Tarih:
02.03.2015
Barışın tek tarafı olmaz
Mehveş Evin; 28 Şubat’ta hükümetle HDP’nin sürece dair yaptığı açıklama, sürecin başlangıcından bu yana atılan en ciddi adım.
Hükümet, barış sürecini her ne kadar “bizim dediğimiz oldu-olacak” kıvamında sunmak için çaba gösterse de... Süreci Öcalan’ın PKK’ya silah bıraktırma çağrısından ibaret yansıtmak manasız.Aynı şekilde, Dolmabahçe açıklamasını “PKK, hükümete diz çöktürdü” tadında yorumlamak ve sunmak da yanlış.
Çünkü “tek taraflı barış” diye bir kavram yok, olamaz da. Ancak tarafların rızası ve karşılıklı, ortak paydalarda buluşmasıyla barış sağlanabilir, süreç başarılı olabilir.
Özel hayatta da bu böyle, siyasette de!
28 Şubat’ta hükümetle HDP’nin sürece dair yaptığı açıklama, sürecin başlangıcından bu yana atılan en ciddi adım. Aynı zamanda bu ülkede yaşayan her vatandaş için bir umut ışığı.
En azından savaştan zevk almayan, kazanç sağlamayan, hep birlikte, demokratik bir ülkede yaşamak isteyenler için!
Ancak Dolmabahçe, sürece dair bir “başlangıç” olmadığı gibi bir son da değil.
İş paketle bitmiyor
Dolmabahçe toplantısı ve HDP’nin açıklamaları, sürecin asıl koşulunun “demokratikleşme” olduğunu, AKP’nin dayattığı “İç Güvenlik Paketi”yle bu işin yürümeyeceğini net bir şekilde ortaya koyuyor...
HDP Grup Başkanvekili Pervin Buldan, iç güvenlik paketiyle ilgili bazı maddelerin değiştirilebileceğini söyledi. Umarız gerçekten öyle olur, olursa da HDP’nin başarı hanesine yazılır.
Ne var ki süreç, silah bırakma-bıraktırmadan ibaret olmadığı gibi, iç güvenlik paketindeki birkaç maddede makyaj yapmakla da tamamlanamaz.
Çünkü Türkiye’nin demokratikleş-mesinin önündeki en büyük sorun, hukuktan eğitime, her şeyin daha da merkezileşmesi, giderek otoriterleşmesi...
Dayatılmaya çalışılan “Türk tipi başkanlık” tehlikesi... Her türlü muhalif sesi ve bireyi şiddetle bastırmaya çalışan, “ekonomik gelişme” anlayışı (hukuka aykırı da olsa) inşaat yapmakla sınırlı, şeffaf olmayan bir yönetim...
En kritik nokta
Elbette her şeyin bir anda değişmesini bekleyemeyiz. Adım adım gidilecek, uzun ve çileli bir yol görünüyor önümüzde.
Evet, Abdullah Öcalan, PKK’yı silah bırakmak için “stratejik karar” vermek üzere olağanüstü kongreye çağırdı.
Ancak bundan sonra aslolan, “demokratik siyasete” geçiş için sayılan 10 maddeye dair hükümetin alacağı tavır olacak. (Bu 10 maddenin sadece Kürt halkı değil, Türk halkı için ne anlama geleceğini uzun uzun tartışmalıyız).
Bana kalırsa süreçte en kritik noktaya gelindi... Şimdiye kadar gizlilikle, iniş çıkışlarla, seçim hesaplarıyla sürdürülen müzakerelerde tartışılanların, bundan sonra daha şeffaf bir süreçle yürütülmesi, fiiliyata dökülmesi ve toplumsal mutabakatın aranması gerekecek.
Eğer hükümet, sadece iç güvenlik paketinde değil, demokratikleşmenin önündeki engelleri kaldırmamaktaki ısrarını sürdürürse, Kandil’e “elimizden geleni yaptık, günah bizden gitti” deme kozunu verir.
Umarım kimse, Türkiye’yi kaosa sürükleyecek bu hatayı yapma gafletine düşmez.
ATATÜRK SAVAŞ İSTER MİYDİ?
- Basının Pazar manşetleri Dolmabahçe toplantısını genelde “PKK’ya silah bırakma çağrısı” olarak verildi.
- Sözcü, tarihi sayılan bu gelişmeyi en “ilginç” manşetle veren gazete oldu: “Terör örgütü PKK, Türkiye Cumhuriyeti’ne diz çöktürdü: Atatürk’ün önünde teslimiyet anlaşması”
- Sözcü’nün sadece PKK değil, Kürtler konusundaki tavrını biliyoruz. Peki Dolmabahçe’de yapılan açıklamayı “Atatürk’e ihanet” gibi sunmak ne iş?
- Gazetede çalışan, yazan meslektaşlarıma sormak isterim: Atatürk yaşasaydı, Kürtlerle Türkler birbirini sonsuza dek öldürsün, demokrasi ülkeye hiç gelmesin mi isterdi?
- Sırf AKP’ye zarar versin diye insanların hassasiyetlerini kaşımaya, barışı baltalamaya, Atatürk’ü meze yapmaya değer mi?
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları