 24
A Haber ve Kanal 24’te billurlaşan, patlamayla ilgili hükümetin sorumluluğu, ihmali ve hatasının üstünün itinayla örtülmeye çalışılması eğilimi…
Bu eğilim, olayın failinin baştan itibaren IŞİD olduğu anlaşılmış olmasına rağmen, kasıtlı olarak PKK ve diğer sol örgütler şeklinde çerçevelenmesi ya da failin muğlak uluslararası güçler şeklinde tanımlanması girişimlerinde belirginleşiyor.
Ayrıca olayın mağdurlarına ve muhalif kanatlara neredeyse hiçbir açıklama ve söz hakkı tanınmaması, olayın tamamen hükümet yetkilileri ve hükümete yakın aktörler tarafından tanımlanması da bu iki kanaldaki genel eğilim.
Patlamanın hedefi, barış mitingini düzenleyenler değil, ‘milletin tümü, Türkiye Cumhuriyeti, AKP, seçim’ olarak tanımlanmış.
Bu dil, tamamen toplumsal muhalefeti etkisizleştirme, çatışma ve tehdit söylemiyle muhalefeti ‘milli birlik ve beraberlik’ miti içinde homojenleştirme ve dolayısıyla yok etme/yok sayma hedefine hizmet ediyor.
Milli birlik söylemi ve sırf insani yönü öne çıkarma: Fox ve Kanal D
Muhalif bir dil üretiyormuş gibi görünürken bile, bu birlik ve beraberlik söylemine teslim olup politikayı olumsuzlayarak imkansız hale getiren bir başka eğilim öne çıkıyor.
Bu eğilim, Fox TV ve Kanal D’de yoğun. Haberciliğin ‘birlik ve beraberlik’ söylemine teslim olduğu FOX’un yanı sıra Kanal D’de olayın insani yönünü öne çıkarma eğilimi görülüyor.
Kanal D haberlerinde hem eyleme, hem de eylemcilere karşı olumlu bir tavır takınıyor. Ancak bu tavrı politik bir eleştiriyle eklemlemiyor. Olayın insani yönünü öne çıkarma eğilimi ise yine sansasyon bağımlılığının sonucu.
Olayı dramatikleştirerek muktedirin dahlini unutturma: NTV
Haberde olayın dramatikleştirilmesi, insani hikayelerin ön plana çıkarılması şeklinde tezahür eder…
Ancak bu habercilik, olayın gerçek nedenlerini gözardı etmeyi, odağı politik olandan bireysel olana çevirmeyi, dolayısıyla eleştirel, politik ve muhalif soru sormayı gereksiz hale getirir.
İnsanlar, kişisel hikayelere üzülürken, empati kurmak ve olayla ilgili muktedirlerin dahlini, çatışmaların kimlerin yararına olduğunu düşünmeye fırsat bulamazlar.
Bu da bir anlamda muktedirin istediği bir habercilik pratiği. NTV’nin yayınlarında da yoğun bir dramatizasyon göze çarpıyor.
Tematik bir televizyon kanalı olmasına rağmen, NTV 10 Ekim’le ilgili olarak dramatik tonu en yüksek habercilik yürüten haber medyası.
Tarafsızmış gibi yapıp muktedirin görüşünü yeniden üretme: CNN Türk
Bir diğer eğilim, tarafsız yayıncılık yapıyormuş gibi davranıp bu davranışı muktedirin görüşünün yeniden üretilmesi için araçsallaştırmak.
CNN Türk yayıncılığında gözlenen şey, ‘tarafsız yayın yapıyormuş gibi davranıp aslında muktedirin görüşünü yeniden üretmek’ten ibaret.
Bu yolda, çok akılcı ve delillere dayalı konuşan gazeteci ve akademisyenlerin açıklamalarına rağmen, iki gün boyunca PKK ve HDP’yi katliamın sorumlusu olarak göstermekten vazgeçilmemiş.
Buna mukabil, katliamın asıl sorumlusu olan IŞİD’in Türkiye örgütlenmesinde AKP’nin rolü ve desteğine neredeyse hiç değinilmemiş.
Doğrudan devleti suçlu ilan etme: Med Nuçe
En ayrıksı eğilim Med Nuçe kanalında karşımıza çıkıyor. Kanal tüm diğer domestik kanallardan farklı olarak, saldırılardan AKP hükümetini, özelde de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı sorumlu tutan bir çerçeve kuruyor (Belçika’dan yayın yapan Med Nuçe, geçen hafta kapatılan TV ve radyo kanalları arasındaydı).
Kanalın haber dilinde sert bir örgüt dili hakim ve olayı ‘devlet katliamı’, olayın failini de ‘faşist devlet’ ve ‘Katil Erdoğan’ ilan etmek şeklinde.
Medyayla ilgilenen herkes okumalı
Raporda, izlenen televizyon kanallarının haber ve programları ayrıntısıyla incelenirken bu eğilimlere örnekler sunuluyor. Kanalların hangi sermayeden beslendiği de unutulmamış. Ne de olsa medya kritiği yaparken medya sahipliği yapısına bakmak da şart.
‘Doğru habercilik’ örneği maalesef yok.
Keşke geçen hafta kapatılan İMC, Hayatın Sesi, Özgür Gün gibi muhalif televizyon kanallarının 10 Ekim yayınları da ayrıca analiz edilebilse…
‘Medyada 10 Ekim Katliamı’ raporu, çoğulcu, meslek ilkelerini gözeten, savaştan değil barıştan, ötekileştirmeden değil ortaklaşmadan yana bir dil kullanan bir medyaya ne kadar ihtiyaç duyduğumuzu bir kez daha tescilliyor.
Umarım bu raporu sadece bu katliamın mağdurları ve gazeteciler değil, medyayla ilgilenen her kesim/kurum inceler.
Bu rapor, medyayla algıların nasıl şekillendirildiğini örnekler üzerinden, nesnellikle değerlendirdiği ve göz önüne serdiği için çok kıymetli.
Yazılı basın ve köşe yazıları örnekleri üzerinden yapılan çalışmalar da bir sonraki yazıya…
Mehveş Evin - Diken
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları