Tarih:
01.08.2014
Bayramı zehir eden yılan!
Mehveş Evin; Bayramda bana öyle bir piyango vurdu ve o kadar ucuz atlattım ki bunu yazmalıyım...
Foça’ya, yakınlarımızı ziyarete gitmiştik. Bahçede yenen akşam yemeğinin ardından sofrayı toplamak üzere ayağa kalktım. Ancak birkaç adım atmama kalmadan can havliyle havaya fırladım. Sanki bir kedi ayağıma tırnaklarını var gücüyle geçirmişti!Bayramda bana öyle bir piyango vurdu ve o kadar ucuz atlattım ki bunu yazmalıyım...
Foça’ya, yakınlarımızı ziyarete gitmiştik. Akşam her zamanki gibi bahçede yedik, renkli ampullerin altında tatlı tatlı sohbet ettik. Sofrayı toplamak üzere ayağa kalktım. Ancak birkaç adım atmama kalmadan can havliyle havaya fırladım.
Sanki bir kedi ayağıma tırnaklarını var gücüyle geçirmişti!
Ama ayak bileğimden yayılan acı bunun başka bir hayvan olduğunu gösteriyordu. Hainin kimliğini alamadan, hatta göremeden toz oldu... Ayağım hızla şişmeye ve renk değiştirmeye başladı. Akrep mi fare mi ısırdı derken bileğimdeki üç belirgin delik izi, faile işaret ediyordu.
Bir yılan!
Şakası yok. En yakın hastanenin yolunu tuttuk. Başım dönmeye, midem bulanmaya başladı. Ayağıma basamıyordum.
Yoğun bakım günleri
Menemen Hastanesi’nde ilk müdahaleler yapıldı. Fakat zehirli ısırmalarda tek tedavi yöntemi yılan serumu riskli işti, kalp-damar fonksiyonları etkilenebilirdi. Tedavi için tam teşekküllü bir hastane gerekiyordu. Hem de beni arife günü kabul edebilecek bir hastane!
En doğru adresin, İzmir Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi olduğuna karar verildi. İyi ki de bu kararı vermişiz, yoksa çok ağır hasar alırdım...
Hastanenin anestezi yoğun bakım ünitesine yatırıldım. İşin bu kadar ciddi olduğunu o ana dek fark etmemiştim. Ama işte, her damarım bir yere bağlı, etrafımda çoğu bilinci kapalı hastayla beraber bir yatağa yatınca meseleyi kavradım.
Ziyaretçi günde 15 dakika alınıyordu. O saatler günün en güzel anlarıydı. Haricinde dış dünyayla temas yoktu. Bir yandan antiserum veriliyor ve yan etkilerinin olup olmadığı araştırılıyordu.
Yaşamın kutsallığı
Bayramda 24 saat mesai yapan pratisyen hekimler, özellikle de hemşire ve hastabakıcılardan bahsetmeden olmaz. Bu insanlara ne kadar maaş verseniz, yaptıkları işin karşılığını ödeyemezsiniz.
Hastabakıcıların asgari ücretle çalıştırıldığını, kadrolarının yapılmadığını da tesadüfen öğrendim.
Günde iki kez hastaları temizleyen, yatağını değiştiren, ilaçlarını kontrol eden, onlara moral veren, uyumadan çalışan 20’li yaşlardaki Seher’ler, Ayce’ler, Güler’ler, Gamze’ler... Hepsine minnettarım.
Çok zor bir 6 gün geçirdim. Sonuçta kurtardım gibi gözüküyor.
Ama koğuşta benim kadar şanslı olamayanlar da vardı. Mesela doğuştan bedensel ve zihinsel özürlü, zatürre yüzünden 5 aydır burada yatan 25 yaşındaki E. gibi.
Dışarı çıktığımda, ilk işim onun adına gökyüzüne bakmak, şükretmek ve en içten kahkahaları onun yerine atmak olacak.
Eminim o da bunu yapabilmeyi çok isterdi.
Yaşamın kutsallığını idrak edebilmek ne güzel...
Zehirli engerek
-Türkiye’de zehirli yılanların çoğu engerek türü. En belalısı Karadeniz’de görülen Kafkas engereği. Ama ona rastlama şansı çok çok düşük.
- Ege’de rastlanan zehirli yılanlar yani beni ısıranlara da şeritli engerek ya da Osmanlı engereği deniyor. İzmir-Bergama civarında 1.5 yıl önce de benzer bir vaka görülmüş. Helikopterle Almanya’ya götürülen hastanın bacağının şişip yer yer patladığı söylendi...
- Bu hayvanlar daha ziyade üzerine basınca ya da korkunca saldırıyormuş. Alacakaranlık vakti daha tehlikeli... Engerekten korunmak için tavuk, kedi besleyin ve bahçenizi sulu tutun, kükürt atın deniyor. Benden söylemesi, kendinizi yılana sakın ha ısıttırmayın.
Mehveş Evin - Milliyet
ÜYE YORUMLARI
Yorum YapFacebook Yorumları