loading
close
SON DAKİKALAR

Baharat Yolculuğu; Gitmek kolay ayrılmak zor!

Mehveş Evin
Tarih: 06.03.2013

Mehveş Evin, ''En güzeli, burada kimin, ne olduğu kimsenin umurunda değil''

‘Goa eski güzelliğini kaybetti’ deseler de aldırmayın. Turist akınına rağmen tropik sahillerde yapılaşma bize kıyasla çok az. En güzeli, burada kimin, ne olduğu kimsenin umurunda değil...

Portekizliler, “susegad” (rahat takılmak, bir şeye takmamak) terimini burada keşfetmiş olmalı: Goa, sadece güzelim uzun kumsalları ve yeşilliğiyle değil, yaşam kültürüyle de herkesi kolaylıkla baştan çıkarabilir.
Hindistan’ın en küçük eyaleti, küçük bir şehir boyutunda: 1.5 milyonluk Goa, her yıl kendi nüfusundan fazla (2 milyon) turisti ağırlıyor. Buralarda evini pansiyona çevirmeyen, oda kiralamayan, tezgah-dükkan işletmeyen, motor kiralamayan yok gibi.

İlk hippilerin 70’lerde keşfedip bayıldığı Goa, hala sırt çantalıların uğrak yeri. Fakat Goa’nın güzelliği, ucuzluğu ve rahatlığı gezginler arasında kulaktan kulağa yayıldıkça, turizm de gelişmiş. Son yıllarda sadece çiçek çocuklar değil, orta halli ve varlıklı turistler de ziyaret ediyor. Haliyle fiyatlar eskisi kadar ucuz değil.
Dikkat çekici olan şu ki turizm patlamasına rağmen plajlarda, yerleşim merkezlerinde çok katlı beton otel yok. Ancak başkent Panaji’nin etrafında ve kıyıdan uzaklarda“resort oteller” yükselmeye başlamış.
Tabii Hindistan tatilini beş yıldızlı bir sterillik içinde geçirmek isterseniz.

Herkese göre tatil var

“Goa eski güzelliği kaybetti” deseler de aldırmayın: Herşeye rağmen tropik ormanın içindesiniz. Dejenere eğlenceden uzak durmak isteyen de kafa dinler.

Her keseye göre konaklama mevcut: İsteyen “cocohut” denen hindistan cevizi ağacından yapılma kulübelerde, isteyen orta halli bir otelde, kesmezse pahalı ve lüks yoga veya spa tesislerinde kalabilir.

Zira Goa’nın üst ve orta halli otelleri, bizim pansiyon fiyatlarına tekabül ediyor. Yüksek sezonda, özellikle aralık - ocak’ta ve festival zamanlarında iyi bir yer bulmak zor olabilir. Ancak şimdiye kadar Goa’da sokakta kalana rastlamadım.

Goa’nın bu kadar çekici olmasının ardında, parmakların arasından süzülen sıcak kumdan fazlası var: Yüzyıllık katedraller, kuş ve kelebeklerle coşan ormanlar, Portekiz mimarisiyle harmanlaşmış yerel doku, az acılı ve etoburlara da hitap eden mutfağı gibi.

Hippilerin ilk göz ağrısı Anjuna

Goa’ya gelmek kolay, bırakmak zor. 1-2 haftalığına gelip birkaç ay kalma lüksüne sahip olanlar, hiç tereddüt etmeden “niye dönüyorum ki” deyip kapağı buraya atıyor. Goa’ya yerleşen yabancılara, her yıl sıkılmadan tatilini burada geçirenlere de rastlarsınız. Aralarında tek tük de olsa Türkler de var.

Goa’da en büyük derdiniz, hangi plajda kalmak istediğinize karar vermek olabilir. Çünkü plajların herbiri farklı karakterde.

Hippilerin ilk göz ağrılarından, kuzeydeki Anjuna’da lüks otel, pansiyon ve kiralık oda seçeneği bol. Yüksek sezonda yer bulamama ihtimali olsa da kalınacak yere bizzat gidip teftiş etmek ve fiyatı konuşmak daha akıllıca.

Anjuna, bana Fethiye-Belcekız sahilinin 90’lardaki halini biraz hatırlattı: Sahilde yan yan dizilen ve birbirinden farklı müziklerin yükseldiği mekanlar. Plaj kenarında bungalovlar. İçlere doğru, daracık yollar birbirine bağlana bağlana gidiyor, buralar daha sakin, sessiz. Kahveden İtalyan mutfağına, hamburgerden vejetaryana, aradığınız her yemeği bulabilirsiniz.

Dünyanın en büyük bit pazarı

Ama Anjuna’yı bu kadar meşhur yapan özelliği, her çarşamba kurulan bit pazarı. Dünyanın en büyük bit pazarıymış. O kadar büyük ki gezmeye bir gün yetmiyor!

İşlemeli yatak örtüleri, şallar, heykeller, binbir çeşit hediyelik eşya, yazlık kıyafetler, takı. Ne ararsanız var. Bazılarının etiketinde tanıdık markalar yazılı. Gün sonunda güneş ve pazarlık yapmaktan bitap düşebilirsiniz. Alışverişkoliklerin kendini kaybedeceği kesin!

Çiçek çocukların bir başka favorisi Arambol, Anjuna’nın da kuzeyinde. Gün batımında sahildeki “jam session”larıyla meşhur. Akşamları da masalar plaja çıkarılıp mumlar yakılıyor. Buralarda geleneksel müzik enstrümanlarına merak salan, dans ve şarkı kursuna giden pek çok yabancıya rastlayabilirsiniz. Tabii rastalara ve ithal yogilere de.

Kıvrıla kıvrıla, kayalıklı sahili takip eden yol boyunca insanı bayıltacak kadar çok tezgah kurulu. Goalılar, gece tezgahı toplayıp arkadaki evlerinde dinlenmeye çekiliyor.

Plajın kuzeyinden giden dar yol, daha küçük ve sadece iki restoranın olduğu güzel bir plaja daha açılıyor. Denizin hemen yanında bir göl var, özellikle Hintlilerin favorisi. Hintliler genelde mayo giymiyor, şort ve tişörtle denize giriyor.

Kim kime dum duma

Plajların bulunduğu Arap Denizi’ne uzaktan bakmak hoş, ama yüzmesi zor. Sabahtan akşama kuvvetli gel-gitlerle plajın şekli şemali değişiveriyor. Dalgalar öğleden itibaren coşuyor. Goa’da içkiyi kaçıran, kendine aşırı güvenen turistleri yuttuğu da bir gerçek.

Kuzey Goa’daki favorim, çok daha sakin, küçük ve az turistik olan Mandrem oldu. Bembeyaz, sakin kumsallarında bazen tacize varacak kadar ısrarlı satıcılar eksik olmasa da.

Goa’nın sloganı “kim kime, dum duma” olmalı. Arambol’de plaj kenarında namaz kılan Müslüman gençliğe de rastladık, üstsüz güneşlenen turistlere de.

Hindistan’da sohbet ettiğim pek çok yerli, kimin hangi dinden olduğunun fark etmediğini, herkesin kendi işine baktığını söyledi. Kuzeyde ve içlerde, Müslüman-Hindu halkın arasında gerilim daha yaygın. Bu gerilimi yaratanlar da çoğunlukla iki tarafın fanatikleri.

1.5 milyonluk Goa, her yıl kendi nüfusundan fazla (2 milyon) turisti ağırlıyor.

Goa’da en büyük derdiniz hangi plajda kalmak istediğinize karar vermek olabilir.

Hıristiyanlık, Hinduizm’le harmanlanmış gibi.

BURASI ENGİZİSYON GÖRMÜŞ
- Portekizlilerden miras Katolik gelenek, bazen küçük şapellerle, bazen bir otelin duvarına asılan bebek İsa portreleriyle kendini hissettiriyor.
- Burada Hıristiyanlık, Hinduizm’le harmanlaşmış sanki: Kiliseler rengarenk ampullerle donatılıyor, kilisenin sembolleri ise Hindu tanrısı muamelesi görüyor.
- M.Ö 3 yüzyılda Maurya İmparatorluğu’nun hüküm sürdüğü Goa, yüzyıllar boyunca Müslüman Delhi sultanlığı ile Bahman sultanlığının iktidar mücadelesine tanık olmuş. Vahşi savaşlarda Hindu tapınakları yıkılmış.
- Portekizliler 1510’da ayak basmış Goa’ya. Bijapurlu kralları yenen Portekizliler, zor kullanarak halkın dinini değiştirmiş: “Goa Engizisyonu”, Hıristiyanlık adına korkunç baskı ve vahşet uygulanmış.
- 1961’de Hindistan ordusu Goa’ya girene kadar Portekiz hakimiyeti 500 yıl sürüyor.



NASIL VE NE ZAMAN GİDİLİR?
Motosikletle doya doya dolaşılabilir!
- Dabolim Havaalanı, başkent Panaji’ye 30 km mesafede. Merkez tren istasyonu Margao, fakat kuzey ve güneydeki plajlara daha yakın istasyonlar da var.
- Çoğu gezgin, Mumbai’den Goa’ya tren (8 saat) veya uçakla (1 saat) geçiyor. Gidilecek yere ya mebzul miktardaki otobüslerle, ya da taksiyle ulaşılıyor.
- Goa’yı doya doya dolaşmak için en mantıklısı, motorsiklet kiralamak. Tabii trafik gözünüzü korkutmazsa!
- Festival zamanları; 6 Ocak (Üç Kral Festivali), Şubat-Mart aylarında tüm ülkede kutlanan Shigmo (Hindu Festivali) ve Sabado Gordo, martta 4 günlük karnaval, İsa’nın heykelinin taşındığı Fama de Menino Jesus (ekimin ikinci pazartesi) ve Bollywood parıltılı Uluslararsı Film Festivali (kasım).
- 2000’li yılların başında Goa, kumsaldaki trans partileriyle efsaneydi. Fakat gürültü sorunu üzerine duruma hükümet duruma el koymuş. Akşam 22-sabah 6 arası yüksek sesli müzik açık havada yasak.
- Kapalı yerlerdeyse DJ’ler setlerini döktürüyor. Yerleşim yerlerine uzak noktalarda “daha sakin” canlı müzik performansları yapılıyor.
- Anjuna’daki mekanlarda eklektik müzik yapan bir Fransız gruba rastladık. Kleopatra kılığındaki dansçı ve jonglör Tibetli’nin şovları epey ilgi çekiciydi.
- Calangute ve Baga, Rus ve Hintli turistin uğrak yeri olan, eğlencesi bol plajlar. Anjuna ve Vagator’da bir süre kalanlar, mutlaka bir-iki partiye denk gelir.



Trene binmeyen Hindistan’ı görmüş sayılmaz. Gerçekten benzersiz bir deneyim.

BİR HİNDİSTAN EFSANESİ: TREN YOLCULUĞU
- Hindistan, kelimenin tam anlamıyla, baştan başa demir ağlarla örülmüş. Fakat trenlerin görüntüsü, tıpkı sokaklar, evler, araçlar gibi, eski ve dökük.
- Yine de trene binmeyen Hindistan’ı görmüş sayılmaz. Gerçekten benzersiz bir deneyim: Olağanüstü güzellikte ormanların, dağların, kıyıların arasından geçerken sıkılmak mümkün değil.
- Her gün 17 ila 20 milyon insanın yolculuk ettiği trenlerde önceden bileti ayırtmakta fayda var. Bir-iki gün öncesinden, yedekte de olsa bilet bulunuyor.
- Asıl mesele, hangi kompartımanda seyahat edeceğiniz. 1AC denen birinci sınıf kompartman, her trende yok. Klimayla aşırı soğutuluyor. Ama yatağı, temiz örtüleri, yemek servisi ve kapatılabilen kapıları var.
- 2AC’deki dörtlü yatak düzeneğinde kiminle yan yana geleceğiniz belli değil. Biz Tibetli bir rahibe denk geldik. Kuşetler birbirinden perdelerle ayrılıyor. Temizlik birinci sınıftan bir çıt aşağıda.
- Karşılıklı üçer şiltenin olduğu, perdesiz, numarasız 3. Sınıf, tam şenlik. Herkes bulduğu yere yayılıyor. Tavanda, 1968’ten kalma fanlar çalışırsa şanslısınız. Vagonlar kirli ve bakımsız. Mecbur kalmadıkça uzun yolculuk çekilmez. Yine de eğlenceli olduğunu itiraf edeyim!
- Hintliler, raylara atlayarak karşıdan karşıya geçmeye, trenin kapısından sarkmaya alışık. Vagonlarda “lassie” ve “biryani” satan seyyar satıcılar devamlı dolaşıyor.



YARIN:
- BOLLYWOOD’UN BAŞKENTİ MUMBAI
- GANDHİ’NİN EVİ
- YOLCULUK ÖNERİLERİ

Mehveş Evin - Milliyet

ÜYE YORUMLARI

Yorum Yap

Facebook Yorumları