Tarih:
21.06.2016
Alkol ve Onur Yürüyüşü saldırıları: Ramazan bahane
Mehveş Evin; Mesele, iktidar ve çevresinden nemalanan grupların kendine tehdit gördüğü tüm farklılıklara karşı 'Vur, yok et, öldür' demesi. Dozu giderek artırıyor, gerçek yüzlerini artık saklama gereğini duymuyorlar.
Yine Cihangir, yine ‘alkol’ saldırısı… Mağduru korumak yerine suçlayan bir belediye başkanı, göstermelik gözaltı sonrası serbest bırakılan üç saldırgan, ertesi gün protesto için toplananlara oturdukları yerde plastik mermilerle, gazla saldıran polis…Vee aynı gün iftarda, Gezi’yi ‘farklılıklara yapılan bir saldırı’ olarak değerlendirmekle kalmayıp parkta ‘tarihi eser’ inşa edeceğini iddia eden bir Cumhurbaşkanı. Hiçbiri münferit vaka değil. Birbiriyle bağlantılı, bilerek, isteyerek gerilen teller. Bedelinin ne kadar ağır olacağını düşünmeden, umursamadan, “Yakarım, Roma’yı da yakarım” havaları… Gündelik saltanat kaygısının panik atakları…
Cihangir saldırısını ele alalım. 18 Haziran gecesi bir grup, ‘Velvet Indieground Records’ adlı mekana “Ramazan’da alkol alıyorlar” diye saldırmakla kalmadı, Sivas kıyımını hatırlatan tehditler savurdu. Oysa böyle bir saldırı ne ilk defa yaşanıyor, ne de Ramazan’la alakalı.
Daha evvel de Tophane ve Galata’da yerli/yabancı konuklar, ‘alkol’ saldırısına uğradı. (*Alkol saldırılarının kronolojisi yazının sonunda) Kısacası bu arkadaşların derdi Ramazan değil, semtlerinde rahatsız olmaları değil. Başkalarının da İslami kurallara göre yaşaması ve alkolün yasaklanması.
Bugün ‘alkol’ diye saldıran, yarın ‘Başın açık’ diye saldırır
Tophane sakini midir, yoksa birilerinin hazır kıta askerleri midir, şüpheli. Sorunları konuşarak, anlaşarak halletmeye çalışsalar belki bir çözüm bulunur. Ama ne yapıyorlar? Sopalarla, kesici aletlerle saldırıp vandallık yapıyor, tehdit ediyor ve başkalarının yaşam alanını tehdit ediyorlar. Bugün alkol bahanesiyle yaptıklarının, yarın bir kadının omzu göründü diye yapmayacaklarının garantisi var mı? Yok.
Bu anlayışa göre mahallenin (ve de ülkenin) bekçisi, sahibi sadece kendileri. Hal böyle olunca yarın öbür gün satırlarla Taksim’e çıkar, ‘İslami hassasiyetler’den dem vururlar.
Tophane bölgesi özelinde, bu tarz şiddet olaylarının özellikle Gezi’den sonra yükselişe geçmesi tesadüf değil. Zira iktidarın Gezi’yi hedef alan, ötekileştiren söylemi, bir virüs gibi yayılıyor.
Yetkililerin saldırılar sonrasındaki açıklamaları, Erdoğan’ın bizzat kışkırttığı nefret söylemiyle uyumlu. (2010’daki ‘ilk’ alkol saldırısında dönemin valisi H. Avni Mutlu, saldırıyı laf olsun diye de olsa kınarken bugünün yetkililerinden çıt yok.)
LGBT yürüyüşü daha önce de Ramazan’a denk geldi, değişen ne?
Her yıl kutlanan ‘Onur Yürüyüşü’ de ‘Ramazan’ bahanesiyle engellenmeye çalışılıyor. Facebook’ta iki satır yazan çoluk çocuk tutuklanır, gammaz öğrenci 1984’e rahmet okutarak hocasını attırıken Alperen Ocakları’nın yürüyüşe müdahale tehdidine karşılık işlem yapılmasını beklemek şaşkınlık olur…
Saray medyasının LGBTi bireylere yönelik nefret çağrıları eksik kalır mı? Tabii ki valilik, yürüyüşlere ‘yasak getirir’. Neymiş? ‘Kamu güvenliği’ymiş.
Oysa 2014’te, 1000 bin kişilik katılımla rekor kıran İstanbul Onur Yürüyüşü’nde kimsenin burnu bile kanamamıştı.
Geçen yıl da Onur Yürüyüşü, Ramazan’a denk gelmişti. Polis müdahale etse de yürüyüş de basın açıklaması da yapıldı. Altı yıldır düzenlenen, ancak kamu düzenini bozduğuna veya Ramazan’a ters düştüğüne şimdiye dek kanaat getirilmeyen Trans Onur Yürüyüşü, bu yıl görülmemiş bir polis ablukasıyla engellendi.
Ramazan olmasa da vuracak, kıracak, zor kullanacaklar
Mesele Ramazan değil, ahlaki değerler veya kamu güvenliği hiç değil. Gerçekten dini ve ahlaki değerlerle hareket edilseydi çocuk tecavüzleriyle çalkalanan Ensar Vakfı’nın altı üstüne getirilirdi. Çalınan paracıkların, öldürülen canların, yakılıp yıkılan Kürt kentlerinin hesabı sorulurdu.
Mesele, iktidar ve çevresinden nemalanan grupların kendine tehdit gördüğü tüm farklılıklara karşı “Vur, yok et, öldür” demesi. Dozu giderek artırıyor, gerçek yüzlerini artık saklama gereğini duymuyorlar.
Ramazan olmasa da vuracak, kıracak, zor kullanacaklar… Çünkü alkolü yasaklamak istiyorlar. Cinsel yönelimini açıkça söyleyerek direnenleri, Sünni İslam’ın dışındaki tüm inanç ve değerleri, kadın özgürlüğünü, Kürtlerin yaşam hakkını yok etmek istedikleri gibi…
Karma ve bilimsel eğitimi kaldırmak, küçük yaşta kız çocuklarının evlenmesini kolaylaştırmak, şiddet gören kadının boşanmasındansa öldürülmesini kolaylaştırmak, doğum kontrolü yasaklamak istedikleri gibi…
Hırsızlıklarını, yolsuzluklarını sorgusuz sualsiz devam ettirmek; basını, akademiyi, sivil toplumu, tüm muhalefeti ezmek istedikleri gibi… Paralı gammazları, kefenli parazitleri aracılığıyla mahalleleri, liseleri, üniversiteleri, şehirleri boşaltmak istedikleri gibi…
İşte bunun için tüm bu kaşımalar. Kendilerinden gayrı kimse bu topraklarda yaşamasın diye bu çabalar.
Ezberledikleri dilden cevap vererek bitirelim:
Sevsinler sizi!
* Tophane ‘hassasiyeti’: Receep-Tayyiiip-Erdoooğan
Bugün Cihangir saldırısı için kullanılan bahane ‘Ramazan’, ancak konunun mübarek ay olmadığı ortada. Hatırlatalım:
* 21 Eylül 2010 gecesi, Ramazan’a rastlamamıştı. Tophane’de birkaç serginin ortak açılışında, 50-70 kişilik bir grup, ellerinde sopa, kırık şişe ve biber gazlarıyla “Burada içki içemezsiniz” ve “Buradan defolacaksınız” diye misafirlere saldırdı. Polis, yine geç geldi. Ve polisin gözü önünde saldırı ve taciz sürdü.
* Dört yıl sonra yine Tophane, yine ‘alkol’ saldırısı. Ve yine Ramazan değil… Hacı Mimi mahallesindeki bir sanat galerisinin açılışına katılanlara sopalarla saldırıldı, cam çerçeveler indirildi. Gerekçe, sokakta alkol tüketilmesi…
* 5 Kasım 2015… Ramazan mı? Yine değil. Galata Kulesi’nin dibinde ve civarında içki içenlere, Tophane semtinden tekbirlerle gelen ve sloganlar atan 50-60 kişilik grup, “Burası Türkiye, burada içki içemezsiniz” diyerek, tekbir getirerek ve ‘Recep Tayyip Erdoğan’ sloganları atarak darp etti.
Mehveş Evin - Diken
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları