Tarih:
07.08.2016
AKP, Gülen ve Batı: Bulmacanın kritik parçası hep eksik
Mehveş Evin; Darbe sonrası Batı’ya çemkirmek kolay. Ancak yolsuzluk skandalına kadar ballı börek geçirilen günlerin hesabı verilmeden, ne topyekun bir ‘temizlik’ mümkün, ne de ‘Batı niye bizi kucaklamıyor’ söylemi anlamlı.
Darbe girişimi sonrası Batı’nın tutumu, Erdoğan ve kurmayları tarafından biteviye topa tutuluyor. ABD ve AB darbe girişimini kınadı ancak, darbe sonrası yapılan tutuklamalar, işkence iddiaları, medya ve akademiye baskı, OHAL yönetimine yönelik açıklama ve tenkitlerin ağırlığı, terazide daha ağır basıyor.AKP, buradan hareketle Gülen Cemaati’ne yönelik operasyonda yalnız bırakılmaktan şikayetçi. Gerçi ABD genelkurmay başkanı Ankara ziyaretinde Amerika’nın darbeye dahline dair bir suçlama, iddia ortaya atılmamış.
Peki Batı, neden darbe girişimine rağmen AKP iktidarına yeterince güçlü destek çıkmıor? Gülen Cemaati’ne yönelik operasyonlara neden temkinli?
Gülen gibi örgütlenme ancak filmlerde var
ECFR’nin (European Council on Foreign Relations / Avrupa Konseyi Dış İlişkiler Bölümü) Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın’la yaptığı söyleşide öyle bir soru sorulmuş: “Batılılar için kamunun her kademesine gizli bir örgütün sızmış olduğunu, gerektiğinde aktive olan uyuyan hücrelerin varlığını anlamak zor. Buna dair filmlerde örnekler var, ancak yakın Avrupa tarihinde yok. Sanırım bu durum, dünyaya derdinizi anlatmayı zorlaştırıyor. Gülencilerin kimliklerini bunca yıl saklamalarına inanamayan çok…”
Dikkatinizi çekerim, filmlerde var böylesi deniyor ve hiç de haksız bir yorum değil.
Kalın, “Size katılıyorum” diye söze başlıyor; “Bu örgütlenmeyi dışarıdan kavramak çok güç” diyor. Cemaat’i, Iluminati’ye benzetiyor, yalan ve ikiyüzlülük taktiğini kullandıklarını, kendi okullarını, şirketlerinin bile varlığını kabul etmediklerini anlatıyor. Ne ilginçtir ki emniyet ve ordudaki yapılanmayı ‘herkes’in bildiğinden bahsederken AKP hükümetinin bizzat hapse attığı Hanefi Avcı’dan, Erdoğan’ın kitabına ‘bomba’ yakıştırması yaptığı Ahmet Şık’tan, yıllarca tu kaka edilen araştırmacılardan dem vuruyor.
Kalın’ın ve genelde AKP’nin Cemaat’le ilgili söyleminde, bulmacanın en önemli parçası hep es geçiliyor: Gülen Cemaati’nin bu kadar güçlenmesinin, her yere sızmasının bir numaralı sebebi, AKP iktidarı. Müsaadenizle, bunu da herkes biliyor.
Darbe sonrası Batı’ya çemkirmek kolay. Ancak yolsuzluk skandalına kadar ballı börek geçirilen günlerin hesabı verilmeden, ne topyekun bir ‘temizlik’ mümkün, ne de ‘Batı niye bizi kucaklamıyor’ söylemi anlamlı.
Monşerler aşağılanırken göreve Gülencilere verildi
Darbe girişimi sonrası ordudaki, kamudaki yapılanma ön plana çıkarılıyor. Ya diplomaside neler oldu?
AKP; yıllarca ‘monşer’ler diyerek elitistlikle suçladığı laik diplomatları kazığa çekerken Batı ile ilişkilerini bizzat Gülen Cemaati üzerinden yürüttü. Yurtdışında Gülen sadece okullarıyla değil, STK’lar, siyasetçiler ve iş dünyasıyla ilişkilerini Cemaat üyeleri yürüttü. Farklı vesilelerle ABD, Asya, Latin Amerika veya AB ülkelerine gittiğimde, Gülen Cemaati’nin Türkiye adına nasıl etkin bir lobi ağı oluşturduğuna şahit oldum.
Öküz 17-25 Aralık’ta öldü, ortaklık tarumar oldu. Yurt içinde Cemaat’in etkinliğini kısıtlamaya başladılar ama yurt dışında yerini dolduramadılar, kısıtlayamadılar.
AKP, yolsuzluk ve rüşvet operasyonlarının Cemaat’in komplosu olduğunu kendi tabanına anlatmayı başarmış olabilir; ancak bu ülkenin yüzde 50’sine olduğu gibi Batı’ya da anlatamadı. Çünkü soruşturmalar örtbas edildi.
Hikayenin bu kısmını eksik bırakınca Gülen’e yönelik öfkenin anlaşılmasını beklemek biraz çocukça kalıyor.
Siyasete, eğitime dini alet etmenin sonuçları
Hikayenin eksik bırakılan bir diğer önemli kısmı, Cemaat’in ‘yalanlarla, ikiyüzlülükle’ suçlanarak insan devşirmesinin şimdi gündeme getirilmesi.
Erdoğan’ın tabiriyle, kimse kusura bakmasın! Dini siyasete, bürokrasiye, eğitime alet etmenin sonucu bunlar. Gülen Cemaati uzun zamandır örgütlendiği için bunları yaptı, peki şimdi iktidarın bağrına bastığı İslamcı örgütlenmelerin benzer yöntemleri benimsemediğini söyleyebilir miyiz? İmamlar, STK’lar, okullar üzerinden dini duygular sömürülmüyor mu?
Kaldı ki laik/sol kesim, yıllardır Cemaat yapılanmasına dair ağır eleştiriler getirdi. Öğrencilerin nasıl seçilip yetiştirildiğini, nasıl beyinlerinin yıkandığını bilmiyor muyduk? Gözüyle namaz kılmaktan tutun alkol içmeye, bir ‘mümin’le bağdaşmayan davranışlara sevk edildiği yeni bir şey mi? Değil…
Kandırıldık teması pek inandırıcı değil
Gülen Cemaati’nin kendini gizlemekte ne kadar usta ve AKP’nin ‘kandırılmış’ olduğu hikayesini fazla tekrarlamamakta fayda var. Zira herkes ortaklığın nasıl ve neden bozulduğunu, o saate kadar sınav sorularını çalmaktan yalan belge yaratmaya her şeyin bilindiğini, göz yumulduğunu, hatta teşvik edildiğini de biliyor.
Ha, bilmiyordum demekte ısrar ederseniz o zaman da son derecede güçsüz, deneyimsiz, etkisiz bir iktidar portresi çiziyorsunuz.
Hangisi daha kötü, durduğunuz yere, savunduğunuz ilkelere göre değişir…
Mustafa Dağıstanlı’nın önerisiyle okuduğum Berkeley’de sosyoloji doçenti olan Cihan Tuğal, darbe girişimine dair yazdığı yazıyı şöyle bitirmiş: “Kötümser senaryoların çoğu, darbe girişimi sonrası Erdoğan’ın mutlak başkanlık arzusunun nasıl gerçekleşeceğine odaklanmış vaziyette. Türkiye’yi bekleyen tehlike, bundan çok daha büyük…”
‘Batı niye böyle davranıyor?’ sorusuna gerçekten cevap arıyorsanız, Suriye savaşındaki dengelere ve son bir yıldır Türkiye’nin bir bölümünde uygulanan ‘OHAL ilan etmeden OHAL’, yani sokağa çıkma yasaklarını da gözden geçirmek lazım. O da başka yazıya…
Mehveş Evin - Diken
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları